25 Haziran 2011 Cumartesi

IPad? Android? Lap Top?


Beni artık anlamışsınızdır, teknolojiyi çok seven bir yapım var.

İnternet hayatımı ele geçirmiş falan değil (geçirse de kime ne?!) ama girip de tek kuruş ödemeden okuyabildiğim, normal şartlar altında ulaşamayacağım gazeteyi, paylaşım siteleri vasıtasıyla dünyayı takip etmeyi, ta ilkokul arkadaşımla bile görüşebilmeyi ve çocuklarını görmeyi, görüntülü görüşme yaparak ailemle özlem gidermeyi neden reddedeyim ki?

Üstelik, teknoloji korkusu bir yerde o işi kotaramadığını düşünmekten öte değil, kurcaladıkça yapılabilenler inanılmaz, bir yirmi yıl önce hayali bile edilemez boyutta.

A4 büyüklüğüne yakın bir tablet bilgisayarla ekrana dokunarak interaktif bir dünyaya adım atmayı, aynı sayfada gazete, kitap okumayı, yine aynı ekranı kullanarak film seyretmeyi, oyun oynamayı, yazı yazmayı, not alma ve görüşme yapabilmeyi  kim istemez?. Sizce de inanılmaz, değil mi?

Bana gelince...Genelde yeni çıkan şeyleri, eğer ihtiyacımız olduğunu da düşünürsem (mazeret), tam bir gözetleme moduna giriyorum ve bu durum bir süre böyle devam ediyor. Sonrasında kullananların bakış açılarını, ürünün fiyatının normal seviyeye düşmesini, artı ve eksilerini gözden geçirip eğer aklımda yer ettiyse, harekete geçiyorum.

O an çıkan hiçbir teknolojiye atlamamaya ve gözetlemeye özellikle dikkat ediyorum, eğer bir ürün aklımda yer ettiyse, dönüp dönüp ona takıldıysam alıyorum.

Ipad ilk piyasaya çıktığında örneğin, oluşturduğu etki akıl almaz boyuttaydı, kendince çok kısa bir süre içinde alet gerek şekil gerek fonksiyon anlamında büyük bir atak yaptı, şimdi Ipad 1’in suratına kimse bakmaz oldu. Yani teknolojide biraz bekle ve gör mantığına bağlılığım baki.

Ancak, bu kadar dikkate karşın yine de görüyorum ki bir aleti elime alıp bir süre kullanmadan önce ne kadar incelersem inceleyeyim yine bir sürü boşluk kalmış.
Bu noktada kendimce ekleyeceğim en önemli dipnot bu tip, ürün kullanımı ile ortaya çıkan boşlukların aslında o malın pazarlama hatası olarak algılanması gerekliliği.

Bana göre çözüm, bölgelere bağlı olarak o ürünle beraber neye ulaşılıp neye ulaşılmadığı ile ilgili uyarı listelerinin yapılmasında. Müşteriye malı satarken de bu listelerin alım öncesi verilmesinde ya da çok ciddi bir şirket içi eğitim, personelin bu konuda uyarılması, detayların artı ve eksi yönlerin anlatılmasında...

Çünkü bir şekilde bu tip aletlerde karşımıza iki büyük sorun çıkıyor, birincisi BÖLGE (REGION) farklılıkları ve bu bölgelere bir şekilde, sebebini tam anlayamadığım hizmet farklılıkları, ikincisi her ürünün KENDİNE AİT SATIŞ YAPTIĞI BİR ORTAM belirleyip müşterisini o ortama hapsetme çalışmaları...

REGION’ a örnek mi istediniz? Atıyorum, Arap Emirlikleri’nde yaşıyorsunuz ya da turist olarak geldiniz de aklınıza bir şekilde yer etmiş olan ve “Burada elektronik sudan ucuz” safsatası var.

Tavsiyem, alışveriş yaparken beklentilerinizi dibe çekmeniz. Çünkü bu memlekette ne satış evresi, ne de ürünü değiştirmek dışında, parçası, şusu, busu, satış sonrası hizmette beni büyüleyen hiçbir yer olmadı şimdiye kadar.

Satışı yapan elemanların ürünler hakkında doğru düzgün hiçbir bilgileri olmadığı gibi, yanlış yönlendirme (kendi ülkemde yalancılık diyebileceğim doğrultuda) satış sonrası parça temini konularında büyük bir yetersizlik hakim.

Klasik durum, Arap Emirlikleri’nin herhangibir eyaletinden aldığınız üründe, hemen sigorta kapsamına giriyorsa, değiştirme dışında, yallah Dubai’de hiç bilmediğiniz gitmediğiniz yollara yollanmanız. Bunlar üzerinde durulması gereken konulardan birkaçı.

Şimdi...Günümüzde ihtiyaç farklılığına göre ve yine o alandaki boşluklar fark edilerek sunulmuş ürünler var. Önce bunu kabul etmemiz lazım yani Android tablet ya da telefon, Ipad ya da PC aldığınızda tamamıyla farklı hizmetlerin içine giriyorsunuz.

