26 Şubat 2009 Perşembe

Beşinci Vites'de Yaşananlar

Arap Emirlikleri'nden verilen internet bağlantısı ile beraber gelen mail adresimin şifresi bir şekilde başka bir müşteriye verilmiş ve benimki de bu yolla iptal edilmiş. Buralarda, nasıl Pazar günü hiçbir şey yapılamaz ise Cuma öyle olduğundan ancak yarın bu işin peşi sıra koşturulup, yüzyüze ve hemen! halledilmeye özen gösterilecek. Dolayısıyla üç gündür genel emailime gelenleri göremiyorum :(

Çarşamba günü saat tam onda temizlikçiler geldi. İki kişiden birisi daha önceden gelenlerdendi. Başlarında durup da antipatiklik yapmamak adına, bir tek halıların daha fazla olduğu alt kattan başlayın diyip kendi işime döndüm. Çalışma odasından başladılar. Bizim bilgisayarlar, kitapların bir kısmı, ütü masası olan oda. Mutfağın hemen yanı...

İşleri bitip de kapıyı kapattıklarında kontrol amaçlı girdim, onlar da ellerinde kendi getirdikleri ve ilk defa benim evimde kullanıldığı belli olan toz bezleri ile kuru bir şekilde mutfağa geçmişlerdi. Salı günü de benim Allah'tan enerjim olduğu için mutfak tezgahı, bulaşık makinasının üstü, toz toprak kaplayan ıvır zıvır ne varsa, fayansların uzanabileceğim ufak defek leke olmuş bölümlerini elden geçirmiştim ama mutfak dolaplarımın, fırının arkasında kalan fayansların tepeye kadar olan bölümü, beyaza boyanmış ahşap mutfak balkonuna bakan kısmı falan temizlemeleri gerekiyordu. Hah! bir de kapılar ve beyaz duvarlar, kenarında siyaha çalan buranın o ünlü tozu!

Birincisi ikisi de zamanla yarışıyor, şöyle bir bakıyor ve gözlerine ancak görünenleri temizliyor. İkincisi aynı Türkiye'deki durum, nasıl verirsin ütü yap dersin başı boş bırakırsın bir gelirsin ütün kırılmış ya da aynı şekilde bir elektirik süpürgen vardır, hoyratça çekilip edilmekten ve bilinçsizlikten çalışmaz hale gelir, öyle...Yani, bu durumlar yalnızca burada yaşanan şeyler değil.İnsanları da kınamamak lazım çünkü onlar kendi hayatlarında ne bu şekilde bir temizlik anlayışına sahip, ne de evlerinde böyle aletler kullanıyorlar. Malı almaktan ziyade uzun vadede kullanmak ve bakımını düzgün yapmak kesin bilinç gerektiriyor. Genelde bizim yokluklardan gelenler de çok hoyrattır mal kullanımında. Benim evime yapabileceğim zamanlarda temizlikçi almamamamın bir diğer sebebi de budur. Malım çok kıymetlidir :)

Çalışma odasının tozları alınmış ama nasıl, bir kere hiçbir şey yerinden oynatılmamış, kitapların bir karış önü toz, gerisi temizlenmiş, eşimin bilgisayarının olduğu ağır masa öne çekilip de silinmediği için arka duvar eşiği yine toz yığını olarak kalmış, masa bacakları da aynen...

Hemen elime toz bezini aldım, yanlarına gidip bundan sonraki kısmı nasıl yapmaları gerektiğini, nerelere bakılmasını istediğimi anlattım ve çamaşır sulu ıslak bir bez hazırlayıp ellerine verdim. Dolapları, kapıları ve duvarlarda leke gördükleri yerleri falan onunla silmelerini söyledim.

İngilizca anlatmak vücut diline dayalı, yarım yamalak. Mesela her geldiklerinde merdiveni almalarını söylüyorum, merdivenin ismi Hintçe...Olsun hareketinden anlıyorum ama detay anlatırken dolapları ve kapıları ıslak bezle silinden sonrası yine kafa göz yarmaca çünkü bir bakıyorsun onunla silmemesi gereken bir yeri de silmeye başlamış, mutfak masası gibi...Haydaaa!

