23 Haziran 2009 Salı

Hala Mı Aynı Konu?!!

Evet, hala aynı konu çünkü sinirimi alabilmiş değilim, açık mektubu Avent'e yollayalı dört günü çoktaaan geride bıraktık. Ne arayan ne soran, zar ne bok yedikleri o kadar bariz ki zaten kendilerini nasıl savunacaklar merak etmekteydim, savunmaya bile gerek görmüyoruz varimsi kalın derililikleri ile şimdiye kadar yapmış oldukları hıyarlığı pekiştirmiş oldular. Bundan sonra bırakın Philips'in bebek ürünlerini ne elektronik eşyalarına ne de başka bir ürünlerine dokunurum. A ha benden bu kadar!!!

Konuya bağlı daha formal üretilmiş bir yazı daha;

ZURNANIN ZART DEDİĞİ YER “BPA”

Serbest Piyasa ekonomisinin düşünürlerce tartışıldığı 19.yüzyılda liberalizmin ekonomideki uzantısı “ Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler” şeklinde özetlenebilirdi. Fransızcada; “Laissez Faire Laissez Passer” İngilizcede ise “ Let Things Alone, Let Them Pass, The World Revolves Itself” ekonomi derslerinde öğrendiğimiz yegane Fransızca ve İngilizce cümlelerdi.

Bu düşünce sistemine göre, piyasaların dengesi kendi kendini yaratır, devletin buna müdahalesi ise işleri bozardı. Devlet karışmazsa her konuda en güçlüler kazanacak, doğal seleksiyonun ekonomiye yansıması da bu doğrultuda olacaktı.

Liberaller açısından sorun, limitli olan sermayenin paylaşılması noktasında ortaya çıkar, bu konudaki kuvvet mekanizmasının ele geçirilmesi ise siyasetin yönetilmesi ile gerçekleşirdi. Bu cümleye dikkatinizi çekerim, kuvvet mekanizması ve siyasetin yönetilmesi...

Zaman aktı devran döndü, 19.yüzyıldan 21.yüzyıla gelindi ama bu doktrinden ve ruhsuzluğundan yana hiçbir şey değişmedi. Sistemi kısaca özetleyen cümle“ Paranın Satın Almayacağı Hiçbir Şey Yoktur!” halk diliyle “ Dini İmanı Para Olmuş”

Bu tip bir mekanizmada en güçlünün galip gelmesi olasıdır ama her konuda olduğu gibi bu da bir noktada fire verir, ahlak.

Paranın ve tüketimin başı çektiği ülkelerden sembolleştirilmiş ve her daim sanki kendi memleketinde aynı oyunlar oynanmıyor gibi kaka ilan edilmiş Amerika baki ama Türkiye ve dünyanın diğer bir çok ülkesinde de çarklar ne yazık ki pek farklı değil. Belki demokrasinin göreceli olarak güçlü olduğu memleketlerde bu doktrine karşı savaşmak daha olasıdır, o kadar. Tersi durumda yaşanan ise paranın hakimiyeti karşısında susturulmuş ve bastırılmışlık, doğa, insan sağlığı, canlı olan tüm varlıkların yaşam kalitesi bilerek ve isteyerek gaspı, size kendi memleketinizi hatırlatıyor mu? Bunun içinde sermayedarlar var elbet ama devletler de onların kirli uzantıları...

Konuya neden böyle kitapvari açıklamalarla başlamayı uygun buldum?

Herşeyden önce, zaman zaman üniversite koridorlarında “ Kahrolsun Emperyalizm!” diye avazımız çıktığı kadar bağırdığımız ama bir yandan o kavramın içini pek de doldurmadığımız dönemlerden bu noktaya gelmek için böyle bir özete gerek olduğunu düşündüm. Bizler için emperyalizm Mac Donalds, Burger King, Nike... gibi Amerika menşeyli mallardan ibaretti, kendilerine göre en güçlüler dünyayı ele geçirmişler mallarını pazarlama noktasına gelmişlerdi. Tüketmek zorla değildi fakat bir yandan her zaman söylediğim gibi tüketen olarak elimizdeki en kuvvetli silahı kullanmaktı. Neydi bu silah? Bilinçlenmek!

Görünürde bu adamlar belli standartalara uyum sağlamışlar, bunu yaparken çok ciddi kurallar koymuşlardı belki ama standartları sağlayan kimdi? Devlet...Devlet kuvvet mekanizması ise üçüncü paragraftaki gücü elde tutmak için ne yapmalıydı peki? Pek tabi ki siyaseti yönetmek gerekirdi. Yani, aynı sistem hem kendisi üretiyor, hem de bir şekilde belli etmemeye çalışsa da kendisi denetliyordu. Fıkra gibi değil mi? Denetleyenin de denetlenmesi gerekiyor bu dünya düzeninde.