Bu konuda Android internet ortamına Ipad den daha yakın fakat Ipad durumu tamamıyla kendi formatına odaklamış. Bunlara önceden hazırlıklı olmakta çok büyük faydalar var.

Mesela, ben Android Telefon kelimesini ilk defa, dandik eski model Nokia'm ayvayı yiyince ve Samsung'ların akıllı telefonlarından bir tanesinin fiyatı alınabilecek kıvama geldiğinde öğrendim (Samsung Galaxy Mini).

Samsung Galaxy Mini’mle ilk tanışmamız kelalaka başka bir alışveriş sırasında oldu ve hemen yanında duran ve fiyatları 1000 lirayı geride bırakmış Iphone’a göre hem görüntü hem de fiyat olarak çok albenili kalan bir aletti.

Yine şu aralar moda haline gelen dokunmatik ekran, internete girebilme google özelliği, kendine göre Android Market diye adlandırdığı bir ortam (Gidip başlıklarına göre ayrılmış konulardan oyunlar, eğitim, kitap şu bu indirmek mümkün)

Iphone'la Samsung Galaxy Mini'yi karşılaştırdığımda pek tabi ki ekran çözünülürlülüğü, yavaşlık (o da biraz), sensorlerin bir şekilde takılması dışında öyle atla deve bir fark yok gibi. Tam bir teknoloji hastalığınız ya da bağımlılığınız yoksa internet ortamından da yararlanayım telefonum olmuşken diyorsanız bunu yapmak için Galaxy Mini hiç de fena sayılmaz.

UYARI: Galaxy Samsung Mini için pil ömrü oldukça kısa gibi görünüyor. İnternete girilmezse üç gün dayanıyor.

Android, Google'a ait bir isim ve Ipad'in kullandığı ITunes tamamıyla farklı çalışan bir ortam.

Apple kullananlar ITunes'a gidip mevcut programları yüklüyor, Google'ın desteklediği Samsung veya diğer isimlerde ise Android Market'e gidiyorsunuz. (Elbette ki öyle çantanızı takıp sokaklarda aramıyorsunuz, bilgisayarınızla bu sitelere bağlanıp bir nevi sanal alışveriş yapıyorsunuz :P )

Ürünlerden bazıları ki bu Android Market'te daha fazla, bedava. Bu durumda bildiğim kadarı ile kredi kartı ile hesap açma zorunluluğunuz yok ama diğerlerinde var.

Piyasa araştırılacak olursa, diğer her konuda olduğu gibi Apple'a tapınanlar olduğu kadar, karşısında duranlar da mevcut, hatta forumlardaki klasik atışmalardan "Sanki sana Apple bedavadan Ipad verecek, ne bu bu kadar savunma?!" dedirtecek kadar ürünlerin yanlıları mevcut.

Ancak gerek akıllı telefonlar, android tabletler ve benzeri gerekse Ipad gibi ürünler çok yeni teknolojiler olduğu içindir ki her an bir yerlerinden arıza yapmaları mümkün.Üstelik hep söylediğimiz bir gerçeklikle de karşı karşıyayız ve bu da büyükannelerimizden kalma buzdolapları evimizin bir köşesinde tıkır tıkır işlerken yeni aldığımız ultrasonik, neredeyse yemeği kendi pişirecek akıllılıkta olan buzdolabının ömrü beş sene ile sınırlı olması gibi...

Dolayısıyla belki de birbirine bağlı iki sorun, ya teknoloji geliştikçe aletler daha karmaşık ama bir o kadar da bozulmaya elverişli ya da dünya üzerindeki ürün kalitesi ciddi oranda düşmekte.

Telefon ihtiyacımı bu şekilde karşılayıp Android Market, dokunmatik ekran falan nedir öğrendikten sonra aklımı uzun süredir kurcalayan ve yeri yerinden oynatan yazımın başında da bahsettiğim alete geldi sıra... Ipad 2. O da uzunca bir süre gözlem altındaydı git gel bak araştır oku...

Malum, tatile gidilecek, bizim büyük kıza kitap yetişmiyor, öyle her kitabı da okumuyor, kendisi seçecek ve her an her isteneni bulmak imkanlı değil. (Yine de Türkiye'ye beş basar buradaki İngilizce kitapçıların sayısı ve büyüklükleri o ayrı mesele.)

Kindle'ı düşündük, tamam e-ink denilen gözü yormayan elektronik kitap. Harika bir sistem fakat buraya göndermiyorlar, İngiltere'ye gidecek, insanlara ekstra iş. Ipad'de hem eğitici oyunlar hem de en önemlisi kitap okuma, taşınma kolaylığı falan diyince en uygun fiyatlı olanını aldık ve eve geldik. (16 GB / Wi-Fi)

Ipad 2, sade bir kutuda geliyor, ekstralar için yine dükkanlardaki fiyat ve ürün alternatifine bakmak gerekiyor.

