31 Ocak 2015 Cumartesi

Bu, Bu Kadar!

Yaşamda huzurlu mu olmak istiyorsun?

Okumayacak, araştırmayacak, sormayacak ve sorgulamadan yaşayacaksın. 

Dinse din, bilim insanları onu mu dedi? Tamam! O şekilde, sürekli kafa sallayacak ama bunu yüreğinden gelerek, içselleştirerek yapacaksın. Yani, hakikaten soruların olmayacak kafanda dolayısıyla ben burada ne yazsam da benim gibi biriysen zaten tamam, oldu şeklinde bir değişime uğramazsın çünkü insanlar ruhları ve kendi içsel gelişmişlikleri ile yaratılıyor. Dünyaya kendimizle beraber getirdiklerimiz var, bazımızın yok ama bazımız böyle doğmuşuz işte yapılacak da pek bir şey yok.

Çocukluğumdan beridir sorgularım. 

Her konuyu. 

Sistemlerin dayattığı ne varsa hem de! 

Sistem din mi dayatıyor? Hemen başlarım altını kazmaya... Tarihten bir anektod mu? Başlar kafamda nedenler, nasıllar uçuşmaya. 

Vicdanıma, hislerime de çok güvenirim, eğer herhangi bir konu beni ruhsal olarak rahatsız ediyor, görünmez bir el dürtüyorsa kesin altından bir şeyler çıkar. 

Bu anlamda bulunduğum ortamların hepsinde bir uzaydan gelmiş, kafayı hafiften sıyırmış, ne diyor lan bu?! halleri yaşadım ve hala yaşamaya devam ediyorum. 

Medeni anlamda daha bir gelişmiş insanların olduğu ortamlarda politik, dini, hayati felsefeler konusunda aniden ateşli tartışmaların yerine ortama derin bir sessizlik çöker. Şimdi de yaşadığım o. Okulda münazaralara katılıyormuş gibi kürsü alıp konuşulacak bir yer değil. Liderlik yapılması için dili çok kuvvetli kullanmak gerekiyor ama ortam İngilizce, kendimi ifademde bir sıkıntım olmasa dahi yine de ana dil gibi kullanılan bir durum olamaz ve olamıyor. Gerçi her konuda illa ki konuşmak da gerekmez.

Ancak gözlemlerim zaman zaman beni cidden paralize ediyor. Örnekler verilmesi gerekirse;

Okul ve çocuklar şeker ve şekerli ürünlere destek veriyor. Her doğumgünü olan çocuğun elinde koca bir paket donut kutusu, diğer elden koca bir pasta. 

Velilerin neredeyse yüzde doksanı hayatta elini kendi evinde yapacağı, sağlıklı besinlere ayırmıyor. Evlerde pişirilen, yedirilen ürünler konusunda son derece şüphelerim var. 

Peki bu şartlar altında ne oluyor?  

Sistem senin de çocuğunu avucunun içine alıyor. Çocuk okulda para toplamak adı altında sıcak çukulata, ardından GMO lu pop corn günü derken evde tanıştırılmamış bile olsa şekerli ürünlere zayıflık geliştiriyor. 

Bir kereden bir şey olmaz derken o bir kereler oluyor milyon kere! 

Şeker son derece zararlı, kilo aldırması beni bir nebze dahi ilgilendirmiyor ama yenilecek sağlıklı yemeğin yenmesini engelliyor, sıfır besleyicilikle mideyi dolduruyor, dişlerin arasına girip dişleri çürütüyor, bedendeki mikropları besliyor, bedenleri hastalıklara açık hale getiriyor, tad alma duygusunu bastırdığı ve bir şekilde uyuşturucu görevi üstlendiği için diğer doğal ürünlerden alınan zevki sıfırlıyor. Çocuk gittikçe yemek yemez, beslenemez hale geliyor. Bu durum uzun dönemde mineral ve vitamin kaybına, vücutta kansere varan zararlara sebebiyet veriyor. 

Sen bir okul olarak bunun karşısında duracaksın! Sağlıklı beslenmeyi teşvik edecek, gerisini vermeyeceksin, bir de üstüne üstlük ondan para kazanmayacaksın!

Başka bir örnek bu sefer dinden...Geçen dönemin bir günü okula gelen din öğretmenleri değişip duruyor, yeni bir tanesi geldi. Vücut dili yanlış, duruşu, yürüyüşü herşeyiyle farklı. Derse hakimiyeti sıfır, çocuklarda disiplin sağlama dengesi bozuk, bir gün deli gibi bağırmalarına ses çıkartmazken, diğer bir gün gayetten baskın.

Çocuklar bağırarak susturulacak varlıklar değil, sürekli aktif tutulmaları gerekiyor, projelerle, sorularla...Hepsi cin gibi. Ben de bir proje için sınıfta kalmışım onu tamamlamaya çalışıyorum. Din dersi işleniyor. Verilen fikir kitaplı ve kitapsızlar, kitapsız olanlardan su dahi alınmaz, bir şey verilmez. Bu fikrin verildiği çocukların yaşları altı. Herkes onlar için arkadaş, soruyorlar ama onlar arkadaşımızzzzz, su da mı vermeyeceğiz? Şunu da mı bunu da mı almayacağız?? Hayır diyor almayacaksınız da, vermeyeceksiniz de. Paylaşmayacaksınız! Çocuklar her dinden, her dilden, her ırktan...Duyduklarıma inanamadım. 