Acıdır ki tüketici olarak dünyanın tüm insanları, elimiz kolumuz bağlı. Aklımda bir sürü soru var. Üretilen bir malı alırken ve en güvenilir olduğunu iddia eden isimleri seçerken her birimiz bilim insanı olmak, bilimsel araştırmaları günü gününe takip etmek zorunda mıyız? Bu bir. Alacağımız ürünlerde isimlerin hiçbirine güvenmeyip günlerce internet araştırması mı yapmalıyız? Araştırma sayılarına ve niteliklerine bakarak İngilizce’nin baskınlığına uyup yazılan çizilenleri anlayacak ölçüde ingilizce okuyup anlamalı mıyız? Bu da üç!

İnanın, şu yaşadığımız dünya düzeninde eğer bunları yapamıyorsanız bebeğinize bile hayatın ilk adımlarında kötü başlangıçlar sunma riskini göze alıyorsunuz demektir. Ve bu da halihazırda başkalarının faydası ve cebi için satılmış olan günümüzün en ciddi sorunlarından biridir.

Zamanında global ısınma ile ilgili olarak hükümetlerin nasıl da devlt yanlısı bilim insanları ile çevreci olanlar arasında bilgi ve araştırma sonuçları savaşları yapıldığını, bu işin formülünü bilmeyen bir sürü tüketicinin kafasını karıştırdıklarını gayet iyi hatırlıyoruz. Sonuç ne oldu peki? Kötünün iyisi de olsa bir kamuoyu yaratılarak ülkelerin politikacıları, sanayicileri ( ki sermayenin ve politikacıların esas sahibi onlardır ) Kyoto Protokolü imzalanmaya zorlandı. Şimdi ise benzer bir durum hayatımızda bilgimiz olmadan dayatılan kimyasallar için geçerli.

Bu sefer belki buzdağının görünen ufacık bir parçası olsa da konumuza baz teşgil eden ve zurnanın zart dediği konu BPA, uzun haliyle yazılırsa Bisphenol A.

Bu kimyasal polikarbon plastiği katılaştıran ve insan vücudunda hormonlarla oynayan bir toksin. Amerika’da satılmakta olan çok bilinen, kullanılan ve işin acı kısmı bu kimyasal kamuoyu tarafından bilinmeden önce çok da memnun kalınan altı adet biberonda akma tespit edilmiş. (İsimler için yazının sonunda verdiğim linklere gitmek yeterli olacaktır.)

Bunlardan bazıları Türkiye ve benim şu an bulunduğum Arap Emirlikleri’nde de pazarlanmaktadır. En yaygın olarak kullanılan ürünün Türkiye web sitesine gidildiğinde İngilizce’den farklı olarak ki orada en azından soru cevap verilmiş, yumuşatılmış ve alternatif web siteleri konulmuş halinden ziyade bir bildirge ve şimdiye kadarki standartlara uygunluk açıklaması yer almakta. Kes sesini, otur! mantığı yine işlemekte. Dayanak noktası ise uluslararası sağlık örgütlerinin bulguları.

Ahlaksızlığın doruk noktalarından biri ve hatta bence en önemlisi 2007 yılından itibaren Amerika, Kanada, Japonya, Avustralya ve diğer Avrupa ülkelerinde alternatif olarak sunulmuş bulunan BPA’siz ürünlerin bizim kendi ülkemiz ve Arap Emirlikleri gibi güçlü kamuoyu oluşturamayan, höt zötün geçerli olduğu toplumlarda hala satışa sunulmamış olmasıdır. Bu da ülkemiz dahil seçim hakkının tüketicinin elinden söke söke alınması anlamına gelmektedir. Verilen mesaj şu; “ Sen benim ismime güvenip de ürünümü almaya geldiğinde elimde birikmiş, Avrupa, Amerika ve Kanada’da satamadığım BPA’lı biberonları ve süt sağma makinalarını alırsın.”

Çocuklarımızın ve hatta hatta bebeklerimizin yaşam kaliteleri söz konusu olduğunda “ Öldürmez ama süründürür” mantığının bu kadar sağlık örgütünden geçmesi, bu sorumluluğu üzerine alan firmaların kendi araştırma geliştirme ve kontrol mekanizmalarının zayıflığı ve kar için görmezden gelme mantığı mide bulandırıcıdır. Ama tabi bir bakıyoruz ki dünya üzerinde yatırım yapılmış ve işlemekte olan BPA trafiğinin rakkamı 6 milyar poundluk bir piyasa, buna karşı durmak ya da tıkır tıkır işleyen bir mekanizmayı onun bunun bebeğinin sağlığı için tersine çevirmek gerekli mi canım?!