Fırını çektirttim, sonradan :( çünkü pek tabi ki gözden kaçırılmıştı, merdiveni koydurtup arka fayansları yukarıya uzanarak silmesini sağladım, salona geçtiler ama toz alırken bir baktım yine masa örtüsü yerinde duruyor ve çevresinden, hadi onları kaldırıp gösterdim, diğerlerini de bu sefer kırarlar diye ben kaldırdım onlar sildiler.

Yukarı kata çıktıklarında yine toz alınmamış kısımları ben tamamladım, yatak altları alınmamış bu sefer. Eğilemediğim için çağırıp yeniden yatak altlarını almalarını söyledim aşağı indim. Bu sefer de makinaya vurmuş ama silmemiş mesela...İki kapı alınmış diğerleri unutulmuş, eşyaları alıp toz alın dedim diye kitaplar ( kızımın odası ) herbiri ayrı bir şekilde konulmuş falan filan...

Onlar gittiğinde saat birdi, saat onikide bitirip alt katın camlarını gösterdiğim bahçe hortumu ile suya tuttular, buralarda yaşayan bilir, cam önlerinde genelde çok büyük kirişler var ve kumdan, nemden onlar yapışık bir kumla kaplanır. Onları nasıl temizlemeleri gerektiğini suyu nasıl tutmaları lazım olduğunu gösterdim, girişler de bitirildi ve acaba Tomek Chloe'yi bana getirir mi düşüncesiyle tam O'nu arıyordum kiiii, Catherine'den mesaj gelmiş duymamışım " Eva'yı da alabilmen mümkün mü?" diye.

Allahhhhhh! Benim nasıl canım dişimde, saat biri biraz geçe çıkmam lazım ve adamlar varken öyle duş muş almak mümkün değil, leş bir haldeydim ama o şekilde mecbur kalarak dışarı...Kızları ben aldım, yolda bırakıp eve geldik ki saat bu sefer 2:35 gibi. Üçte tekrar çıkılıp 3:30 daki veli toplantısına yetişilecek.

Kızımı babasının yanına bırakarak ( o saatte dersi yoktu Allah'tan ve babasının iş mekanını çok seviyor ) toplantıya...Tam zamanında oradaydım. Aynı anda buraya geldiğimizde görüşmeye başladığımız ama sonradan beni deli eden kadınla, deli etmeyen kocası arabalarından indiler ve onlarla karşılaşmamak adına beşinci vitese taktım. Yallah! Ve nasıl bir tutukluk!

Herşey bitip de eve döndüğümde saat dördü biraz geçiyordu ama bir güne bir iş felsefesi çoğunlukla yürümüyor, onu görüyorum. Aynı güne temizlik, veli toplantısı, çocukların okuldan alınması ve bırakılması girince bugün bir mide bulantısı ve kusma atağı ile karşılaştım yine, uzun zaman sonra.

Sanırım çok hareket ettiğimde ( bir şey kaldırmıyorum yalnız ) zaten yetersiz oksijen giden beyin ve hormonlar birbirine karışıyor. Normal zamanda bile bebeğin içinde bulundupu sıvı akciğerlere baskı yaptığı için nefes almak hep yarım yamalak ve daha sık. Bu gelip giden bunalımın ve hatta kusma refleksinin bedenin bir tepkisi olarak görüyorum. Şimdilerde bizimki nefes alma teknikleri ile ilgili bir kitap okuyor ve hep öyledir ya, sağlıklı nefes almak bütün metabolizmanın dengesini sağlayan yegane şeylerden biridir. Bu durumda dediğim gibi bu iniş çıkışların kendimce sebebi çok belli.

Şu halimin süslü püslü fotoğraflarını çekmek istesem de hep kalıyor. Genelde giyinip çıktığım dönemler hafta ortası olduğu için evde fotoğraf çekecek kimse olmuyor. Makinayı uzaktan kurmak mümkün ama sanırım ben tembelim bu konuda. Okuldaki öğretmenlerden, velilerden hep güzel şeyler duyuyorum, bu da ne olursa olsun bana bir ışık oluyor.