Bu okul kendi çocuğumu on yıldır yolladığım okul mu? Hemen gidip veli grubu ile konuştum, veli grubunun görevi okulda okula karşı velileri savunan bir grup değil. Bir kere burada da bir formasyon hatası var, geçen sene onlarla çalışırken anladığım okul aile birliğinin veliler için değil okulun yararı için çalışan insanlar olmasıydı. Şaşırmıştım. Bunların konuşulması demek okuldaki yapılanmaya karşı da bir duruş demekti, koca okul ve ben mi? Vazgeçtim ama hala oluşumun yanlış olduğunu düşünüyorum.

Konuyu farklı insanlara açtım, değişik tepkilerle karşılaştım, bazısı konuya girmekten kaçındı, bazısı yazılı olarak konuşulması gerektiğini dile getirdi, bir diğeri aynı doğrultuda tepki verdi ama kısacası hepimizin ne mücadele edecek, ne konuyu takip edecek zamanımız ve enerjimiz vardı. Günlük hayat öylesine doldurulmuş ve yoğun akıyordu ki...Kaldı. 

Şimdi ortada başka bir başlık var. Bu sefer okuldan Yunus Parkı'na gitmek için izin kağıdı geldi. İki sene önce ana okuluyla ufaklığı hiçbir yere yollamadım çünkü emniyet kemerinin takılmadığını gördüm tamam arabada görevli vardı ama ne yazar, burada servisleri kullananlar kendi ülkelerinden gelmiş zavallı zavallı insanlar, hayatta görmediğim tanımadığım insanlara çocuğumu mu emanet edecektim? Yapmadım. Tersi konuşulduğu an ağlamaya başlıyor, beş yaşında bir çocuk olarak arkadaşlarıyla birlikte olmak istediğini, benim geçmiş yıllarda O'nu hiçbir okul gezisine yollamadığımı söylüyor. 

Şimdi sorun hep karşısında durduğum Yunus Parkları. Tüm dünyada kapatılması yönünde bu denli çalışmalar yapılırken, bu hayvanların gösterilerde kullanılması son derece yanlışken, kendi doğal ortamlarından büyük dramlarla kopartılıp bu pis yerlere tıkılmışken çocuğum o sistemin çarklarından bir parça mı olacak? 

Bunlar dile getirildiğinde amannnn bir kereden ne olacak canımmm? cılara karşı sürekli bir sıfır yenik gelmek beni deli ediyor. Sistem bokluğu, acımasızlığı, hainliği, eğitimsizliği, birilerinin cebi dolarken minnacık bebeklerin ve çocukların bunun bir parçası ve en büyük tüketicisi, müşterisi olması beni çıldırtıyor. Geri zekalı anne ve babaların da buna duyarsızlıkları, mankafalarının çalışmaması olaya tuz biber ekiyor.

Neden diyorlar çoğalın, çoğalan kesim onlar gibi mankafa, sistem onaylayıcısı olmazsa demezlerdi tabi ki ve bu mankafalar dünyanın her yerinde ve hatta çoğunluk öyle, sokaklara çıkıp da eylem yapmak gerekmez duruşlar ve seçimlerle de çok şey değişir değişmiyorsa o zaman demek ki hata insanların çoğunluğunda. 

Şimdi...Nasıl bir çözüm bulunmalı? Bir yerde çocuğum var arkadaşları ile beraber olmak istiyor ve haklı da, diğer yandan bu pislik düzen var. Çocuğum şeker yerken de mutlu oluyor ama mutlu olmak da bir yerde her zaman yerine getirilmesi yapılması gerekli olmak demek mi? Sürekli çocuğunun mutluluğu üzerine mi odaklı gidecek hayat? 

Yarın beraber çalıştığım öğretmenlerle konuşup yardımlarını rica edeceğim, ogün için ufaklık benimle hareket edebilir mi diye. Dediğim gibi karşı olduğum konularda eyleme dönüştürmek değil amacım ama karşısındaysam o sistemle hareket etmem. 

Bu, bu kadar!

27 Ocak 2015 Salı

İçimden Geldiği Gibi (1)

Aslında Facebook tam bir toplumsal nabız tutma, insan davranışlarının ve ayrıca tepe yapmış bencilliğinin görülme, test edilme alanı.

Dikkat ettiğim en önemli şeyden bir tanesi tek taraflı bildirime odaklanmış, çevresine bir sürü insanı toplamış, sanki bir nevi Facebook peygamberliğine soyunmuş bir sürü insanı gözleme durumundayım.

Paylaşımı yapıyor gelen yanıtı okumuyor bile, bir tarafında bile değil, yorum yapmıyor zaten. O'nun için boşaltım yapar gibi paylaşım yapmak önemli gerisi fasarya.

Facebook'da böyle geriye dönük evrilip ondan sonra vay devlet erkanı gittikçe toplumdan uzaklaşıyor, kendi halkını dinlemeyen bir erkana dönüşüyor diye dart dart konuşuyoruz.

Basit bir insan davranışı, hep seni dinlesinler, alkışşşş, bravoooo! Ne güzelsinnnn, ne harikasın, şak şak şak denilsin, sen de bunlara kan bir halt oldum zannet.

Devleti beğenme, başbakana burun kıvır.

Oldu!