3 Nisan 2011 Pazar

Günah Çıkartma Seansı

Kendimi düşünüyorum da...Ne kadar değiştiğimin farkında mıyım?

Çocukken, şu an kendi kızımın yaşında ne kadar güldüğümü ve hatta herşeye kikirdediğimi, bu yüzden bazen azar işittiğimi, temizlik kurallarını es geçip bundan dolayı hiçbir sorumluluk hissetmediğimi, sabahtan akşama kadar oynasam yemek yemek istemediğimi, yatağımı ister toplayıp ister toplamadığımı, arkadaşlarımın arasında onları bezdirecek denli çene çaldığımı, çok neşeli birisi olarak tanımlandığımı ne kadar güzel silmişim kafamda.

Çocuklarım olduktan sonra ise farkettiğim hayatımı azami bir ciddiyet kaplamış, stres dizboyu ortalığı ve çevremi sarmış.

Aslında tabi ki içimde bir yerlerde bu ruhun bir parçasını taşıyordum orası muhakkak ama nasıl akordu bozulmuş keman bir bestecinin bile elinde vızırdarsa demek ki yaş gereği bazı şeyler yapılabiliyor. Bu beden ve beyin yaşla değişip olgunlaşıyor. Ve bir insanı şekillendirmek hayvanların dünyasında olduğu gibi birkaç ayla sınırlanıp bitmiyor, yılları alıyor.

Yıpratıcıymış, hem de çok yıpratıcı...Derler ki evlendiğin insanı değiştirmeye çalışma, e bende diyorum ki eğer çocuğunu kendi kurallarına göre kalıplamaya çalışırsan sinirlerine hakim ol. Bazı konular yırtınsan da değişmeyebilir buna hazırlık yap şimdiden. Mücadele o çocukların büyüdüklerinde seni temsil etmelerinden mi? Yoksa aynı evin içinde SENİN kurallarınla yaşamak zorunda oluşlarından mı? Günün birinde yetiştirdiğin evlat başarısız olduğunda, dağınık ve kirli bir evde yaşamayı tercih ettiğinde kafalarda şöyle bir soru oluşmayacak mı? İşte zamanında çok geniş davrandı olacağı buydu ya da tam tersi o kadar çok kural koydu ki kendi evini açtığında kızı/oğlu tam tersi bir hayat seçti kendine. Yani, işin aslı kazanamıyorsun bir türlü. O insanın belkide kodlanmıştır başından dağınık olacak! Bu hiç düşünülemez bile her zaman bir suçlu idam edilmeli ya!

Bir diğer yandan iki çocuklu olunca küçük her zaman korunmaya muhtaç olan, üzerine titrenilen, ayyy ne şirinnn denilen...ama bir yandan kocaman bir kadın ve adam olmadan hatta olduktan sonra bile ağır gelebilecek bir tecrübeyi dokuz yaşında sırtlanmaya çalışan bir abla var. Küçük cırladığı an ortamda değilsek atlama pozisyonunda bekliyoruz gibi. Her daim yanlarında nöbet tutmak ise imkansız ötesi olduğu kadar sıkıcı da...Arada tost olan büyük, aman bir yanı acıyacak diye hayvani bir içgüdüyle korunan küçük. Bunu dengelemek bile o kadar zor ki...

Mesela ben ailenin en küçük çocuğu olduğum için herkes benimle haşır neşir oldu, benden daha küçük bir çocukla cebelleşmeyi bilmediğim gibi tahammül de edemem. Küçükken bir yere gittiğimde ufaklardan fellik fellik kaçardık neden? Çünkü elimize neye uzatsak bende diye tutturan bir tip olurdu ne oyun kurabilirsin ne bir halt yapabilirsin. Delirirdik sinirden, kapıları kapattığımızı da hatırlıyorum yiğenimin evinde.

Şimdi ise nefes almak için 1 numaraya sığınıyorum, çocukluk yapmasına katlanamıyorum, her ufaklık uykuya gittiğinde kendime dönmek, kendi işlerimle ilgilenmek istiyorum. O'ndan odasının her daim toplu olmasını, üzerinden ne çıkarttıysa katlayıp dolabına kaldırmasını, dişlerine ve kişisel temizliğine çok dikkat etmesini, bana da yardım etmesini bekliyorum. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki kendi çocukluğumda benden yapılması beklense deli çıkacağım çoğu işi kızıma pas ederken evin hizmetçisi gibi olmaktan da acayip rahatsız oluyorum.

Benim evimde kocam kendisiyle ilgili olan işleri, çocuklarım da kendi sorumluluklarını yerine getirmeli diye düşünüyorum. Fakat bu yer geliyor sürekli takılmış plak gibi car car car aynı cümleleri tekrarlıyorum. " Saçlarını taradın mı?" " Kilodunu değiştirdin mi? " Dişlerine bir bakayım, ı ıh hiç olmamış tekrar fırçalaman bembeyaz yapman lazım." " Bak yine çıkan kıyafetlerini katlamamışsın ki, hadi git katla bakayım." Eskiden bu tiplere " Offf ne çok konuşuyor değil mi?" diyip son hız kaçardık.

Kitaplarda emir cümlelerinin çok itici olduğu, yapılması gerekenin önce el birliği ile oturtulması gerektiği anlatılır. Mantıken bu doğrudur. Tabi ki küçücük bir insan dahi olsa kimse kimseden " Çabuk bunu şunu yap!" denmesinden hoşlanmaz fakat dakikalar kala bir yere giderken insan çocuğunun hiç hazır olmadığını gördüğünde, saç fırçala diyip de koltukta otururken ya da kitap okurken bulduğunda ne yapar? Bir anne günün kaç keresinde böylesi bir durumla karşılaşır? İnanın o kadar teoriyi bilmek bile günlük hayatta bir işe yarayamayabiliyor.

İki yol var ya yapıldığını kontrol ederek ve aynı zamanda konuşarak, yapılmamışsa sinirlenerek her iki tarafı yıpratmak veya söyleyip es geçilmişse mücadeleyi bırakarak kendin yapmak.

Sanırım ben bu konuda pes edip mücadeleyi bırakma taraftarıyım. Büyük kızımla olan diyaloğumu düzenlemem açısından bunu kendime şart koşuyorum. Kendi çocukluğuma elveda diyeli unutup geride bırakalı çoook zaman geçmiş bunu fark ediyorum. Dışarıdan insanları eleştirmenin olayın tam ortasında olmaktan fersah fersah uzak olduğunu görüyorum. İnsan zaman ve tecrübelerle o kadar değişiyormuş ki kendimi bile zaman zaman artık tanıyamıyorum :(

Tanımlamalarda önce "Anne" olmaktan istifa edebilir miyim? Tekrar zayıf, dişi, güzel, çekici, kariyer sahibi, bol para kazanan, bencil, kendine odaklı, kahkahalar atan, flört eden bir kadına dönüşebilir miyim?

Hiç sanmıyorum...