Alet zaten incecik ve yaklaşık 600 gr civarında. Bir çalışma defteri gibi. Ben, interaktif kitap ya da defter deyimini çok daha yerinde buluyorum.

Kutunun içinde yalnızca mevcut bilgisayarınızla bağlantı kuracağınız kablo ve şarj aleti dışında hiçbir şey yok. Ekstralardan olmazsa olmaz ekran koruyucu (matını tercih edin yansıtma yapmaması açısından) ve ipad'inizi korumak için kılıf...Rengarenk, çok farklı bir sürü alternatif.

Mesela Galaxy Mini için ekran koruyucu bulamadım ve kılıfı Dubai'de ancak, o da ona özel değil fakat Ipad ve tabi ki Apple bu işi tam bir deliliğe dönüştürmüş, dağıtım ağını da ciddi derecede kuvvetli kılmış.Bu yeni oyuncağınıza aksesuar takıntınız var ise ki olmaması çok zor, her girdiğiniz elektronik eşya satan dükkanda yeni ve farklı birşeyler bulmak olası.

Ben kendiminkine yine kendisi gibi beyaz deri bir kılıf aldım, hem arkasını hem de ön tarafını koruyacak şekilde dizayn edilmiş. Çok şık ve gerçekten de kapalı olduğunda hani o işyerlerinden bedava verilen klasörler vardır içinde kalem, hesap makinası ve özel antetli kağıtları vardır, ondan ayırt etmek neredeyse imkansız. O kadar ince ve hafif.
Bu arada, beyaz Ipad diyince arka kısmı zaten griymiş bunu da aldıktan sonra anladım, bahsettiğimiz renk ayırımı yalnızca çerçeve için.

Eve gelince yapılacak ilk iş bilgisayarınızı açıp Itunes'a giderek bir hesap açmak. Orada yeni aletinizi ortama tanıtıyorsunuz. Böylelikle çalınma riskinde de girilen şifreyle Ipadiniz nerede açılmış belli ediyor kendini. (Korkutucu da bir yandan ama olsun)

Sonra şarja takıyorsunuz. Benimki ilk bir temassızlık yaşadı ve yüreğime indirdi fakat sonra o da düzeldi.

Alet kendini şarj ederken pek tabi ki uyku moduna geçiyor, ayrıca aletinizin monitöründeki pil ikonundan (sağ üst köşe) şarj ettiğini, yani yıldırım işaretini görmeniz gerekmekte. Zaten eğer ipadiniz açıkken şarjı azalmaya devam ediyorsa bu pilin dolmadığını gösterir. Aleti bilgisayarınıza bağlayarak şarj ettirmeniz mümkün deniyorsa da benimkinde bu işlem de bir işe yaramadı.

Itunes bilgisayarınızla Ipad'iniz arasında senkronizasyon sağlama işlemi yaptıktan sonra transfer işlemlerini gerçekleştirebiliyorsunuz.

Mesela fotoğraf aktarımı için ben gereksiz şişirme olmasın diye kendi fotoğraf dosyamın içine bir Ipad dosyası açtım ve seçtiğim fotolardan alete aktardım. Saniyeler içinde dosya Ipad ortamına aktarıldı.

Ipad'in kendi programları var ve bunlar Apps (Applications-uygulamalar) olarak geçiyor.
Bu android telefonlar ya da diğer tabletler için de geçerli bir durum.

Gelelim, Ipad i alırken satış elemanlarının söyledikleriyle sizin ürünü alıp evde kurcalamaya başladıktan sonra bazen saç baş yolarak, bazen de yüzünüzde koca bir tebessümle karşıladığınız farklara.

Ipad'inizle Facebook a gidersiniz ama FB daki oyunların müptelası iseniz onları oynayamazsınız. Bunu ancak desk top veya lap top bilgisayarınızla yapabilirsiniz. Fakat atıyorum çocuğunuz için eğitici olan bir dolu oyunu Ipad'den veya Android Market’ten bedavaya indirmeniz mümkündür.

Film seyretme gibi bir saplantınız var ise Ipad'in yine IMovies'e bağımlı kılınmışsınızdır. Ve yine bölgesel sorunlarınız varsa onu da yapamazsınız.

Video seyretmek anlamında You Tube zaten yüklenmiş olarak gelmekte.

Onun dışında Türkiye'den atıyorum bedava film izle'lerden Ipad'inizle yararlanmanız hayal gibi bir şey.

Jail Break gibi uygulamalardan haberim olsa da Apple’ın bir şekilde sağladığı virüs koruma bandının kırılması, ürünün garantiden çıkması gibi riskler yüzünden pek sevimli yaklaşmadığımı belirtmek isterim. Karar kullanıcının tabi ki.

Farklı hizmet sağlayıcıların kendine göre farklı uygulamaları oluyor, mesela Arap Emirlikleri'nde Face to Face uygulaması yasak.

Saç baş yoldurtacak başka bir konu Kindle'ın e kitaplarına bölge sorunu yüzünden erişilemiyor. Kindle efendim Orta Asya Bölgesine bu hizmeti vermiyormuş!!

