16 Aralık 2010 Perşembe

Sonuç?

Sabaha 21 aylık veletin koltuğa bir golon su boşaltmasıyla başla, ileriki dakikalarda ütünün su akıtması eşliğinde atan sigortaları onarıp, ardından tekrar ütüyü fişe taktığında giden telefon bağlantısından sıçtığını anlayıp, üzerine bir de yanmış uydu alıcısını ekle.

Bitmedii! Bunların üzerine dün yapılmış iki aşının yan etkisinden dolayı bol huzursuz ağlama hallerini, yardım etmeye çalışan kadıncağızın suratına kapı çarpma alıştırmalarını, üzerine yemek, yine ve yeniden su, koltuk ayak aparatına birkaç damla süt (lacivert belirtilir), köpek müsvettesinin beyazlı kısımda bıraktığı kahverengimsi ve yağlı, koyu renklerde ise silme tüy yamalarını, saniyenin binde birine denk gelen bir zamanda mutfak tezgahına tırmanıp oradan da buzdolabına yapıştırılmış gerekli numaralarını çekiştirme çalışmalarını, üzerine çıkıp oturduğu masadaki kalemleri ve kağıtları binbeşyüz elli kez dağıtmasını ve arkadan sürekli bir dağınıklık toplama hallerini koy.

Yine bitmedi, bir de adet görme psikolojisi ile bu tüm olanların karesini çarp.

Bu arada yemek ne yapılacak diye düşün, ortalığı makinaya illa ki vur, yetmedi yerleri sil ama aynı anda ufaklığı mutlu etmeyi düşün, her yere yetemediğin için kız şimdi birde bakim kendine!

Eşittir, ağızda çiçek kafada huni.

Ütüye bakıldı, fatiha, uydu alıcısı mefta, bu akşama kadar özlemle beklenen ve videoya alınıp ancak izlenebilen Türkan'a veda...

2 Aralık 2010 Perşembe

Agresif enerji

Arap Emirlikleri'nin kurtuluşu bugün. Okullar, devlet daireleri Perşembe günü tatile girdi, alışveriş merkezleri herdaim açık ama dün akşam uyumak mümkün olmadı.

Ve şimdi yeniden bütün klaksonlar, kocaman bayrakları iki araba arasına koymuş insanlar sokaklarda. İnanılacak gibi değil gürültü, nasıl anlatsam bilmem ki, hani bizde evlenirler komvoy halinde arabaların düdüğüne basıp giderler ya da çok önemli bir devlet adamı geçiyordur, sirenler, ambulanslar ortalığı ayağa kaldırır, öyle işte. Saatlerce ama...

İşin açıkçasını söyleyeyim, ben buraya gelmeden önce yurt dışında yaşama tecrübesi yaşamadığım için bu tip olaylara hiç dikkat etmezdim. Sevincimiz bizim, işte atıyorum dinimiz bizim halleri hakimdi, hatta üzerinde kafa bile yormazdım bu konunun. Ne zaman ki başkasının ülkesinde yaşamaya başladım, sokaklara dökülen, avazı çıktığı kadar bağıran erkek kalabalığının ne kadar itici, ne kadar tırstırıcı ve yokedici bir enerji olduğunu anladım. Halbuki bu Türkiye'de her kazanılan futbol kupasında, evlenen bir konvoyun peşinde, beldeye gelen bir devlet adamının arabasının ve yalakalarının geçmesi esnasında hep yaşanmaz mıydı?

Tüm bu eylemlere bakıyorum da gördüğüm hep erkek enerjisi. Bunun hormonal açıklamaları var kuşkusuz, erkeklik hormonunun getirdiği bir savaşçı, agresif taraf baki ve bunu yadsımak, görmezden gelmek abesle iştigal olur ama kendi adıma hayal ettiğim dünyada ne din, ne spor, ne milliyet bahane edilerek sokaklara dökülüp gövde gösterileri yapılmıyor.

Bayram zamanlarında mesela, ezan ve dua sesleri öylesine açılıyor ki minicik bebeklerin bile o saatte uykuya gitmeye hakları yok, uyuyarlarsa da uyanıyorlar yazık. Cuma hakeza!

Hayatım boyunca gürültülü kapı kapayan insandan bile hazetmedim ki ben! Şimdi şimdi anlıyorum Türkiye ortamında yaşayıp da aman, yanlışlıkla(!) Türk olmayan insanların buna benzer hareketleri nasıl algıladıklarını. Ne kadar sıkıldıklarını. Ben artık kendi memleketimin bile bu hallerinden bile bunalıyorum.

Kısaca söylemek gerekirse hangi milletten, dinden, dilden insan olursa olsun yapılan çiğ, baskın, ben merkezci her türlü hareketten, yontulmamış sevincinden ve üzüntüsünden gına geçiriyorum. Duanı ediyorsan edersin kardeşim, akşam saura kalkacaksan davula ne gerek, saatini kur ve kalk! Futbolmuş, düğünmüş, kurtuluşmuş...bitmiyorrrrr!

ÖFF BEEEE!