Hani bu bilindik üreticilerin kendileri araştırma yapmadan ya da belki daha korkuncu yapıp da sonuçlara gelince sırtlarını dayadıkları kurumlar demiştik ya kimdir bunlar? Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu ( EFSA-European Food Safety Authority ) ABD Gıda ve İlaç Kurumu ( FDA-Foods and Drug Administration ) İngiltere Sağlık Standartları Kurumu, Almanya Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü, Japonya Sağlık Bakanlığı...Peki bu adamlar ne demektedirler? Efendim, onlara göre BPA insan vücuduna girmekte evet de, sağlığı tehtid edecek boyutta değil, o zaman sal gitsin! Bak sen!!! Bu noktadan sonra sorulacak soru şudur; Tüketici olarak neye güveneceğiz?

Bilim insanları son birkaç yıldır avaz avaz polikarbon ( kısaltılmışı PC ) plastiğin hammadelerinden biri olan BPA maddesinin fareler üzerinde yapılan deneylerde insan sağlığına ciddi zararlar verdiğini kanıtlamışlar, bu zarar özellikle gelişim aşamasında olan bebekler için en büyük tehlikeyi oluşturmakta. Yine yapılan araştırmalar bebeklerin BPA’ya ve diğer kimyasallara yetişkinlerden 12.5 kat daha fazla açık olduğunu göstermiştir. ( Oysaki bu standartları koyan tüm kurumlar şimdiye kadar insan vücudunun BPA yi elimine etmede son derece başarılı olduğunu iddia ediyordu )

BPA’nın insan vücudu üzerinde oynadığı oyunların listesine bakacak olursak;

1-Prostat ve meme kanseri
2- Zamanından önce ergenliğe giriş
3-Obezite
4-Hiperaktivite
5-Sperm kalitesi ve üretiminde düşme
6-Düşük riski
7-Diyabet
8-Savunma sisteminin zayıflaması ve çökmesi

BPA 60 ila 80 derece ısı ile tepkimeye girdiğinde polikarbon plastiğin içinde ne varsa ona akıyor. Bu da biberonlarda ısıttığımız sütle beraber bebeklerimize bu kimyasalı da verdiğimizi gösteriyor. Herşeyin üzerinde bir de sanki öğrendiklerimiz yetmezmiş gibi farklı ülkelerde üretilmiş olan aynı isimli markaların oda sıcaklığında ve 80 derece ısıda farklı tepkiler göstermesidir. Bunu da tüketici olarak takip etmenin ve güvenmenin imkanı yoktur. Yalnızca plastiği içindeki yiyecek ya da içecekle ısıtmak değil strelize ederken kullandığımız kaynatma işlemi de akmaya sebep oluyor. Bazı araştırmalar zaman geçtikçe oda ısısının bile bu tepkimeye sebep olacağını gösteriyor ki bu da çok korkutucu.

Amerika’da 2007 yılında 15 birbirinden farklı çevre ve sağlık örgütünün yaptığı araştırmaya baktığımızda BPA’lı biberon, süt sağma makinası vb ürünleri çıkartan isimler gerçekten de ürkütüyor. 20.yy’ın başından beridir hayatımıza giren, tabiri caizse sokuşturulan ve hatta mecbur kılınan bu toksin’in her nedense (!) hükümetlere bağlı olan sağlık kurumlarınca yapılan deneylerde çıkan rakkamları bir türlü bu sonuçları tutmuyor. Bizim okul yıllarında öğrendiğimiz deneyin tanımı aynı şartlar altında aynı girdiler ve miktarlarda aynı çıktıya ulaşılması değil miydi?

Biz ki hayatın bu ilk adımlarını atan minicik bedenleri ilerki yıllarda koruyamayacağımızı bile bile hiçbir kimyasala maruz kalmamaları için beslerken kullandığımız herşeyi strelize ediyoruz. Verdiğimiz besinlerin organik olmasına özellikle bakıyoruz. Ve daha dakika bir gol bir, en ufak bir araştırmada karşımıza çıkanlardan ne yapacağımızı şaşırıp, büyük bir vicdan azabına, maddi ve manevi kayba gark ediliyoruz.

Yaşamımızın büyük bir kısmını ele geçirmiş plastiklere gelince... Çeşit çeşit ve evimize aldığımız ürünlerde hele de içine yiyecek koyacak isek rakkamlarına bakmamız, kısacası plastikleri okuma yeteneği kazanmamız lazım.

Bu ürünlerden 1,2 ve 4 numaralı olanlar, ayrıca yumuşak ve cam benzeri olmayan, mat plastikler güvenli. Kısaltılmışı PC olan polikarbon konumuzun esas kötü karakterli oyuncusu. Bebek ürünleri de dahil olmak üzere, her türlü oyuncak, yiyecek ve içecek alırken bu noktaya dikkat etmemiz gerekmekte. Ayrıca BPA’nin dönüşüm şeklinin içinde yeralan numarası 7 ve maalesef konserve yiyeceklerde de karşımıza çıkmakta.

