Dışarda korkunç bir kum fırtınası var. Sebebi de mevsim değişikliği...Yaz ayının gelişi ile kış ayının gidişi arasındaki kararsızlık da denilebilir buna. Bahçedeki salak ağacın kocaman dalları yumuşak bir yapıda olduğu için takır tukur kırılıp beynimizi yarma potansiyeli oluşturuyor. Geçtiğimiz hafta sonu birkaç tane büyük dal kırılıp düşmüş de onu benimki çıkartmıştı. Şimdi, şu an rüzgarla oradan oraya savrulan kocaman bir dal daha ağaca tutunmuş vaizyette idare ediyor ama bu akşam düşüşü kesin.
Son iki gündür Kanal Sekizde verilen filmlere takıldığım için buranın saatiyle birlerde yatıyor, bizimkilerin evden altı buçuk gibi çıkmasıyla yatağa dönüş yapıyorum. Genelde herkes geç kalktığımı biliyor ama sabah bir arkadaşım yarın buluşmak için erkenden arayınca hadi zamanımız var, N.'la buluşup Sahara Center'a gidelim dedim.
İkimizin ortak noktası orası ve koca karınlarımızla birbirimizin evlerine gidip dönmek ve o trafik çok büyük bir yorgunluk. Zaten dakikamız dakikamıza uymuyor, mesela çok keyifli bir şekilde sohbet ederken küt diye bir bulantı ya da paslı tad gelip olaya hakim olabiliyor ya da iki adım atacak, birkaç laf daha konuşacak nefesimiz kalmayabiliyor. Allengilliyiz biraz ama birbirimizi de bu şartlar altında en iyi kaldıracak ve anlayacak olanlar yine bizleriz sanırım.
Sabah, çıktığımda farkına vardım hem iğrenç trafiğin bir noktaya kadar devam ettiğini, hem de kum fırtınası alarmını. Ama neyse ki Sahara Center yoluna yakın heryer açıldı da, konuştuğumuz zamandan 15 dakika attırmış oldum.
Yine çok güzel geçti, zamanımızın çoğunu yeni denediğimiz bir cafede oturup çay içerek ve sohbetleyerek değerlendirdik. Ayrılmaya az kala dolaşmaya çıktığımız mağazalarda fiyat karşılaştırmaları yapıp bizim aldığımız herşeyin en azından üç kat arttığını teyit ettik. Ne güzel akıllı alışveriş yapabilmek valla, hayatta en sinir olduğum şeydir aldığım bir malın başka bir yerde yarı fiyatına satıldığını görmek, içime oturur. Biz tam zamanında hareket etmişiz işte. Ve şimdi hiç alışveriş yapan yok, inanılır gibi değil piyasanın durgunluğu.
Sahara Center dönüşünde gördüğüm koca yön levhasının fırtınadan lime lime bir şekilde açılması beni bayağı şaşırttı. Ben onları bir tabaka halinde sanırdım, yanılmışım.
Bu tip havalarda, hele de buralarda dışarda olmak çok sakıncalı. Büyük bir yapılaşma var. Her yerde koca koca binalar, gökdelenler... Benim dört çeker kendi kendine ana yolda sallanabiliyorsa ve görüş mesafesi birkaç metreye düşmüşse tahmin edin artık durumu. Koca araba, iki tonluk ve rüzgar içerden hissediliyor.
Kızımın okulunun orada ise tabi ki doğal ortam aslında çöl olduğu ve insan elinin değmediği her yer haliyle kum yığınları ile dolu olduğundan inanılmaz bir koku vardı. Ne zaman kum fırtınası olsa ardından insanlar hastalanmaya başlıyor çünkü ağza burna dolan kumla beraber kimbilir neler de giriyor vücudumuzdan içeri. Düşünün ki o koku bana göre bir hayvan ölüsüne ait ve küçücük partiküller halinde o leş içimize giriyor!! Gözler bir bakılıyor ki konjiktivit olmuş!! Buraya gelene kadar hiç karşılaşmadığımız bir konuydu gözlerin mikrop kapması ama burada her sene çocuklar veya yetişkinler muhakkak bu illetle haşır neşir oluyorlar maalesef. İki sene önce benim gözlerim öyle bir hal alıp kapandı ki doktora gitmek zorunda kaldım.
