9 Kasım 2011 Çarşamba

Facebook'da Dünyayı Kurtaran Adam...




Adamın biri, milyon tane Facebook arkadaşı varken doğumgünü partisi yapmaya karar verir ve topu topu 3 kişi gelir, haberde durum şöyle ti ye alınmış; Mustafa bunalıma girdi " Ama abi! Benim bu kadar arkadaşım vardı, hani neredeler şimdi?" dedi. Mustafa’nın acıklı, sorgular ve anlam veremez ifadesi habere eşlik etmekte...
Tabi ki bu Zaytung Gazetesi’nde dalga geçilen konulardan biri olmakla beraber, içinde her zamanki gibi bir sürü doğruyu da barındırmıyor değildi. Günlük hayatta gayetten de ciddi bir haber olan “Bakanlığın erkek olarak aldığı büyük baş hayvanların doğurması” örneği vardır ama şimdi konumuzla Zaytung Gazetesi haberi midir acaba? Doğru olamaz! gibi yorumlar dışında bir benzerliği yok :)

Evet, nerede kalmıştım? Facebook, değil mi? Bu aralar düşündüğüm aynı konu...Deprem oldu, bas butona yolla arkadaşına, ölüm oldu aynı şekilde, çevreye tepkin mi var, hadi onu da paylaşıver, salla gitsin...

Bir yerde evinin koltuğundan ülke yönetiyor gibi bir his de veriyor insana ama diğer yandan gereksiz bir sosyalleşme ve öfke ortamı da yarattığı kuşkusuz.
Hatta belki zaman zaman elinin altında bir bomba butonu olsa ve imha et düğmesi yanıp sönse kaç kişi o düğmeye düşünmeden basar ve kurtulur merak da etmiyor değilim bu günlerde.

Bir ülkenin vatandaşları paralel düşünmedikçe o ülke değişmez. En azından zamanımızın görünen demokrasileri için bu geçerlidir. Değişimden bahsediyorum, olumlu da olumsuz da olabilen tür yani. İşte o noktada "Kime göre olumlu, kime göre olumsuz?" sorusu gelir karşımıza. Öyle mi?

Paralel değişim ülkenin eğitim sisteminin değişimi ile sağlanır, bu ise hükümetlerin kendilerine vatan sağolsun deme potansiyeli olan insanlar yetiştirmesini değil daha farklı konulara kafa yorulmasına sebep olur ki bu belki birçok erkek enerjisi üzerine oturmuş ülkelerin işine gelmez. Erkek enerjisinden kastım daha dışarı dönük, atak yapmaya elverişli olan...Erkek sembolüne çok uygun yani, dişi içeri ve kendine dönüktür ya hani...

Beyin fırtınasına devam...Örneğin bana göre çok pozitif bir gelişme; "Atatürk geldi saltanatı kaldırdı, yönetimde demokrasi anlayışının ilk adımlarını attı." alkışlanası bir gelişmedir de yobaz takımı için nefret edilesi bir durum olmuştur mesela. Bunları yazmamın sebebi bir doğrultuda hareket edecek insanları bulabilmenin ne kadar zor olduğudur.

Facebook'da düşüncelerimizi paylaşan bir avuç insan olarak yakın bir arkadaş "Düşüncelerin güzel beğendim ama ne kadar agresif bir tanımlama yapmışsın öyle yorum kabul etmiyorum diyerek, kendinle çelişmişsin biraz da." dedi.

Bir başkası ise " Önce beğendim ama beğendim butonunu geri çektim aynı şekilde düşünsem de şimdi acısı kaybı olan asker ailelerini düşündüm bir anda, bana da yapılsa ben de silahımı alır çıkarım." eklemesini yaptı.

Bir diğer arkadaşım yazımı paylaşmış, gelen yorumda benim kendimle barışık olmayan agresif bir anne olduğum ileri sürülmüş. Yanına eşantiyondan bilgisizliğimi kabul ederek mütevazilik yaptığım eklenmiş, en sonunda kesmemiş hatunu demiş ki "Her bilinmesi gereken paylaşılmalı mı? Bu yeni bir moda mı oldu?"

Eh Facebook ahalisinde kendi yazmadığı bir yazıyla birbirine geçen, çemkiren, küfür koyan o kadar insan varken yazan bir insanın KENDİ DÜŞÜNCELERİNİ paylaşması kadar doğal ne olabilir ki?
Paylaşmak yeni moda olmuş bir şey olabilir tabi ki teknoloji gelişip de dünyayı kurtarmak bir beğen butonuna indirgenebiliyorsa ama düşüncesini paylaşana neden paylaşıyor ki demek bizim ülkenin klasik geleneğidir.

Hımmmm! Demek ki ne anlatmak istersem isteyeyim o resme bakan insan kendi görmek istediklerini görüyor.

Kendimle barışık değil miyim? Valla bana göre ben kendimi son derece iyi tanıyorum ve son derecede de açık tanımlıyorum. Hala bunlar benim doğrularım ister katılırsın ister katılmazsın diyorum ama çıkıp da hakaret etme yetisi her nedense(!) demokrat düşünür sınıfa değil de, tersine ya milliyetçi vatansever geçinene ya da dinciye mahsus oluyor.
Tuhaf değil mi? İkisinin arasında sekiz farkı bulunuz!
Ha, bir de konuları bilmediğimi söyleyerek dürüstlük yapmışım kendimce, bak orayı taktir etmiş hatun. Ne kadan (!) vatansever ne kadannnn asil bir dişi!!!