Bebeklerimiz için BPA açısından derin bir oh çekmemizi sağlayan sonuçlardan biri toz şeklinde satılan formül mamanın bu kimyasalı içermemesi, kötü olan haber ise hazır şekilde tüketilen mamaların ciddi derecede BPA barındırması ( biberonlardan salınan BPA’nin iki katı )

BPA yalnızca yemek endüstrisi ile sınırlı değil, maalesef ki hayatımızın her alanında karşımıza çıkıp, büyük bir pazar deviyle karşı karşıya kalma durumu yaratıyor. Bütün bu yaşanan tekelliğe rağmen Kanada Hükümeti BPA’lı ürünleri yasakladı, 2009 yılında alınan kararla Conneticut eyaleti 2011 den itibaren aynı yasağı uygulayacak. Amerika’nın bazı eyaletleri aynı uygulamaya yöneldi. ( Massachusetts, Hawai, Maryland, California, Maine, Minnesota, New York, Pennsylvania )

Burada sorulacak ilk soru şu olmalı; eğer BPA denilen toksinin insan vücudundaki etkisi bu uluslararası örgütlerin söylediği derecede düşük ve etkisiz olsaydı bu hükümetlerin hemen tepki vermeleri, olayı ciddiye almaları nasıl açıklanabilir? Eğer hükümetler ülkelerinde yaşayan insanların sağlığını düşünmüyor, denetimlerini ve araştırmalarını bu doğrultuda gerçekleştirmiyor ise devletin anlamı nedir?

Dolayısıyla Kanada’nın aldığı karar hiç de bazılarının düşündüğü gibi bir kap suda fırtınalar yaratmak falan değildir. Burada zararın yıllar boyunca ne dereceye geleceği, hiçbir seçim hakkı olmayan tamamıyla bizlere bağımlı olan küçücük bebeklerimize bile kakalanan bir kimyasalın ne kadarının yararlı ne kadarının zararlı olduğunun matematik hesapları değil zararlı olduğunun kanıtı ve karşı hareketin gerçekleştirilmesidir.

Kaldı ki, yine yapılan araştırmalar çok çok az BPA nın dahi insan vücuduna zarar verdiğini ve kullanılan günlük dozun verilen matematik hesapların üzerine çıkmayacağının hiçbir kanıtının olmamasıdır.

Farkındalığın çok az olduğu Arap Emirlikleri’nde bile olayı başından beridir son derece sağlam tutan Medela’ya ve Nuk’a teşekkür etmek lazım. Medela ne yazık ki biberon yapmıyor ama yine burada satılan Pigeon marka silikon uçlar BPA free süt saklama kaplarına monte edilebiliyor. Nuk’un her tür ürünü bulunabiliyor ( BPA free, cam ve polikarbon ) Ne yazık ki şu an Türkiye piyasasını bilmiyorum ancak Avent’in kendi web sitesinde BPA siz ürünlerin satışının henüz başlamadığını öğrenmiş bulunuyorum.

Bu markaların hiçbirini bulamayanlar için cam ağır ve anne sütü saklama açısından ideal olmasa da tek alternatifi oluşturuyor. Yine verilen linklerde Amerika’da satılan ve bu konuda duyarlılık göstermiş bulunan isimleri bulmak mümkün. Yapılacak olan ise bariz; farkındalık yaratmak, okumak, araştırmak, hiçbir isme güvenmemek ve sağlığımız tehlike altına alınabiliyorsa o zaman o ismin ürettiği hiçbir mala dokunmamak.

En son olarak BPA’yi hayatımızdan çıkartma yolları ilk önce onu tanımaktan geçiyor.

* Polikarbon üründe yazan PC kısaltması ve 7 rakkamı. Ayrıca sert, parlak, şeffaf veya koyulaştırılmış plastikler BPA barındırıyor. Polikarbon’a alternatif ve kısaltılmışı PP olan ( Polipropilen ) plastiği tercih etmemiz gerekiyor. ( #5)

* Eğer polikarbon ürünleri kullanmaya devam edecek isek yıkama esnasında bulaşık makinasını ya da bulaşık deterjanı gibi sert temizlik ürünlerini kullanmamamız lazım. Yerine ılık sabunlu su ve sünger ile temizlik yapılmalı. Özellikle sünger kullanmamızın sebebi ise bulaşık fırçalarının ürünün yüzeyinde çizikleri arttırması ve BPA akışının hızlanması.

* Polikarbon kapların içinde herhangi bir sıvı ya da katı yiyecek içecek ısıtılmamalı, bu tepkimeyi ve BPA salınımını hızlandıran yegane etken. ( Polikarbon olan ve güneş altında bıraktığımız su şişelerini ve bidonlarını düşünün bir de ) Onun yerine ısıtma işlemi esnasında cam veya seramik kapları kullanın.