Ipad 2 ile ilgili antivirüs programına rastlamadım, virüslerin bir şekilde Apple ı etkilemediği, Apple programlarından çok Windows için yazıldıklarını okudum, bu konuda hala çelişkilerim var, tersini bulursam yine burada paylaşırım.

Bu yeni jenerasyon aletlerin hepsinde bir bilgisayar bağlantısı var ve bir şekilde kullanım kılavuzu denilen kağıda basılmış versiyon tarihe karışmış görünmekte.

Baktığım dillerden Türkçe'yi bulmak neredeyse imkansız. Başka yabancı dil bilmeyenin şansı açık olsun demekten öte seçenek kalmıyor gibi.

UYARI: Yurt dışında farklı ülkelerde yaşıyor iseniz elektronik alet alırken birincisi, ürünün uluslararası garanti kapsamına girdiğinden emin olun.

O ürün Türkiye'de satılıyor mu? Satış sonrası hizmetinden hangi kurum sorumlu?
Arap Emirlikleri için Ipad satışında şu an iki tane kanal var. Bir tanesi, satış elemanı İngiltere menşeli dese de değil alınınca anlaşıldı, Arap menşeli (burası için üretilmiş), ikincisi de Amerika.

Amerika'dan gelen ürünler aşağı yukarı 350 YTL daha pahalıya satılıyor, neden sorusuna verilen yanıt normal şartlarda para ödemeniz gereken bir sürü application u biz buradan yükledik oluyor.

Kısa ve öz sayın seyirciler, bunların hepsi uydurma!

ESAS FARK ŞU; Tekrar ediyorum Arap Emirlikleri'ne gelen makinaların Face To Face fonksiyonu kapatılmış durumda, öyle bir Apps bile gözükmüyor, alet normalde You Tube, belli birkaç apps yüklenmiş olarak sunuluyor ama Face to Face yok. (Ipad ve Iphone arası ücretsiz görüntülü görüşme sağlayan program) O da zamanla öğreniyorsunuz ki önemli değil, Yahoo.com ve Google Talk bunu gayet güzel sağlıyor ve hatta diğer taraf PC siz Ipad iken bile!

Ha, demek nedir? Amerikan versiyonunda bu var. Ya da Kindle için konuşuyorum Orta Asya'ya bir şekilde servis vermiyor ama demek ki Amerikan versiyonunda yine bunu yüklemek olası, region sorunu yaşatmıyor. (Bu da gerek Amerika gerekse Avrupa’da eğer hesabınız yoksa imkansız gibi görünüyor, bazı yerlerde yalancı adres alındığını okudum ama onun da bir şekilde anlaşıldığını duydum, karışık...)

Klavye ayarlarına gelince...Türkçe klavye seçildiğinde örneğin S harfine gidip üzerine doğru hemen seçim yapılabiliyor bir sure sonra makina otomatik olarak harfin biraz üzerine çıkınca daha önceden seçilmiş harfi getiriyor.
  
Ipad’deki iyi oyunların genelde başlangıç ve tanıştırma seviyeleri bedava, o oyunlar ya da eğitim programları indirildiğinde tam versiyon için soru geliyor. Demolar zamanı dolduracak denli farklı sayıda ve seçenekte gözüküyor ama eninde sonunda bu ortamlar insanı para harcamaya teşvik ediyor.

Eğer evde birden fazla çocuğunuz varsa, (yine yararlanacak alternatifler 2 yaşından sonsuza kadar gidiyor) birisi eline Ipad aldığı anda paylaşım savaşı da beraberinde başlıyor. Bu konuda bırakın çocukları biz yetişkinlerin verdiği tepki bile aynı çünkü Ipad 2 nin grafik gösterme becerisi öyle noktalara getirilmiş ki sanki uygulamalar ekrandan bir derece öne fırlamış duygusu yaratıyor, dokunmatik ekran son derece iyi yanıt veren boyutta, elinizin altında tüm oyunlar, okunacaklar kayıp akıyor duygusu yaratıyor.

Tüm bu şartların ve yaşanarak sabitlenen tecrübelerin ışığında biz, fani kullanıcıların ümidi bundan sonraki jenerasyon ürünlerinde şu yaşadığımız sıkıntıların tez elden giderilmesinden öte ne olabilir?

Eğer bu masum dileğin kısa zaman diliminde gerçekleşmemesi de mi kesmedi dert etmeyin, yine kolayı var; Apple’a; “Ipad denilen bu aleti neden bu kadar iyi görünümlü, keyifli ve eğlendirici kıldınız?!!! Evde paylaşacağım diye kavga gürültü bitmiyor, aile hayatımızı zindana çevirdiniz!” babında bir dava açılabilirsiniz :P

20 Haziran 2011 Pazartesi

Arap Emirlikleri'nde Olasılık Hesabı


Arap Emirlikleri'ne taşınmaya karar verdiğimiz zaman ki bu altı yıl öncesine denk geliyor; "Biz nasıl bir yere gidiyoruz?!" sorusu kafamı oldukça kurcalıyordu. İnternette araştırma yaptım yapmasına ama elime pek de bir şey geçti diyemem. O zamanlar blog dünyasıyla tanışmışlığım yoktu ve dahası bu ortam belki bugünkü halinde bile değildi.