Şimdi size dırdır yapmadan kısaca hemen bir çözüm sunayım, sevgili erkek çocuğu annesi hatunlar, askere gidecek yaştaysa oğlunuz hemen şimdi ihtiyaç varken oğluşunuzu paketleyip savaş olan bölgelere yollayın.

Devlet oraya yıllardır gerilla savaşı yapan, bir şekilde elli yıldan fazladır bu mücadeleyi sürdürebildiği için donanımlı da olan teröristin karşısına iki atış talimi, iki vatanını sevme hapı, üç bardak soğuk su içirsin ve yallah helikopterle yollayıversin bebenizi.

Kurtuluş savaşında kadınlar da görev almış, siz de gidin sıkıysa. Hani facebook'dan çemkiriyorsunuz ya biz savaşma seviş dedikçe.

Vatanı için ağzından salyalar akarak lafı tersinden anlayıp yine bizler gibi düşünenlere saldıranları da savaşın olduğu bölgelere önden alalım. O nadide enerjinizi hani benim senin gibi zaten kız çocuk annesi olup ülkeyi kurtarmak için kullanılacak evlat doğuramamış, anadan sayılmayan, kendinle de barışık olmayan dişillere harcamayın olur mu? Bak ne güzel sen mutlu ben mutlu.

Efendim? Neden ama?!! Ne oldu?!!! Yoksa siz askere giderken şehirli, cebi dolu, asker camiasından tanıdık eş dost arayan, o bölgelere gitme durumu çıktığında çıkar yol arayıp nasıl kaçacağını şaşıran insanları aileleri görmediniz mi?
Asker olmak istemeyen insanların "Seni gidi asker kaçağııııı!" diye ortalarda iplerinin pazara çıkartıldığını, erkeklerin erkeklerinden ziyade bu konuda incitildiğini, ödleri boklarına karıştığını bilmiyor musunuz yoksaaaa????

Zira herkes okuduğundan anlayabildiğini anlar. Yazmak da yetmez bazen. Seninle aynı frekansda olan biri "Yaşa bravo!" derken bir başkası okuduklarından son derece rahatsız olup, kavgacı bir tutum geliştirebilir. O da bir yere gitmez zira her birey kendi düşüncesinin doğruluğundan yüzde yüz emindir.

O yüzden dünyada hiçbir sorunun siyah ve beyaz ya da benim ve senin ürettiğin çözümü yok maalesef.

Görünen yansıtılan bir tablo var, beyin yıkanmışlıklar, ezbercilikler var...Bunlar hiç kolay değişecek şeyler değil ve belki de dünya yokolurken bile politikacıların yedikleri naneler yüzünden siviller birbirine çemkirecek, analar bu fabrikaya etten kemikten hammadeler yaratacaklar. Hükümetler verilen vergileri (kendi ülkende verdiğin kiradır, oturma bedelidir vergi ve karşılığını hizmet olarak alırsın bu da hakkındır) kendi ceplerine atarlar, karşılığında hala koltuklarında oturup sana hükmederler ama sen kendi çoluğunu çocuğunu o hükümetin politikası yüzünden kaybedersin. Ha, bunu kabul ettin mi bir de onu allı pullu vatanseverlikle parlatıp cilaladın mı demesin yönetenlerin keyfine!

Amerika'da asker yollarken Irak'a özgürlük götürüyorum, oraları kurtarmaya gidiyorsunuz asil askerlerim dendi. Kimseye ben oradaki doğal kaynakları sömürmek adına kıçımı kaldırırım yoksa bana ne ulan senin demokrasinden diyerek insanları gaza getiremezdi.

Çözüm basit, talep edilecek şey de öyle; terör bölgesine gidecek askerin gerilla konusunda uzmanlaşmış eğitim almış, kendini bu işe adamış, inanan ve istekli bireylerden oluşacak. Artık bir memleketin erkek cinsi asker doğar ve asker ölür mantığı terkedilecek, profesyonel ordu kuracaksın.

Aaa ama o zaman dünyanın dördüncü kalabalık ordusu olamazsın, yüreğin şişim şişim kabarmaz, marşlarla insanları coştura coştura ölüme yollayamazsın. Geldi mi racona çizik? Olmadı tabi.

Ama en azından madem bu kadar savaşmaya, olayın öldürerek ve ölmeye devam ederek çözüleceğine inanan annelerimiz var, o zaman onların doğurdukları erkek çocukları da İSTEYEREK profesyonel orduda yerlerini alırlar, bunun karşılığında güzel maaşlarıyla ailelerine bakarlar ama ölürlerse de anneler ağlarken oğlum isteyerek bu yolu seçti deme hakkını ellerinde ve yüreklerinde barındırırlar.

Tabi bu da çok kötü bir yazı oldu en iyisi mi biz Facebook'dan paylaş butonuna basarak ve birbirimize fikirlerimiz yüzünden sararak ülkeyi kurtaralım.
Ha tabi, paylaşırkende hep senin istediğin doğruları paylaşalım, öyle herkesin doğrusu falan da neymiş?!!!