29 Şubat 2016 Pazartesi

Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır

İçinde bulunduğum durumu anlatan yegane ata sözü bu. Evet, aynen öyle çünkü.

İşe girersin. Aradan ta on yıl geçmiş, tam on yıl olmasa da neyse işte dokuz yıl, dile kolay. Başlarsın ortamı gözlemlemeye, işini anlamaya. İşinin tanımı "Zor iş" döne döne aynı cümle "Oldukça zor bir iş"

Türkiye'de öğretmen yardımcılığının karşılığı yok. Burada, Birleşik Arap Emirlikleri tamam ama İngilizce müfredata tabi olan bir okulda, ana dili ingilizce olanların öğretmenlik yaptığı, çocukları İngiliz Üniversitelerine hazırlayan bir mekanda bilinen, gayet doğal ve olması da kesinlikle gereken bir iş hatta.

Sistem dosyalama ve yaratıcılık üzerine duruyor çünkü. Okuma alışkanlığının kazandırılması örneğin, ilk okulun en ana görevi, bu yüzden yine okul ortamında, kütüphaneyi saymıyorum binlerce kitap ve onların ayrı gruplara ayrıldığı ondan fazla düzey var.

Çocuklara öncelikle her gün evlerine götürüp, ertesi gün yine okula getirecekleri dosyalar veriliyor. Bu plastik dosyalarda hafta içinde okunması gereken ikişerden iki gün değiştirilen dört kitap (ince ve düzeylere ayrılmış), okuldan eve yollanan ne varsa (mektup, yapılan ve eve gönderilebilecek olan proje olabilir), kitapların kayda tutulduğu, yine veli ile yazışmaların yapıldığı defter.

Kitaplar okulun içinde, herkese açık, kütüphane günü haftada bir. Dolayısıyla eve gidip gelen kitap sayısı hafta başına beş tane.

Öğretmen yardımcısının görevi eğitim ortamını en iyi şekilde eğitime hazırlamak. Öğretmen plan yapar, öğretmen yardımcısı materyalleri bulur, küçük grupları, yardıma ihtıyacı olan öğrencilere destek verir.

Özel okul demek İngiliz sisteminde sınıf içi tüm materyallerin, kitap, defter, boyama kalemleri, kağıt vesaire nin okul tarafından karşılanması demektir. Çocuğun yediği yemek, okula nakli, yüzme, beden eğitimi için gerekli olan kıyafetleri, okul ünifotması bunlar veli tarafından karşılanır.

Okul ilk ve orta lise olarak ikiye ayrılıyor. Her iki kısımda birbirinen bağımsız kaynak odaları var. Kaynaklar bu odalardan sağlanır. Nedir bunlar Matematik odası, fen bilimleri odası ve resim odası. Çocukların her birinin kullanacağı ne varsa resim için karton mu? Veya dekorasyon için ne gerekiyorsa buradan. Sınıf içi deney yapılacak yine aynı şekilde okuldan...

Öğretmen yardımcısı okulda kaynakların nereden sağlanacağını bilir. Okulun işleyişi hakkında öğretmen yeni ise bilgi verir. Öğretmenin yaptığı planı izler ve sınıfta hangi konu, nasıl prezante ediliyor, kitabın hangi sayfasında haberi vardır. Öğretmenle beraber organize olarak çalışır, çocuklarla okuma yapar.

Bütün bu detayların hepsini okulun müdiresi bilemediği ve de ilgilenmediği için zaten yazının başındaki gibi özetledi. Aslında son derece olumsuz bir sinyaldi bu benim için. Ders anlatma tecrübem olduğu, plan nedir bildiğim, yapı olarak da adım adım gitmeye alıştığım için sorduğum soruların ve almak istediğim detayların hiçbirine tatmin edici yanıtlar verilmedi.

Olsun ne yapalım, bu üstünde dura dura söylenilen çok zor iş tanımına uygun olarak okul başladı.

İlk birkaç ay okyanusun ortasında salınan bir saldasın. Binbir aksanla konuşan native öğretmenlerin birbirleri arasındaki konuşmalara da gark ediliyor, söylenen bir şeyi bir kerede anlamakta karın ağrıları çekiyor ve hiçbir konuda zırnık denli bir fikrin olmadan şöyle deniliyorsun "Evin kedisi al şimdi çocukları, onlar okuyacak bir bir sen de geri bildirim yazacaksın defterlerine." Aman Allah'ım!!!! Kim kimi nasıl çağırıyor onu bile bilemezsin. Sonra öğrenirsin ki çocuklar birbirlerini çağırıyorlar sınıfa girip. Kitaba bakarsın senden öncekiler nasıl yazmış, ne demişler? A bir de ingilizeyi iyi kullanacaksın, gramer hatasına düşmeyeceksin.

Yapı gereği bana bir şey sorulmaz, ben kendim görüp harekete geçerim. Kimse de demedi Evin Kedisi acaba şu kullandığımız kitap listelerini günceller misin? Sistemde sorun var, kitaplarını alan çocukların listede kitaplarının işaretlenmesi ve kayıt altına alınması lazım. Liste allahın bir dangalaklığı şeklinde yapılmış, atıyorum on tane yayın evi varsa hepsinin biri bir yerde.

