13 Ekim 2008 Pazartesi

Kaos

Salon...Salonda ütü masası, masada 1000 parçalık gelenin gidenin şöyle bir el attığı jigsaw, ufaklığın salona taşıdığı dinazor örnekleri, ayak uzatmak amacıyla alınmış olan goblenin tv seyretmek için üzerine yarı uzanılır hale getirilmiş, aynı zamanda tv nin önüne çekilmiş hali, içerde çeyreği kalmış ütülenmeyi bekleyen çamaşır yığını, mutfağın beyaz olup her gün ama her gün temizlik isteyen yerleri, tuvalet...

Bu evin şu anki kaosu, benim ise ağzımdaki pis tad, tarif de edilemiyor ki! Sabahları ve akşamları yemek yedikten sonra gelen öğürmeli hal, bazen kusma, " Hiçbir şey taşımaaa!" diyen o, bu, şu ama evde alışveriş yapılmadıkça hazırlanamayan yemek, yemek olmadıkça çekilen açlık sendromu, dökülen saçlar...Bu saçlar her yerde, genelde sırtımda, kolumdan aşağı sallanıyor falan, Laila tüy dökme mevsimine girdi, geçen sefer kaptığı hastalık sebebiyle biz de artık tüy kestirmemeye karar verdik. İçimden çığlık atmak geliyor iki gün önce temizlenen halının sanki bir buçuk ay hiç temizlenmemiş görüntüsüne baktıkça.

Bütün bunlar bir kenara...Ne yazacaktım ben buraya? Hah! bir de işte bu unutkanlık...Yarın oyun günü, ne yapmalıyım? Kızların biraraya gelip oynaması lazım, ben böyle bok gibi hissediyorum diye herkesin hayatını nereye kadar zindana çevirebilirim?

İşte böyle, kendi içinde dönen bir hayat. Tek derdim yine sağlıklı hissetmek, hafif olmak, herşey içten geliyor biliyor musunuz? Baktığınız renklerden, görünenlere kadar...

Dün başlamışım bu yazıya, bugün sabah hiç olmadığı kadar şiddetli ve böğürerek kustum :( Bu beni alt üst eden bir şey. Elim ayağım titredi, terledim, yığıldım resmen bir köşeye. Bizim banyo dışardaki bulvara bakıyor, sesimin insan boğazlarcasına dışarıya taştığından eminim. İğrençti tabi.

Kendimi çok iyi biliyorum, hamile kalmak, uçmak havalanmak değil benim derdim, zaten bu üç ay sürünür insan ama sonrası, bebek de değil, daha daha ilersi, aile olmak, kardeşler, bıcır bıcırlık...Onu seviyorum işte! Onun içinde bunlara katlanıp geçecek geçecek telkinleri yapıyorum kendime.

Yukarki banyoyu saçlardan arındırıp yerlerini sildim, yıkandım, aşağıya inip mutfak ve aşağı banyoya aynı işlemi uyguladım, kıymayı kavurdum, makarnayı yaptım, kızlar bende, on dakikaya kadar okula...

İnsan bedeni ne tuhaf, ne kuvvetli bir makina aslında, işte bütün bunları böğğğ diye çıkarttıktan sonra sıraya bindirip hallettim ya, kendime şaşıyorum bazen. Cikletimi de alayım ağzıma çıkayım bari.

Geçecekkkk...Geçecekkkkk...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

İçim acıdı, yazıklanmayı sevmezmiş gibisin ama empati değil ben de 2. yavrulamam da aynı böğürtüleri yapmıştım..Ödüm patlar kusucam diye çok korkarım kusmaktan bide çok iğrenirim. Sonra bir kızım oldu velet 6 ay durmadan kustu.:((Kaderimmiş bu dedim.Allahtan insan kendi çocuğundan tiksinmiyor. Yoksa ekşi kokulu bir bebeğe nasıl bakılır? Bu arada süpersin, insanın içinde olacak hamaratlık bravo...

evinkedisi dedi ki...

Aynen! En iğrenci nedir? Kıçını koyup dışkıladığın tuvalete kafanı sokup, oraya buraya ve hatta yüzüne gelen kusmukları silmek, boğazına takılan, çıkmamış, ekşimik tadı düzeltmeye çabalamak...

Annemle konuştum da bugün, işte analık kızım, başından itibaren çiledir dedi de kızdım. Damardan damardan girip de çocukların üzerine bu tip duygular yani ah ben senin için saçımı süpürge ettimler istemiyorum, ben seçtim ben katlanmaya çalışıyorum ama hakikaten doğa hamile kadına acımasız davranabiliyor :(((

Seninde mi öyle geçti? Aman benim midem bulanmasın, kusmayayım da çocuk bir şey değil.

Hamaratlık...Ben yapmaz isem dibe çekiliyorum, pislikle ruh hastası gibi hissediyorum. Ruhumun dışa vurumu diyorum evin düzeni için. İçin kaossa dışın da kaos oluyor sanki. Kusunca da bir hafifliyor ya insan, içinde aman kusmayayım diye tutmaktansa...Girişiveriyor işte :)

Sağol :)