İşte bu şartlar altında insan çölde doğmuş bir kültürün ve dinin nasıl ağzı, burnu, kulakları, kısacası her uzvu kapatma düşüncesiyle dolu olduğunu anlayabiliyor. Bu iklime geldiğimden beridir Arap insanının kapalılığı ya da zaman içinde bu işin nasıl şartları unutturup da işi cinselliğe vurduğunu anlayabiliyorum.
Düşünün, binlerce yıl önce ortaya çıkmış bir kural, kültür zinciri ki kulaktan kulağa beş kişi arasında bir cümle söyleyin ve nasıl beşinci kişide değiştiğini gözleyin derim. Pedagoji dersimizde çok sevdiğim bir profesör bize bunu sınıf önünde göstermişti. Cümlenin başlangıç halini söylediklerinde son çıkandan duyduğumuza inanamamış, çok da gülmüştük. Gerçekten de acayip evrim geçiriyor herşey beş kişi olsa bile!
Konu Arap insanının ya da bizim memlekette kadınının kapalılığına gelmişken, buradaki Arap erkekleri de kendi kültürel beyaz kıyafetlerini giyip başlarını örtüyor ve denize falan mayoyla girmiyorlar. Yani, yalnızca kadına kapalılık yok, erkekler de bir Batı erkeğine göre gayetten kapalı. Sebebi de atının üzerinde kuma karşı yaşam savaşı vermek, kum fırtınası yoksa da güneşe karşı korunmak... Heryerini kapatmak zorunda, çölün ortasında kavurma olur yoksa.
Bir Arabın, Hintlinin, Pakistanlı'nın kendi iklimsel şartlarına göre giyimlerinin zaman içinde kimliğe dönüşmüş olması çok normal. Bazı toplumlar için kendini kültürü, kimliği ve dini ile farklı kılmak ön planda olmayabilir ( şimdiki tartışmalar, kültür çeşitliliğinin, renkliliğinin vesairenin azalması ) ama burada benim gözlemlediğim bir avuç olup da toprağa sahip olan Arap insanının bunu " Ben buranın insanıyım, Arabım " şekline dönüştürmüş olması da çok normal. Çünkü inanılmaz bir karışım var Arap Emirlikleri'nde. Ve her millet için kendi toprağı kutsal. Kendi kimliği ve varlığı diğerinin önüne geçebiliyor ( Türkiye gibi milliyetçiliğin çok pohpohlandığı ve öne çıkarıldığı yerlerde )
Bir kum fırtınasından yine nerelere geldim. Benimki üst katta bebeğin odasına çıkmış da orada benim de epeydir farkettiğim sirkülasyona bakmış. Ben baktım, camlar kapalıydı ama nedir sebep? Hayatta tahmin edilmez, adam temizledikten sonra sağı sola, solu da sağa çekmiş, iyi mi?! Sürgülü ya! Her zaman duam odur, Allah insanı cahilden korusun. Ve hayatta hani şu küçümsenen bir sürü iş var ya, yanlış yapıldığında insanı hayatından eder bu cahillikler. Beynin yerinde insanda sünger varmış hissi yaratır. Elinde avucunda ne varsa parçalanır dağılır. Neyse, gideyim...
3 yorum:
burdaydım, okudum.:))
galiba sen doğurdun. hiç sesin çıkmıyor?
Selam Melike :))
Magissa'm, yok daha doğurmadım ama kafamı kurcalayan başka rüyalar yok şunlar bunlar olunca onları yazmak istedim sonra vazgeçtim falan filan derken böyle oldu. Birazcık da oturunca kitap okuyayım sus'u denilebilir buna :)
Yorum Gönder