* Konserve olarak hazır ve bir kullanımlık satılan formül sütte BPA salınım oranı iki kat daha fazla. ( Bu ürün burada yok )

* Yine aynı şekilde konserve olarak tüketime sunulan ve özellikle yağ oranı yüksek yiyeceklerden uzak durun.

Ve son söz, tüketici olarak sürekli okuyun, kendinizi düşünmüyorsanız minicik bebeğiniz, ileride yaşam kalitesini sizlere borçlu olacak çocuklarınız için, bir şeyleri hepimiz için olumluya dönüştürmek adına...

Kaynaklar: www.babystoxicbottle.org

www.ourstolenfuture.org/NewScience/oncompounds/bisphenola/bpauses.htm

www.thegreenguide.com/health-safety/bisphenol-a-debate-suspect-chemical

www.consumer.philips.com/consumer/en/gb/consumer/cc/_categoryid_MCC_BOTTLE_FEEDING_CA_GB_CONSUMER/

www.dairyreporter.com/Safety-Hygiene/Connecticut-bans-BPA-from-2011

www.healthobservatory.org/library.cfm?refid=77083


www.bisphenolafree.org

17 Haziran 2009 Çarşamba

Open Letter To Avent About BPA

Dear Sir;

As a mother of a three month old baby, I must confess that I am very dissapointed with your cynical response to the dangers of BPA toxicity in your products.

I have been living in UAE for four years and before I had my baby I researched which brand is safest for my newborn’s health. Based on your reputation, I decided to purchase your products because they seem the most professional and trustworthy. Also, before buying your products I read the ‘Avent Naturally’ handbook. Afterwards, I bought a complete set of your equipment, including a dozen bottles. At that time I had no idea about the dangers of BPA.

Having now studied the research findings about BPA, I am disgusted with your company and I have thrown all of my Avent equipment into the rubbish bin. I am appalled to think that I have put my baby’s health in jeopardy by trusting Avent products that can leach Bisphenol-A into the milk that I expressed for her. I do not want that risk for my baby and so I have invested in Medela products, which have no such attendant risk.

There are three things which particularly annoy me about your behaviour. Firstly, I have exposed my baby to a significant level of a pernicious toxin by using your products. Secondly, I have wasted a lot of money by having to invest in two complete sets of feeding equipment for my baby. Thirdly, I am very upset by your cynical marketing strategy. Probably because the Canadian government has imposed a ban on all food containers that can leach BPA into an infant’s milk, you supply BPA-free products for the Noth American market, but you remain tight-lipped about the risks in your marketing for other regions of the world and you do not offer consumers even the choice of BPA-free products. Are you simply trying to dump a stockpile of potentially toxic products in markets that are not yet aware of the risks involved? Will you subsequently launch a range of BPA-free products in these markets pretending that your company cares about the health of babies using your products?

As far as I am concerned, your company has lost its credibility and your reputation is in tatters. I will not be buying your products again and I will go out of my way to ensure that none of my friends make the same mistake that I did in trusting products from Avent.

Yours

13 Haziran 2009 Cumartesi

BPA Kabusu ve Avent'in Polikarbon Biberonları İle İlgili Maceram

Şu yeni dünya düzeninde bebeğim olana kadar ki sekiz senelik bir ara pek de küçümsenecek bir süre değil, biberonlar, ağza alınıp çiğnenmeye müsait oyuncakların araştırılması, okunması, öğrenilmesi konusuna pek meyilli değildim. Haliyle...

Benim kitabımda eğer bir marka bir sürü ödül almışsa, klinik olarak kanıtlandığını, herşeyin bebeğimiz ve bizim için olduğunu iddia ediyorsa, diğer bütün alternatiflerden kat kat pahalıya satılıyor, üretimi İngiltere'de gerçekleştiriliyorsa (İngiltere böyle konularda son derece dikkatli bir memleket ama bu konuda ciddi derecede çuvalladı) güvenirsin. Acaba dünya üzerinde kaç kişi bir ürünün internetteki bilimsel araştırma sonuçlarına göre hareket eder ki?!

İşte bence hükümetlerin durması gereken en önemli nokta budur. Etik olarak yalnızca kendi ülkesini değil dünya üzerinde yaşamını sürdüren her türlü varlığa saygılı olmak. Nerdeee?!!!! Kıçımın kenarı demek gerekiyor böyle bir politikaya ancak.

Neyse, uzatmadan konumuza gireyim. Zoe doğmadan önce yine her şeyde olduğu gibi alacağım mal konusunda bayağı bir bakındım. Bu arada, piyasaların birbirinden farklı olduğunu belirtmek gerekli. Bir ülkede satılan ve tanınan bir marka başka bir ülkede hiç bilinmeyebiliyor ya da ilaçlarda falan aynı ürün farklı isimlerle pazarlanabiliyor. Türkiye'den uluslararası piyasalarda satılan ve güvenilecek hangi markaları biliriz mesela? Chicco, Mother Care, Avent, Nuk...