Bu ülkeye ilk ayak basışım kızımla beraber bir Eylül sabahı saat dört civarı oldu.

Eşim benden ve eşyalarımızdan önce gelmiş, yere yatak atmış, elindeki sattığımız arabamızın parasıyla 93 model bir Audi almış, verilen parayla da küçücük bir evden gelmenin yarattığı eksiklikleri gidermeye çalışmıştı.

O sıralar çok küçük evlerden geldiğimiz için doğru düzgün bir yemek masamız, ayakkabılığımız, yatak oda takımımız (bir buçuk kişilik şu an kızımın yattığı yatak ve sürgülü bir dolap dışında) ve mutfak masamız dahi yoktu.

Hayatımda ilk defa Türkiye dışında bir yerde yaşamaya başlayacak olmanın verdiği endişe, hüzün, sevinç, heyecan gibi duygulara karışmış bir haldeydim galiba.

Tarabya'da kışın ortasında sahile nazır yatan çiftlerin olduğu Dubai posterlerinden başka aklımda neredeyse sıfır bilgi, bir de kayınvalide dediği bir cümle;(uzaktan bir akrabanın Dubai trafiği üzerine diyaloğu) " Orada trafik keşmekeş bir haldeymiş, dikkatli olun!"

Bu kadar!

Uçaktan indiğimiz anda nefes almayı durduracak ağırlık ve sıcaklıkta bir hava ile karşılaştım. Abartısız bir şekilde giydiğim kot pantalonun üzerime yapıştığını, gökyüzüne bakıp sıvılaşan hava buharını gözlemlediğimi, neredeyse gökyüzü damlalar halinde tepemize yağacak dediğimi hatırlıyorum. Araba ile eve doğru yol alırken ise sağlı sollu sarımtrak bir rengin hakimiyetini...

Yaklaşık bir yıl boyunca yürüyüşe çıkamadım. Sokakların boşluğundan şoklara girdim, Dubai'de son zamanlarda eklenen metro yu kastetmesem de taksi dışında otobüs, minibüs ne bileyim işte tren gibi toplu taşıma araçlarının olmamasına hayretler ettim.

Arap Emirlikleri için ilk yanılgıyı düzeltmek isterim. Basın nasıl Türkiye'yi yabancıların gözünde bir sahil şeritlerine, güneş ve kumsala bir de İstanbul'a odaklıyorsa burada da Arap Emirlikleri dendi mi akla ilk ve hatta tek, Dubai geliyor.

Oysaki Arap Emirlikleri yedi tane emirlikten oluşan bir ülke. Bu emirliklerin herbirinin kendine göre şeyhleri ve kuralları bulunuyor. Dubai bu konuda kendini en fazla turizm sektörüyle pazarlayan emirlik. Dolayısıyla yabancıların ve hatta zengin yabancıların yatırım yapmaları açısından en fazla teşfik gördükleri mekan.

Ancak örnek vermem gerekirse benim yaşadığım emirlik bu konuda çok daha katı kurallara sahip. Mesela burada yabancı uyrukluların emlak satın almaları veya yerel sahillerden denize girmeleri yasak. İçki aynı şekilde...Ancak atıyorum beş dakikalık yola gidilip de girilen başka bir emirlikte içki yasak değil, denize girmek de serbest...

Arap Emirlikleri'nin kas gücüne bağlı elemanları çoğunlukla farklı, kendi ülkelerinde iş bulamamış, iç savaşlardan, evsizlikten kaçan insanlardan oluşmakta.

Kullanılan ve baskın olan dil İngilizce. Bu kadar kültürün anlaşabilmesi için tek yol da bu gibi görünüyor. Ama her daim insanlar kendi kültürdaşlarıyla yalnız kaldıklarında binbir tane dili duymak hayatın normal bir parçası haline dönüşüyor.

Eğitimli ve maddi kuvveti yerinde Arap aileler için İngilizce öğrenmek, konuşuyor olmak ve hatta Avrupa'nın kentlerindeki okullardan, üniversitelerden mezun olma duygusu büyük bir prestij.

Yeni nesil Arap ailelerinde (Arap Emirlikleri için konuşuyorum) kızların üniversiteye gitmesi, çalışması genelde doğal karşılanmakla beraber okullar kız ve erkek ayrı. Kızların ve erkeklerin ayrı okutulmasına bakmayın çünkü kızların okula gitmesi ve iş hayatına atılması burada çok da yeni bir devrim aslında.

