28 Aralık 2013 Cumartesi

Bir Hayvanat Bahçesi...

Bugün beni yazmaya iten lanet olası sebep, X adındaki hayvanat bahçesine gitme kararımız. Aslında yaklaşık bu konu bir haftadır gündemdeydi ve içsel bir rahatsızlıkla birlikte artık pek çok yerde yırtıcı ve hareket etmeleri yaşamsal gereklilik olan hayvanların hayvanat bahçelerinde barındırılmıyor olmaları, onun yerine çiftlik hayvanları, koskocaman ağaçlı yeşillikli kafeslerde gruplar halinde beslenen papağanlar, tavşanlar, kapalı mekanlarda sürüngenler ve bazen de kelebekler gibi hayvanların olması bize bir "belki de..." dedirtti.

Olayı bu şekilde isimsiz aktarmamın sebebi ise dünyanın, yalnızca bu ülkenin değil, yaşadığımız gezegenin, adaletli ve demokratik bir yer olmaması. Zaten burada üzerinde durmamız gereken "A" şahsı ya da "B" mekanından çok genel olarak dibe vurmuş olan davranış tarzları.

Bunu yaparken (konunun çevresinden dolaşmak zorunda bırakılırken ) iğrenç bir şekilde insanların özelinden bahsediyorlar, o insanı ulu orta yargılamama gerekliliği, kişisel gizlilik durumları, hayvanat bahçelerinin belli başlı bazı hayvan ırklarını koruma altına aldığı, çocuklara hayvan sevgisi aşıladığı, eğitimsel yanı olduğu  falan safsataları...Hepsi bir tutam bok yığını! Ağızlar kalabalık, kanunlar hep kuvvetli zenginin lehine. Peki o insanların tecavüz ettiği haklar ve hukuklar ne oluyor o zaman? Ona bakan yok!
Gittiğimiz yer milletin altında son model arabalarıyla dolaştıkları, gökyüzünde özel dizayn edilmiş deniz uçaklarının süzüldüğü, kısaca paranın bok gibi akıtıldığı bir bölge. Bu detay önemli çünkü o kıstırılmış hayvanların olduğu mekana girip çıktığında hemen yan taraftaki lokantaya girip en güzel yemeği yedikten sonra sporunu yapmak için sahile koşmaya gidebiliyor insanlar. Kısacası, biz genelde insanlar olarak(!) bu davranış şeklini aslında hep hayvanlara yakıştırmışızdır ama maalesef zaman ilerledikçe hayvan dünyasının insanların algılayamayacağı derinlikte olduğunu görüyoruz. (Görüyor muyuz?)

Mekandan içeriye, "Aaaaa neredeyse bedava ne güzelmiş!" nidalarıyla girilince zaten bu tahmin edilen cinste, çiftlik hayvanları türleriyle karşılaşıyorsunuz. Durum ilerledikçe vahimleşiyor çünkü zaten bahçenin büyüklüğü cidden sıkıcı boyutlarda, orta kısımda bir anda karşınıza ciddi ciddi kafesin içinde aslan, derken kurt ve bengal kaplanı çıkıyor. Koskocaman hüzünlü bir orangutan...

Hayvanat bahçesi 1967 de kurulmuş, 2014 de (birkaç aya kadar) doğal ortamlarına çok daha uygun 120 hektarlık bir alana taşınıyormuş. Kötünün iyisi mi? Bahçede yaşayan kurtların soyu tüketilmiş (yani dışarsı da bir felaket ama en azından kendi doğal ortamındasın-insanlar gelip içine edene dek)

Dışarı çıkacakken acıklı gözlerle geleni geçeni seyreden, bazen sırt üstü yatıp eliyle oyalanan orangutanın kafesine deli gibi vuran bir yaratık(!) ve yine taşıdığı bebeği, derken onu görüp gelen diğer embesiller zinciri...Orangutanın ismini öğrenip o isimle bağırmalar, alkışla tezahurat etmeler, Tarzan'ın çıkarttığı sesleri taklit ederek kendince hayvancağızla diyalog kurduğuna inanmalar...

Bir çift vardı örneğin, kadına dolaştığı zaman boyunca dikkat ettim yüzündeki gülümseme hiç solmadı. O'nun için esaretteki bu hayvanlara bakmak komik bir duygu uyandırıyordu besbelli.

Bir diğer çift elini uzatıp kapısının açılmasını isteyen küçük maymunun önünde sırıtık bir poz verip, fotoğraflarını çektirdikten sonra siktirip gitti.

Birçok insanın surat ifadesini izledim, gülümseme, duyarsızlık, kendi aklınca sevimililik ama üzüntü göremedim, ne acıklı ki göremediğim duygu empatiydi.


Dünya üzerindeki en ciddi problemlerden biri kanımca insanların duygusal zekalarının yerlerde sürünüyor olması. Bu gezegenin böylesine boktan bir yere dönüştüren ise emin olun IQ su yüksek olanlar değil EQ'su yerlerde gezinenler. Empati yeteneği olmayan, cahil olanıyla, okumuşuyla duygusuz, herşeye bakıp geçen insanların yoğunlukta olduğu bir gezegen burası. Din kitaplarında sıkça geçen "şükretmeyen, nankör ve bencil" tanımlaması ciddi bir insanoğlu betimlemesi.

Hayvanat bahçesinden çıktıktan sonra yine o yaşanana adapte olamama, sürekli orada yaşayan canlıların ne yaptığını düşünme durumu geldi takıldı yakama.

Aklımdan geçen yegane şey ise, o şaklabanlıkları yapan, duygusuzca dolaşan ve çıktığı an kaldığı yerden hiçbir şey düşünmeden devam edenlerin hepsinin kafeslerin arkasına, durumunu olgunlukla karşılamış, gücü olmasına rağmen kıstırılmış, acı çektirilen tüm oradaki varlıkların kafeslerin dışına çıktığı bir an oldu.

Çocuklarınıza esaretin güzel bir şey olmadığını öğretene, empati yeteneği kazandırana, başka canlılara üzülme duygusunu verene kadar iyi bir anne ve baba olmayacaksınız. Tabi herşeyden önce bunları önce kendinizin hissetmesi lazım. Hiç bunu düşünmüş müydünüz?