Bugün ise dolapta bekleyen fasulyeleri, zeytinyağlıya çevirdim, buzluktan çıkartmış olduğum tavuğu soya sosu ve sebzelerle wok'da pişirdim, yanına bir pilav yaptım bir de akşama doğru çay için iki renkli kek... Mutfağın günlük süpürgesi ve yer silinmesi işini bitirdim bir de. Arkadaşımdan aldığım kek tarifine kakao uygulayarak gayet güzel bir sonuç elde ettim. O da bu kek tarifini değiştirerek kullanıyormuş zaten. Hah! Bütün bunları yaparken de bir koşu gidip kustum geldim :))) Koca karınla da insanın ödü patlıyor yahu!

Kocam, çalışma odasının ince tüllerini çıkartıp, yıkayıp taktı, arabaları yıkadı, bahçedeki budanacakları halletti, artık bundan sonra her an doğabilecek iki numara için Chloe'den kalan araba koltuğu, ana kucağı ve onun takımı olan bebek arabasını dışarda bir güzel yıkayıp kuruttu. Hepsi sekiz sene geride kalmasına rağmen en iyi şekilde korumuşlar kendilerini. Ana kucağından Antalya'nın kumları çıkmış azıcık...Ne tuhaf! Temizlenmiş bir şekilde gelince herşey içeri bayağı bir duygulandık karı koca.

Yarın toptan alışveriş, bankalara ve benim e mail problemine gidiş...

Latife Hanım'ı okuyorum. N. sağolsun, diyorum ya bir sürü kitap alışverişi yaptığım ilk insan oldu gerçekten. Yok verirsin geri gelmez, yok ilgi gösterilmez...Ama bu öyle değil, resmen birbirimizin kitaplığını deviriyoruz ki harika geliyor bana bu iş! Şimdiye kadar okuduğum Atatürk portresi ile örtüşen bir anlatımı var kitabın. Cuma namazına karı koca duran bir çift...Bütün alışılmışlara kafa kaldıran yapılar. Çok zevk alıyorum, ne diyim. Din anlamında Atatürk'te kendi ruhumu görüyorum ve Latife'de tabi ki. Şimdiye kadar tanımadığımız, bizlere anlatılmayan bir kadın portresi...

Yine klasik Türk eğitim sisteminde değer verilmemiş, geçiştirilmiş ama olmazsa olmaz bir detay...Zaten her zaman diyorum şu an devşirilmiş, okutulan nice şeyi eğer Mustafa Kemal görebilseydi küplere binerdi eminim. Erozyona uğratılmış Atatürk değerleri, yine din galip maalesef...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Son yazılarına benimde yorum yapamama sebebim şu bahsettiğn 5. vites olayı:)) Bu kadar karmaşa beni yorsa da dinamik olma halini seviyorum, öyle boş boş durmak daha çok yoruyor beni..sıkıştırılmış günlerde bitirebildiğim işler ayesinde çocuklarımla daha iyi ve uzun vakit geçirebiliyorum..tabii ki hamilelik ve bulantı durumu hariç katlanırım diyorum 5. vitese..

evinkedisi dedi ki...

Kesinlikle katılıyorum. Benim için de hayat işte bu karmaşadan, belki aynı gün içinde birkaç işi birarada bitirebilme telaşından ibaret. Şikayet hamileliğin ilk aylarında aşırı yorgunluk ve mide bulantısı hissinden, sonraları da hakikaten duba gibi olup hareket etme yeteneğinin kısıtlanmasından kaynaklanıyor. Senin gibi aynı şekilde oturmak ve hiçbir şey yapmamak beni de deli eden, yoran, sıkan en önemli konu. Bana uzun vadede gelip de elinde kitabı hiçbir şeye katılmayan insanlar da sinirimi zıplatır mesela. Öyle her yer her yerde, yemek yok, pislik almış götürmüş ama hep bir kenarda kendi bilgisayarı, kitabı ile uğraşan bir insanla hayatta birarada yaşayamam. Kısacası, benim hayatımın odak noktası evim, çocuğum, bu durumda da işim bu. Hayatta herşey dengeli olmalı bence. Çocuklar okuldayken yapılacaklar bitmeli ki onlar geldiklerinde " Sen otur kendi haline bak, ödev mödev yap ben ev işi, yemek, şununla bununla uğraşacağım, ne halin varsa gör." denilmemeli.

Haklısın, diyorum ya Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin, elden ayaktan, sağlıktan, kendi kendine yetebilme duygusundan koparmasın. Amin :)))

Adsız dedi ki...

Amin evinkedisi amin..