Okullara gelince...Burada yaşayan Kanada'lısından Rus'una, İngiliz'inden Filipinli'sine kendi eğitim sisteminin sunulduğu kendi ülkesine döndüğünde sorun yaşatmayacak şekilde işleyen özel okullar mevcut. Adı üzerinde ama özel okul. Devlet yalnızca kendi ülkesinin vatandaşlarına üniversite de dahil parasız eğitim veriyor.

Avrupalı erkekle Asyalı kadın beraberliğinin çok yaygın görüldüğü bir yer Arap Emirlikleri. Çok uluslu olduğu için rengarenk de aynı zamanda. Fakat bir yandan kendi vatandaşına uyguladığı pozitif ayrımcılık da baki...

Ben bu durumu ırkçılıktan ziyade sunulan sınırlı kaynakların kalitesinin düşmemesi açısından gösterilen özene bağlıyorum. Arap Emirliği vatandaşı olanlar devlete büyük paralar ödemeden (yabancı uyruklular buna mecbur) evlerine çeşitli ülkelerden gelen üçe kadar yardımcı alabilme hakkına sahipler. Elektrik ve su parası ise cüzzi miktarlarda ödeniyor. Evlenen çiftlere iş, araba ve ev sunuluyor. Eğer bende devlet olarak kendi vatandaşıma bu imkanları sunabilseydim çoğalmayı ve bu paylaşım arttıkça kalitesinin düşmesini istemezdim.

Türkiye gibi dört mevsimin yaşandığı bir ülkeden buraya geldiğinizde sizi en fazla boğacak konulardan biri yaz aylarına girildiği Hazirandan itibaren camların açılamaması :( Akıllara zarar fakat yapılacak hiçbir şey yok.

Aslında insan için yaşanması imkansız çöllerin ortasına şehirler inşa eder, onu da insanın işgalci mantığı ile yokederseniz olacağı ancak budur. Ama bir beş altı ay gibi pencere açmayı unutun. Ya da deneyin bakalım bir içeriye nasıl bir ateş topu giriyor.

İlk zamanlarda havanın koktuğunu düşünürdüm. Ya biz geldiğimizden beridir pozitif yönde değişimler var ya da benim bunları kanıksamam olabilir. Yaratılmış yeşillikleri sulayan suyun dönüştürülmüş olması...Nasıl bir koku :( Ama bu aralar sanki o da mı kalmadı?

Trafik...Korkunç bir deneyim. Dümdüz çok şeritli ana yolların getirdiği hız tutkusu olan insanların yarattığı tehlike bir felaket! Emniyet şeridinin kullanılması birçok kişi tarafından olası. Siz yapmaya kalkmayın, yabancı uyruklulara ceza yazılması daha bir olası :))) (Bu kısma gülünmeli mi ağlanmalı mı bilemedim şimdi)

İki şeritli yolların sağ kısmından gidiliyorsa önünüze hemen ara yollardan birilerinin atlamasına, u dönüşü yapan başka birinin çıkmasına karşı hazırlıklı olun. Cep telefonuyla araba kullanırken mesajlaşanına bol bol rastlamak çokca muhtemel bir diğer şey. Cep telefonu diyaloğu içinde saatte 20klm yapıp trafiği felç ederekten zigzaglar çizenler de bolca.

Bu ülkede yapılacak tek şey emniyetli sürüş tekniklerini bilme, kör noktadan haberdar olup aynalara sürekli bakma gerçeği. Küçük arabalardan kaçının, ne kadar dikkatli de olsanız dört çekerli saatte 150 yapan birinin çarpmasına karşı hazırlıklı olun. İlk geldiğimizde aldığımız Pegout ile dikiz aynasından köpek balığı gibi arkaya giren 4 çarpı 4 lerin yarattığı korkuyu anlatmam çok zor.

Türkiye'de "Çok güzelsin, fıstık gibisin!" amacıyla yapılan el hareketinin burada "Yavaşla! ben geçiyorum!" a dönüşmüş olması. Pakistanlıların kafasını konuşurken sürekli onaylama anlamında sallamaları...

İşçi statüsünde olanların ingilizce anlaşma seviyelerindeki düşüklük. Sinirlensende gayet sakin " Evet bayım ya da bayan, sorun en yakın zamanda çözülecektir." diyip uzunca süre ortada olmamaları. Yapılan işlerde koordinasyon, takip azlığı, iş bitiriciliğin pek etkin olmaması...(Türkiye'den çoğu konuya hazırlıklı olunabiliyor bu açıdan :))

Çocukların Arap kültüründe çok sevilmesi, hatta yollarda durulup konuşulması, muhakkak tebessüm...Kendi okullarında genel erkek baskın yetiştirildiği için disiplin sorunları.

Ortalama yaşam koşullarının yüksek olması. Büyük aileler ve büyük evler mantığı.

Yaz aylarında havanın sıcağından ötürü net görüşün kaybolması, sis gibi bir ağırlık.