Chloe zamanında biz Chicco'nun sıvı strelizesini kullanmıştık. Zoe'de Chicco'nun buhar strelize makinasını aldık. Sebebi de kimyasal hiçbir şeye güvenmemekti. O dönemlerde Chicco'nun kendi mağazası da yoktu Antalya'da, ancak bebek mağazalarından bazılarına böyle strelize için falan şu bu geliyordu. Bu isimler farklı farklı konularda uzmanlaşmışlar. Avent'in bu konuda gözle görülür bir pazarlama dehası var. Bir kere her türlü bebek mağazasında satılıyor bu bir, bir sürü ödülün sahibi, bu da iki.

İlk aşamada bebek başlangıç setini aldım. Bir sürü mağaza dolaşıp, fiyat karşılaştırması, indirim takipleri, ürün seçmeden önce kataloğun elden geçirilmesi...Sonra manüel süt sağma makinasını, ardından büyük biberonlarından, küçük olanlardan bilmem kaçtane yedek...Bayağı bir yatırım yaptım Avent'e, e ne de olsa fevkalade bir ürün, süt sağma makinasını da çok severek kullanıyordum.

Derken geçen haftalarda biberon uçlarını iki numaraya çevirmek için gittiğimde raflarda B bilmemne Free diye bir şey okudum ama hani pazarlama hilesi vardır bir ürünü saniyenin binde biri kadar gösterip film arasında onu aldırtmak gibi...O Free etiketi beni bir işkillendirdi. Derken, ertesi günlerden birinde televizyonda " Ebruli" programına bakarken bebeğin açlığını hissetmesi hissetmemesi, falan filan Ebru Şallı bir şekilde konuyu biberonlara getirdi ama kimseleri kurcalamadan " O konuda da bir ara çok yazıldı çizildi..." diyerekten bir geçiştirme...

Haaaa, alırsın eline bilgisayarını İngilizce olarak girersin Google'a, sorarsın "Biberonlar ne kadar güvenli?" ( Türkçe'de girdim ama evlere şenlik, ne bilimsel bir çalışma ne bir sonuç, arama motorunda ilk gelen bloglar!!! )

Aman Allah'ım sayın seyirciler! Gelen sonuçlardan inanın gözlerim döndü, bir hafta ben iş üstünde vaziyetteyken BPA işte o an karşıma çıktı. Elinin altında internet olan herkes BPA'nın ne olduğunu araştırabilir. Burada belki binlerce kez açıklaması yapılmış bilgileri copy paste yapmak istemiyorum. Kısaca, BPA 19.yy. sonlarında bulunmuş olup, plastiğin ( polikarbonat/polycarbonate)olan versiyonunda hammaddelerden biri. Olmazsa olmazı, hayatımızın boktan bir parçası haline getirilmiş ama işin en acıklı kısmı Avent'de bu işin içinde! Neden? Çünkü şimdiye kadar öyle ya da böyle hükümetler, sağlık örgütleri falan filan BPA'nın insan sağlığına zarar vermeyecek bir boyutta olduğunda dert yaratmayacağına kanaat getirmiş. Sonra birileri çıkmış bu işe burnunu sokmuş, ahanda yıllardır olagelenin tam tersi test sonuçları ortaya çıkmaya başlamış, bulgular kafa karıştırmış, bak sen!

Gözlerine inanmak istemiyor insan, değil mi? İlk başta " Nasıl yani?!" dedim, "Yok bu olamaz." O kadar para dökmüşüm, iki buçuk aydır Avent'in süt pompası ile sütümü çekip, yine aynı şekilde biberonlarına koyup savunmasız ufacık bir bebeğe toksik madde yüklüyormuşum.

Yazdıklarıma inanmayan ve çüş diyenlere Avent'in kendi web sitesine gitmelerini öneriyorum. Aşağıda linkini verdim gerçi ama İngilizce olanı, anlayanlar okuyup bazı cevaplara gülsün diye. Sitede görünen odur ki Kuzey Amerika, Çin, Avustralya, Almanya, Yeni Zelanda.. gibi bilinç düzeyi yüksek müşteri kesimi olan ülkelere Avent yeni BPA sız ürününü sunmuş, hatta ve hatta Kuzey Amerika ve Kanada'da ürün Eylül 2008 den beridir varmış. ( Kanada hükümeti bu ürünün kullanıldığı her türlü insan sağlığını tehtid edebilecek malları yasaklamıştır ) ancak Türkiye, Arap Emirlikleri gibi bu konularda aklı bir karış havada hükümetlerin ve toplumların olduğu yerlerde maşallah satış devam!!!

