20 Şubat 2011 Pazar

Beyin Fırtınası

İçimde bir yerlerde, özellikle de dinlemeyi bildiğim zamanlarda ortaya çıkıp bir cümleyle olaya nokta koyan çok bilge bir yan var.

Geçenlerde ki bu genelde yemek yapıp, bulaşık yıkarken ya da ütü yaparken belirir, bana dedi ki " Bulunduğun anla mücadele etme, yalnızca kabul et ve keyfini çıkart."

Bugün arkadaşımla sabah parkta çocukları buluşturduğumuzda yine aynı konu açıldı. Arkadaşım şöyle dedi; " Al işte dişçi ağzıma bir küçük dolgu yaptı ve 2000-2500 dirhem, bense o zamanı evde bulaşık yıkayıp yemek yapmakla harcıyorum ve hiçbir şey kazanamıyorum!"

Bu durumu anlamakta hiç zorluk çekmiyorum çünkü hayatımın belki de dörtte üçünü yapamadığım ne varsa ona dırdırlanmakla geçirdim ve daha şunun şurasında iki gün önce bu cümle kafamda belirdiği an nasıl da "an"ları kaçırdığımı, bu yüzden de sürekli sinir küpü dolaştığımı düşündüm.

Mesela en yakınından örnek, atıyorum, Arap Emirlikleri'ne gelmişsin, kadınlar neden kapalı? Kadın hakları nerede?!!! diye kendi kendini hırpalıyorsun, değil mi? Fakat burada yaşadıkça işin aslının dini yön bir kenara insanların kendilerini kültürleriyle tanımlamak olduğunu, dünyanın dört bir yanında en demokratik geçinen halklarda bile haksızlıkların zaman zaman tepe yapabildiğini, en azından bari bu ülkenin kendini tanımlama açısından dürüst davrandığını ve doğrularından ödün vermediğini düşünüyorsun.

Din zaten kültürün bir parçası hatta kaynağı değil midir? Dikkat edilecek olursa mesela giyim tarzı ve alışkanlıklar anlamında Müslümanlık çok Araptır, zaman içinde yorumlarla, insanların farklı algılamalarıyla şekil değiştirmiştir.

Bu tip örnekler istenirse sonsuza değin çoğaltılabilir. Evin içinde kullanılan malzemeler neden bu kadar dandik? Bürokrasi bu kadar yavaş işlemek zorunda mı? Kadın erkek eşitliği denen şeyden bu insanların haberi var mı?...

Sinirlerini mi geriyor? Uzaklaş!

Kendi hayatında değiştiremediğin ya da seçiminden kaynaklanan bir durum mu? Kabul et ve sefasını sür!

Çünkü herşeyin kendine göre bir sebebi oluyor bu dünyada. Bazısının zamanla ve yaşadıkça ne olduğunu anlıyorsun, bazısında ise beynin arızalanır gibi oluyor. Ama hayat denilen bu karmakarışık sahnede hiçbir şey öyle pat diye dışardan görüldüğü gibi ilerlemiyor. Konuşmadan ve bir fikir sahibi olmadan önce çok merhaleyi arkada bırakman gerekebiliyor kimi zaman.

Düşünürsen, inanmazsın ama ırgat gibi çalışıp da eve geldiğinde bir de çocuklarının ödevleri, ihtiyaçları, sevgisi, evin işini omuzlanmak zorunda olan ve bir kere de nefes almayı özleyen çok anne var. Sen bir yerde onların yerindesin. Tamam belki para kazanamıyorsun ama çocuklarına hasta olduğunda bakmak için elalemin öküzünden izin dilenirken bir de azar işitmiyorsun. Belki istediğin gömleği ayakkabıyı alırken iki kere düşünüyorsun ama ahanda şuraya oturmuş ve bulaşıkları yarıda kesmiş bir şekilde şu yazıyı aklına geldiği an dillendirebiliyorsun.

Böyle düşündükçe bir bakıyorsun sinirlerin sakinleşmiş, yatışmışsın. Kime faydası oldu bokuyla kavgalı olmanın? Kimseye!

Bir de artık sen insan yetiştirmeye çalışan bir anneysen kesinlikle fayda sağladı çünkü bu sürekli titreşen halin, barut fıçısı ruh durumun artık kendini zamanın keyfini çıkartan birine dönüştürdü.

Ha bunu yapmak kolay mı? Kesinlikle çok zor. Özellikle bizim gibi " Çalışıp paranı kazanacaksın, öyle çoluk çocuk koca bilmemne hiçe sayacaksın, kendine bakacaksın!" tarzı yetiştirilen bir nesil için neredeyse imkansız. Ne kadar dırdırlanırsak aslında "ev hanımı" olamayacak(!) kadar zeki, diplomalı, akıllı kadınlar olduğumuzu sanıyoruz.