Arap Emirlikleri'nde beni en fazla rahatsız eden konulardan birisi bir mal satın aldığınızda ve sorun yaşadığınızda hemen Dubai'deki servislere yönlendiriliyor olmanız. Herhangi bir parçayı, en basitinden bir elektrik süpürgesinin filtresi bile olabilir bu, satışı yapan mağazada bulamıyorsunuz. Tavsiyem aldığınız her türlü üründe özel, yazısı silinmeyecek bir fiş hazırlatıp saklamanız.

Burada her mevsim dünyanın dört bir yerinden gelen sebze ve meyveyi tüketmek olağan. Arap Emirlikleri'nde üretim süt ve yumurta üzerine yoğunlaşmış durumda. En yakın, Umman'ın ürettiği domates yeşillik karpuz, İran’dan gelen karpuz Türkiye’ye en yakın olanı, iyi karpuz ise anlaşılmaz pahalılıkta...

Bulunamayacak alışkanlıklara gelince; taze yufka, taze enginar, küçük körpecik bamya, istavrit, pide, lahmacun (benzerleri var ama incecik falan değil, içindeki et o şekilde yapılmamış falan...), puaça, açma, mantı (rusların çok yakın mantısı olsa da hayır aynı değil, gerçi Türkiye'de dışarıdan alınan fabrikalaşmış mantı da aynı değildir ya neyse) ezine peyniri, Türk çayı, tarhana çorbası...

Fakat tabi ki bunlara benzer özellikle Suriye, Rus, İran mutfağından çok şey var. Araplar zeytinyağlı yaprak sarmasını biliyorlar ama içine konulan malzemeler çok sınırlı, daha çok haşlanmış düz pirinç o kadar. Arap yaprağı bu yemeği yaptıkları için Amerikan üretimine göre çok kaliteli. Etli yaprak dolmasına bir kere Dubai’deki bir alışveriş merkezinde rastladım. Ayran "Laban" adıyla raflarda, cacığımsı da tüketiliyor, yoğurdunun kıvamı gayet güzel. Döner de aynı şekilde fakat içinde kullanılan baharatlar oldukça farklı. Türkiye’de yediğimiz lezzetlere en yakın olan Yunan mutfağı diyebilirim ya da Rumlardan etkilenen ve İstanbul mutfağına alışkınlar için belki daha uygun bir gözlem bu.

Bizim sigara ve muska böreğimizin ismi samosa burada. Yufkalar ise genelde kesilmiş ve dondurulmuş daha kalınca satılıyor, dondurulmamış olanına da Carrefour da rastladım fakat hala kalın ve ince tül gibi tazecik bir yufka hayal. Simit kesinlikle bilinmiyor. Fırıncıları genelde Lübnan ağırlıklı. Pastane anlayışı sayılı yerler dışında ortalamalarda kalıyor. Küçük pizza konusunda çok başarısızlar mesela.

Onun dışında süpermarketlerde Çin, Meksika, Rus ürünlerine rastlamak oldukça olağan.Türkiye'den gelen Ülker bisküvi, şekerlemeler, lokum, Pınar'ın kangal ve barbekü sucuğu, beyaz peynirini bulmak mümkün.

Pasta yapmak ve süslemek Türkiye'dekinden daha kolay. Ürünler seçenekler çok daha bol. İşin ilginç kısmı Spinneys gibi Avrupalı müşteriye satışı hedef almış süpermarketlerin bir kısmında domuz ürünleri bulmak şaşırtıcı bir durum değil. Türkiye'de el sürülemeyecek denli yüksek fiyatların ve bulunmaması olağanlığının aksine bir sürü seçenek arasından seçim yapmak zor bile!

Burada çıkan balıklar daha fletoya uygun. Yerel hamur adında balığı lezzetli ve etli bir balık. Çupra, lüfer gibi balıklar çiftlik üretimi ve fiyat bakımından oldukça da tuzlu. Karidesin çok daha büyüğüne yerel balıkçı pazarlarında uygun fiyatla almak gayet imkanlı.

Toplum içindeki hiyerarşik düzen anlaşıldıkça hareketler daha rahat. Bilinmediği ve kuşkuyla yaklaşıldığında işçi statüsünde olan kesimin rahatsız etmesi, laf atması, gelip konuşması çok daha yaygın.

Bir şekilde sizden gelen enerjiyi alıyor insanlar. Ben ilk bir yıl çok rahatsız edildim, sanırım bilmesem de insanlardan korktuğum için daha fazla etrafımla ilgileniyor, aman nereden ne gelecek şimdi diye düşünüyordum. Şimdi gündüz yürüyerek gidemediğim sahili bir kenara bırakalım, akşam köpeği alıp yürüyüşe dahi çıkıyorum.

Ha, bu demek değil ki yüzde yüz güvenli bir ortamın içindeyiz. Fakat rahatlıkla Türkiye'de İstanbul'un bile bazı kesimlerinden daha rahat olduğumuz şüphe götürmez.

Ve evet din...Cuma günleri insanların gösterdiği inanılmaz talebe, her mahalleye bir cami fikrine, günün en az beş vakti tam çocukların uyuma saatine denk gelen ve işin ciddiyetinden ötürü ezgisi güftesi olmayan ezan sesine hazırlıklı olun.