Türkçe siteye baktığımızda yine İngilizce siteden farklı olarak askeri bir bildirge (!) görüyoruz. Hani EFSA ve FDA bunu dedi, kes sesini otur aşağıya, bizim BPA'dan haberimiz var, uyuz uyuz gelip de bu konuda başımızı şişirme kıvamında bir derleme. Soru cevaplar nedense yok!!!! Bu da bana göre bir standart eksikliği mesela. Neden? Herkes İngilizce anlamak zorunda mı?!!! Avent'in en üst düzey yetkilileri ülke farklılıklarını ve neyin kesilip nerede biçilme tekniği uygulandığını takipten mi aciz yoksa? Bu tip uygulamaların kendilerine kan kaybettirdiğinin farkında değiller mi?

Avent'in İngilizce sitesine gittiğimizde soru cevaplarla karşılaşıyoruz. Bazı soruların cevapları çok komik, buhar strelize makinası BPA çıkışına sebep verir mi? Efendim buharlı strelize aleti BPA free imiş de o içine BPA lı biberonları koyup toksikleri çıkartınca önemli değil ki!!! Ayrıca bu kör göze parmak bir soru çünkü yapılan tüm araştırmalar ( tabi ki İngilizce sitede belirtildiği gibi direkt insan üzerinde yapılacak değil, fareler kullanılıyor ) bu hammaddenin sıcak ile temasa geçtiğinde aktığını ve en ufak bir kısmının bile insan sağlığı üzerinde büyük zararlara sebep olacağını gösteriyor. Buraya bakın. The Meterials we use diye BPA free biberonların fotosunu koyup, içerdeki soru cevapların içine serpiştirmişler polikarbonları...Sıkça sorulan sorular'a bakabilirsiniz.

Efendim, Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) ABD Gıda ve İlaç Kurumu (FDA)diyormuş ki " Vücuda alınan miktar çocuklar ve yetişkinler tarafından kolayca elimine edilir." Yok ya!!! Almak isteyip istemediğim, bebeğime vermek isteyip istemediğim sorulmadan ve bana seçme hakkı tanınmadan o ürünün toksik maddeli olanı dayatılıyor. Tabi ki ellerinde silahla gel benimkini al diyen yok ama benim gibi Avent'e yüzde yüz güvenip de son üç yılın bilimsel araştırma sonuçlarına bakmadan alanların sinirden saçları diken diken oluyor.

Global Isınma olayını hatırlayın. Hükümetler nasıl da olayın karşısında durmuş, umursamaz tavırlar sergilemişlerdi. Hala bizimki gibi devlet yönetimlerinde "Ben kendi kabıma sıçarım sana ne?!" mantığı hakimdir. Ama öyle olmuyor işte! Bütün bu yapılan ahlaksızları bizlerin çocukları ödemek zorunda kalıyor.

Düşünün ki hayatının ilk anında toksik'le karşılaşıyor bebecikler. Bizler ki buhar makinası aldık bebeğimiz hiçbir kimyasalla karşılaşmasın, aman anne sütü verelim diye kıçımızı yırtıyoruz dışardan kötü bir şey gelmesin. Al sana!!!

Emperyalizm denilen parayla satın alınma mantığı budur. Bu mantıkta bebeklerin veya insan sağlığının, doğanın, denizlerin, hayvanların hiçbir hakkı hukuku yoktur. Hayattaki herşey ama herşey cebine para girecek kişi için çıkar aletidir. Bu da öyle bir şey işte. Büyütme canım ne olacak diyenlere de cevabım, buu kadar da önemli, evet!

Yahu, BPA sız olarak üretim yapılabiliyorsa ve BPA denilen toksik ne kadar azıcık, ufacık, defecik içi dolu fıçıcık (!) şeklinde kullanılıyorsa kullanılsın, ister gökten zemberekle indirilsin " Alıyorsun ama bak bi şeycik olmayacak!" denilsin hala Avent gibi bir markanın hemen dünyanın her yerinde harekete geçip BPA Free ürünlerini sunmamasına aklım ermiyor bir türlü. Bizim memlekette alışkınız öyle hükümet adamlarının çıkıp kanserojen yapacak çayı lüpür lüpür içmesine de bunu efendim bu kadar yatırımım var, dünya birincisiyim diyen bir üreticinin yapması akıl karı değil. Aradan yıllar geçti şimdi Karadeniz'den insanların nasıl kansere yakalandığı konuşulur oldu ama o zamanlar tersi iddia ediliyordu.