Ama aslında farkında değiliz ki bir gün bu yetiştirmeye çalıştığımız çocuklar annelerini gençken düşündüklerinde, onlarla gülüp eğlenerek zamanın keyfini çıkartan insanlar değil, sürekli çevrelerine titreşen, olumsuz bir enerji yayan (bunu gariptir ki bebekler dahi hisseder) somurtuk, yaptığı işi beğenmeyen, dolayısıyla çocuklarıyla da vakit geçirmek istemeyen kadınlar olarak hatırlayacaklar. Kocalar ise evlendikleri o cıvıl cıvıl kızlar nereye gitti de bu nusubet meymenetsiz, sürekli sağlıksız dırdırcı insanlar geldi yerine diye soracaklar kendilerine. Belki bizlerle evlendiklerine bin pişman olacaklar.

Doğru mu?

Artık anneler olarak hangi safdayız bir karar verme zamanıdır.

Çocuklarımızın geleceklerindeki anneleri güzel hatırlamaları anlamında bu bence en önemli görevimizdir.

13 Şubat 2011 Pazar

Biyoritm Denilen Boktan Şey.

Kesinlikle dönemlerim oluyor. Aynı bedenin içinde bu kadar farklı ruh hali yaşanır mı anlamak imkansız bir şey.

Mesela şu aralar domuz gibi yiyip, üzerine yatma fikri inanılmaz derecede çekiyor beni. Sonra bir şekilde sağlık gurusuna dönüşüyorum, hiç yorulmadan ve spor yapma isteğiyle kıvranma moduna giriyorum.

Fakat işin tuhaf tarafı eskiye oranla yediklerime dikkat etmediğimde ve beraberinde spor da yapılmadığında alınan kilolar... Hemen, sanki arka fonda beni tuş etmek için bekliyorlar gibi bir halleri varmışcasına bir bekleyiş...

Bence bu biz kadınlarda daha sıklıkla yaşanan bir durum. Nedeni ise bir şekilde dengesi değişen hormonlar. Hep erkeklerin söyledikleri bir şeydir ya "Siz kadınları anlamak imkansız gibi bir şey" Biz kendi kendimizi anlıyormuyuz ki be kardeşim?!!

Son birkaç zamandır evin detayları ilişiyor gözüme. Camlar sürgülü, birbiri içine geçiyor ve dışardan cam yıkamak denilen olay imkansız, geldiğimde bir tanesini çıkartıp odanın ortasına koyarken aklım da onunla çıkıyor sandım ama bir kere kaldırmış da bulundum. O sürgülerin arasına giren tozun yapışıklık derecesini anlatmak zor. Bir odayı ancak bitirebildim, sonra bugün antreyi elden geçirdim fakat çok sevimsiz bir iş. Bir elde tornavida, onun destek verdiği yumuşak bir bez, aralara gir iğrenç pisliği topla makinaya ince uç tak ve içine yolla. Hayır kadına yap desen birincisi anlatana kadar imanın gevrer, ikincisi yaparken içinden binbir küfür sallar, varsın ben yapayım o zaman da.

Bir de klimaların oda çıkışları var. Her odada genelde iki tane. Bazılarında oluşmuş bulunan pisliği anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır yemin ederim. Dört tane vidayla tutturulmuş bulunup, yerinden çıkanı, üzerine badana sürülüp, vidaları paslanıp yerinden oynatılmayanı var. Peki bunlar nasıl temizlenir?!!! Yerinden çıkınca da bitmiyor çıkan kısımda süpürge ve atılmak üzere kullanılacak bir düzine bez lazım lakin bu kir herhalde ev yapıldığı beri birikenden :((( Yani bir on yılı vardır diye düşünüyorum.

Ancak merdivene çıkıldığında görülen buzdolabının üzeri ise allameydi bugün. Arka kısımda kalan ve oldukça yüksek bir tavana bağlanan fayanslar ise üzerine bez sürüldüğünde karardıklarını gösterdiler hain hain...

1 numaralı kızım büyüyor. Eskiden benim de başımdan geçen dönemleri yaşıyor gibi. "Ben nereye aitim?" sorusu..."Neyle ilgileniyorum?"

Bir kısım kız çocukları insanı şaşırtacak denli kadınsı... Şu aralar aralarındaki konuşmaların temeli rujlar ve kıyafetler...En sevilenlerin bile değişimleri, uzaklaşmaları can yakıcı. Kızımdan daha çok ben mi üzülüyor, üzerime alınıyorum bilemiyorum ama kendi kendime yaptığım telkinde şöyle; " Sen O'nun hayatını yaşayamazsın, bunlar O'nun tecrübeleri." Evet doğru...ama...işte bir de böyle bir ama'sı var.

Bütün bunların yanında O'nunla ilgilenilmesi bekleyen, herşeyin sittir kıvamıyla arkada kalmasıyla beraber parka çıkarılması gereken 22 aylık ufaklık...

Üzerine her dışarı seyirttiğimizde " Beni de götürmüyor musunuz?" diye ağlamaklı bakan dört ayaklı...

Diyorum ya öküz gibi tıkınıp üzerine yatasım var diye boşuna değil!

Bir daha dünyaya gelirsem yemin ediyorum son derece geniş bir insan olacağım, yapılmış yapılmamış umrum olmayacak ahanda buraya yazıyorum.