İlk hafta eve geldim, sürekli kafamda tilki döndürüyorum, nasıl yapabilirim? Öyle bir sistem olmalı ki, tabletim var oraya listeleri girmeliyim ve birkaç harf yazınca kitap yerini görebilmeliyim. Fikrimle eşime gittim, var mı böyle bir yol word documents? Evet yapabiliriz dedi ve listeleri aldım eve geldim, bir yandan makina olmadan nasıl daha kolay çözebilirimi düşünüyorum. İki tür iyileşme yaptım, birincisi listeleri tekrar daha büyük anlaşılır punto ile her gece 12 lere kadar kalıp yazdım, aynı yayınevlerini aynı gruba koydum. Diğer taraftan eski listeleri kullananlar için scannerdan geçirdiğim listeleri, pdf e döndürüp dropbox'a yükledim. Heryerden açılacak şekilde, search button ve kitap orada! İşaretle, bitir!

Heyecanlandım haliyle, o kadar zaman yapılmayan bir sistem getirmişim, bir tablet gerekli olan şey ve çalışıyor fıstık gibi. Kendi öğretmenimle konuştum, koordinatör, tam destek verdi, ardından bazı yanlış kitaplar buldum onların yeri değişti, insanlarla konuştum eğer kullanırsanız dedim tık gelmedi. Kimse tablet kullanma konusunda istekli görünmüyordu. Edebiyat koordinatörü, git gel anlat, göster...Zamanı yok bakmıyor, istemiyor bakmıyor. Bilemiyorum...

En sonunda diğer öğretmen yardımcısı, benimle aynı grubu paylaşan kişi tarafından tehtidkar şekilde değişim istenmediği, ne varsa onunla yetineleceği, benim bu duruşumun öğretmenleri rahatsız edebileceği...Falan da filan.

Bir öğretmen geldi geçen sene, ikinci sınıflarla çalışıyorum. Kadının gelmesinden iki hafta sonra sorunları gözlemlemeye başladım. Okula iki çocuğu olan benim yılda verilen miktar 73,000 TL ve bir öğretmen geliyor, yapılması gereken derslerin üçte ikisini geçiştirme meyillisi, kimseyi uyuklama modunda olduğu için dinlemiyor, herşeyi yanlış anlıyor, çocukları zamanında hiçbir şeye hazır hale getiremiyor, çocuklarının bireysel zayıflıklarını ve kuvvetli yanlarını göremiyor ve de görmek de istemiyor. Çünkü bu koca götlülerin zamanı yok!!!!! Hepsinin tembelliklerini saklayacakları, arkasına sığınacakları bir yalanları vardır her zaman.

Yılın sonuna doğru yapması gerekenleri bana yüklediler, görünmez kahraman olarak sınav sonuçlarını hanımefendi yerine sisteme girmeye kadar işini hallettim. Karşılığında zaten kazmalığının ne olduğunu bilmediği için bir teşekkür dahi almadım.

İkinci seneyi de bitireceğim ve işte o noktaya geldim, ulan ben miyim enayi noktası...Evet kimseye eyvallahım olmadığı, yürürken ayaklarımın altında yerin titreştiği duygusunu hissettiğim zamanı on yıl sonra yine yaşıyorum.

Mesleğiniz kısmına boktan bir ev hanımı ibaresi koymuyorum ama her gün kişilik kaynaklı, oto kontrol odaklı kalp ağrısı ile dönüyorum. Sinir küpü şeklinde. Normal şartlarda aynı çatıyı aynı kafanın üzerinde görmekten son hızla kaçınacağım insanlarla ailemden fazla zaman geçiriyorum artık.

Daha fazla param var ama daha az sakinliğim...

Sabah kuşlar öterken dışarda sessiz sakin edilen kahvaltılar ya da seçtiğim ve beraberliğinden zevk aldığım arkadaşlar...Hepsi tarih oldu.

Hafta sonları ailem dışında enerjimi ve zamanımı harcayacağım insanlar yok artık.

Peki o tembeller neredeler mi? Hala aynı işteler ama belki bizim gibi çalışanların her biri iki senede bir isyan edip gidecek.

Kim kazanıyor? Bana göre bu dünyada ne kadar pislik, bok, tembel, kendini akıllı sanan ahmak varsa onlar.

Savaşları çıkaran onlar, insanları katleden, sen paranı zamanını evlatlarını kaybederken gülenler de onlar. Seni becerip becerip ardından fermuarını çekip yoluna gidenler yine onlar.

Şimdi her güne bir sinir bozucu hikaye ve gözlem biriktiriyorum, paramı ise on yıldır alamadığım şeylere harcıyorum, ne kadar kazanıyorum uzun vadede bilemiyorum ama toplum bu, aman evde oturma da, para kazan da, boşverrrr çocuklarına bakamamışsın, arkadaşlarından kopmuşsun, evini bok götürüyor ama kıçında altından yapılma donun var.

Olsun!