Madem bu kadar önemli değildi de neden belli başlı firmaların hepsi Avent'de buna dahildir hemen alternatif üretime geçti? Neden o kadar önemsizdi ve bu kadar sağlık örgütü onay vermişti de Kanada hükümeti çözümü BPA lı ürünleri yasaklayarak buldu? Avent'in İngilizce sitesinde BPA azıcık olunca sağlığa yararlıdır ya da ürünlerimizde BPA yoktur demiyor, bu örgütlerin onayı vardır, bu kadarı insana bir şey yapmaz deniyor ama bu da benim gibi bir sürü insanı tatmin etmiyor maalesef.

Eğri oturup doğru konuşmak lazım, ben onların yerinde olsam kendi ismimi lekelememek adına onaylı da olsa şu da bu da polikarbonat olan ürünlerimi (ki dediğim gibi Türkiye ve burada satılanlar onlar) geri çeker, o zarara katlanır ama müşterimin çıkarını ve şimdiye kadar piyasada yaptığım yeri korurdum.

Şimdi yaptığım nedir onu da hemen anlatayım. Birincisi hemen gidip BPA Free hangi markayı bulacağımı araştırdım. Alternatif cam şişeler olsa da düzenli olarak strelize ettiğim süt sağma makinası bile içimi kaldırmaya başladı. Hemen söyleyeyim, Türkiye'yi bilmiyorum ama Arap Emirlikleri'nde Medela ve Nuk var yalnızca BPA Free. Cam şişelerden de Pigeon diye bir Japon markası. Cam şişenin ağız kısmı çok dar, hiç sevmediğim iş ve çok da ağır ancak Medela bir şekilde biberon üretmediği için onun ağzına uygun emzikleri var Pigeon, oradan kurtarıyor. Teknolojisi de gayet iyi, içine bir valf koymuşlar, bebeğin süt içerken hava yutmasını önlüyor, ayrıca süt içtikçe Avent'de olduğu gibi kabarcıklar çıkıyor anlıyorsun içiyor mu içmiyor mu? Bu gece beslenmelerinde benim çok önem verdiğim bir şey. Nuk antikolik ortodontik bir başlık yapmış olmasına rağmen birincisi bebeğin süt içme sırasında meme ucunu getirdiği şekil otomatik olarak verilmiş, ikincisi ses mes çıkmıyor ve anlaşılmıyor süt içiyor mu içmiyor mu? Nuk'un klasik meme ucu satılmıyor bulamadım ve sinir oldum. Arap Emirliklerinde yaşayanlar çok iyi bilir burada Baby Shop'a gidip bu farklı ürünleri bulabilirler. Mother Care yalnızca Avent satıyor bir de kendi markasını, ilginçtir ki herhalde buradaki piyasada domdom olduğu için Mother Care'ın bile BPA Free biberonları yok, sordum...Hatta satışı gerçekleştiren elemanların bunun anlamını bile bildiklerini düşünmüyorum. Ben söyleyince teşekkür ettiler bilgi için, soracaklarını söylediler ama hiççç sanmıyorum. Zira sen arkanı dönünce başka bir soruyla bin tane müşteri geliyor.

İkinci büyük hareket Avent'e açık mektup yazmak oldu, dört gün içinde yanıt verileceği söylenildi, yanıt gelince ya da dört gün içinde gelmez ise buraya koyacağım. Türkç yazmaya bile gerek görmedim dayılanma mantığıyla karşılaşıp sinirlerimi daha fazla yıpratmak istemiyorum. Ama kendimi çok yorgun hissediyorum, yeni bir insana bakmak başlı başına iş, bir de benim diyen markaların ne kadar güvenilir olduğunu, bizlere nerede ne zaman trick yapacaklarını araştırmakla mı zaman harcanacak? Çüş diyorum başka bir şey demiyorum.

Bu arada, bir iki site daha buldum. Son derece faydalı bilgiler var. Bir tanesi "Our Stolen Future" diğeri "Environmantel Working Group" ve "The Green Guide-For Everyday Living"

Bunları okudukça çevremizin nasıl kanserojenlerle sarmalandığını anlıyor, en azından en büyük kuvvetimiz olan seçme hakkımızı kullanıyoruz. Bilinçli olmakla hem çocuklarımızı hem de kendimizi elimizden geldiğince korumak yapacağımız en önemli şey. En sonunda her birimiz birer Michael Jackson olursak ve nefes almaktan korkar hale gelirsek yemin ederim şaşırmayacağım.

Siteler İngilizce ama olsun, ben zaman olursa beğendiklerimi buraya aktarırım ama söz veremiyorum işte. Hayatımdaki hiçbir şeyin bacağımdan kolumdan çekiştirmesini sevmiyorum ve blog da bunlardan biri, yazmayınca kaşıntı tutuyor, kendimi ödevini yapmamış çocuk gibi hissediyorum. Diğer bütün bloggerlardan özür diliyorum ve son derece az girip birilerini okuyabiliyorum. Şu ara bencil bir şekilde yazıp çıkıyorum, affola.