Bu ülkeye yaşamak için ilk gelişiniz ise;

Gireceğiniz evin kontratında masraflara ne kadar ortak olacağınızı (bazı yerlerde tüm masraflar ev sahibine ait, şaşırdınız değil mi?P)

Evin içinde çalışan AC lerin nasıl bir sistemi olduğunu (bazısı hiç kapanmadan çalışıyor, bundan kaçının, termostatlı olup kendiliğinden açılıp kapanan sistem olmalı)

Eğer okula giden çocuklarınız varsa bir arabanın yetmeyeceğini ve garajın yanyana iki arabayı alabilme kapasitesini (bazılarında arka arkaya ve her seferinde araba düzeni değiştirmek gerekebiliyor)

Evin arazlarını giderecek şirketin (burada bu işler için evin sahibi şirkete her ay ya da yıllık bir ödeme yapıyor ve şirket evi sigortalamış gibi bakım anlamında üstleniyor. Bu konuda bazıları tembel bazıları son derece ciddi çalışıyor, komşunuzdan öğrenmeye çalışın) çalışma temposunu kontrol edin.

İkiden fazla çocuğunuz varsa ve iyi bir eğitim beklentiniz de bulunuyorsa bu ülkeye gelmeyin. Okullar yalnızca özel, şirketler genelde üç çocuğa kadar o da maksimum karşılıyor. Geçen sene beş çocuğuyla gelen bir aile bu sene ülkesine dönüyor, iki çocuk evde eğitim görmek zorunda kaldı.

Emirlik içindeki telefon konuşmaları neredeyse sıfır lira. Emirlikler arası da öyle küçük meblağlar ama Türkiye'de dahil uluslararası görüşmeler gayetten de kazık, dikkat! Skype'ın evi arama özelliği blokajlı (idi son zamanlarda denemedim)

Türkiye'ye ve Türkiyeli insana sempati büyük. Dizilerin çoğu burada hastalık halinde izleniyor. Suriyeliler ve İranlılar özellikle ayırd edilmesi bile imkansız denecek derecede bizlerle aynı. Yerel Araplar'ın en sevdikleri mekanlardan biri Yalova, çoğu gitmiş kalmış ve çok memnun.

Futbol, milli günler ve dini konular en fazla prim yapan, adrenali yükselten, toplulukları sokaklara döken konular burada da. Beni şaşırtmadı Türkiye'den alışkanlığım var zira. Ha başka bir ülkenin ve farklı bir kültürün kendi kurtuluş gününde sokaklarda arabalarının kornalarını öttürüp yarı bellerine kadar sarkarak bağırmaları ise kanımca tırstırıcı. İnsan demek ki başka bir yerde yaşayınca bu sokaklara dökülme oradaki azınlık için bir gövde gösterisi gibi algılanabiliyormuş. İlginç bir deneyim...

Benim için ise en önemli yanı yabancı bir kocayla Türkiye'de on yıl kadar deneyimlediğimiz " Neresinden kazıklasak herifi?! Yabancı, bunda para da boldur şimdi." mantığının burada olmaması. Devlet tarafından verilmiş bir işin Türkiye standartlarında ancak bir genel müdüre sağlanacak olanakları sağlaması. 

Ancak Türkiye'deki gibi öyle işler yavaş yürüyor diye bir devlet dairesinde köpüremezsin burada. Yerel halkın çalıştığı işten çıkarılması atılması gibi bir durum olmadığı gibi yasak bile!

Medya...Sınırlı ve herdaim kontrol altında. Öyle olmasına rağmen limitli bir şekilde azıcık azıcık haberler yansıtılabiliyor ama muhalefet gibi bir anlayış pek tabi ki imkansız olduğu kadar ihtiyaç da duyulan bir şey gibi durmuyor.

Kısacası insan eliyle değiştirilmiş, yeşillendirilmiş bir ortamda olabileceğin en iyisi yaratılmaya çalışılmış. Bunun sonucunda çölün ortasında yaratılan bu medeniyetin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken arıtılan deniz suyu okyanusu birkaç derece bile arttırsa çevreye zarar vermekte. Çevrecilik anlayışı bu halde bile çalışan ve bu kültürü buraya taşıyan Avrupalı zihniyetle Türkiye'ye üzgünüm beş basar. Şu son birkaç yıldır çevre bilinci geliştirilmeye çalışılmakta. İngiltere ile karşılaştırdığımda emekleme aşamasında olsalar da hiçbir şey yapmamalarından iyidir.

Ve son olarak elektronik ürünler öyle hep drenaj yapıldığı derecede ucuz falan değil, Amerikan piyasasına göre hatta, kazığın ötesi. Farklı yerlerde farklı fiyatlar, hatta çoook farklı etiketler görmek mümkün. Gardınızı ona göre alın.

Gelmeyi düşünüyorsanız Türkiye’den denildiğinde tebessüme ve içten bir hoşgeldin’e hazırlıklı olun J