7 Aralık 2007 Cuma

Christmas'a Dair...


Küçücük bir çocukken yeni yıl kutlamalarında ve ondan önce kurulan ağaçla içim hep ısınıverirdi. Bayramlarda yeni kıyafet ve ayakkabı telaşımız yoktu bizim. Çekingen ve kendine göre acayip gurur taslayan bir tip olduğum için de ne kimseden harçlık almayı yedirdim kendime, ne de el öpmeyi...Hele o " Büyüklerin eli öpülür." kuralı yok muydu, eski erkek arkadaşımla ayrılma öncesinde yaşanan hiç unutmadığım kavgamızın ve birbirimize karşı "Bu ilişki yürümez." düşüncesinin altında kurban bayramında hayvan kesebilmek ve el öpme durumları tartışılmıştı. " Keserim tabiii" diyen erkek arkadaşımın suratına bakakalmıştım. Boğazım düğüm, " Ben ne yapıyorum ya?!" sorusu kafamda. Beynim gönlüm karmakarışık...

Zaten, o gece nokta konulmuş oldu. Aman, o sırada beni başka bir boyuttan izleyen birileri varsa, yemeğimi yiyemez hale gelip aşk acısı çekerken " İyi ki olmuş diyeceksin" dediler mi bilmiyorum ama ben yıllar sonra dedim :) Zaten, belki O'da bana inat olsun diye yapmıştı o konuşmayı. Bir sürü birikmişin üzerine gitmek anlamında, zamanın herşeyi nasıl da iyi yönde değiştirebileceğine kanıttır o yıllar. Saygılarımla demek istedim şimdi :)

Konumuza dönecek olursak, el öpmek yerine, bana verilen ve burnuma dayanan o organı, aynı şekilde indirip el sıkışma huyum vardı benim. Tabi, karşı taraf için bu çoğunlukla şaşırtıcı olabiliyordu ama bir deneyimleyen bir daha "ÖP!" diye Kraliçe Elizabeth tarzı bir şekilde ve garip bir büyüklük psikolojisiyle yaptığı hareketi bir daha yapmıyordu.

Şimdi olsa o kadar kasmam diyorum ama o zamanlar el öptürülmesini çok ciddi şekilde kendi varlığıma bir hakaret, bir ezme davranışı olarak algılıyordum. "Yapılacak!" denildiği içindir belki. Bu, kültürün bir dayatmasıydı ayrıca, yoksa anne ve babamdan böyle hareketler hiç görmedim. Görseydim hep doğal karşılayacak, üzerinde hiç bu kadar düşünmeyecek miydim? Belki...Yalnızca, tek bildiğim bu kuralların benim küçücük beynimde ve yüreğimde bile ters teptiği. Bir erkeğin kadının elini nazikçe öpmesi ayrı bir durum, birinin öpeceksin diye elini suratına dayaması apayrı. Nezaket kurallarına aykırı bir kere!

Bizdeki alışkanlıklara ve şu an içine girdiğim, on yıldan fazladır deneyimlediğim kültüre baktığımda neden bayramlarda içimin ısınmadığını, hep bir kaçma ve saklanma duygusu hissettiğimi anlıyorum. Çünkü bu kültürdeki etkinlikler küçüklerin üzerine kurulmuş. Bizdekiler büyüklere saygı, höt, zöt, el öpeceksin, sus! cevap verme, eti senin kemiği benim gibi değerlere...Sevilmeyen, bir kere bile başınızı okşamayan, sizinle siz olduğu için ilgilenmeyen, konuşmayan, soru sormayan, somurtuk aile bireylerine ziyaret işkencesi. Şimdi düşündüğümde olayın altında yatanın sevgi eksikliği olduğunu görüyorum. Sevgi olmayınca ya da büyük tarafından küçükte yaratılmayınca da bu ziyaretler ve olması gerekenler zinciri insana kaçası duygular veriyor. Tersi de olmalıydı ama olmadı. Yazık...

Geçenlerde Doğan Cüceloğlu'nun bu anlattığım şeylerle birebir örtüşen bir yazısı geldi internetten, bulursam buraya koyacağım. Aynen odur işte anlatmak istediğim.

Ne tuhaftır ki, işte her sene ağacımızı hazırlarken aklıma bunlar gelir. Kızımı istediğim gibi yetiştirebildiğime şükrederim. Ne olursa olsun kendi büyüdüğüm veya büyütülmek istendiğim değerlere ters düştüğümden olsa gerek, hep böyle daha mutlu olduğumu düşünürüm. Hürriyetime taparım :)

Neyse, neler yaptığıma geleyim...Yazmıştım, geçen Pazartesi ağacımızı süsledik. Catherine'nin evine gittiğimizde o kadar hoşumuza gitmişti ki, yemek takımlarından evin her köşesine kadar ışıl ışıldı herşey. Anna'nın anneannesi bu konuda çok takıntılı bir kadınmış. Takıntı derken kötü anlaşılmasın hemen, evin herşeyini Christmas için hazırlarmış böyle. Bu huyu haliyle kızı Catherine'e de geçmiş ama diyorum ya atmosfer öylesine insanı içine alıyor ki, derin kırmızılarla falan etkilenip de kendinde uygulamaya çalışmamak pek mümkün değil.

Mumluk mesela...Dört tane melek, bir halka şeklinde konulmuş o halkanın altına mumlar yandıkça tepedeki kısmı sıcaktan döndüğü için beraberinde melekler de dönüyor. Bu, herkesin evinde olan bir gelenekmiş. Ben hatırlamadım ama zaten gittiğim bir keredir İngiltere'ye Christmas'da ve daha evli değildik, öyle kuş gibi bakakalmıştım herşeye, o kadar detayı hatırlayamıyorum.

Hatırladığım en fazla detay, dişlerimin ciddi derecede birbirine vurmasıydı :) Tabi ki, onunla sınırlı değil. Zaten oldum olası derin kırmızıyı ve nefti yeşili çok sever, birbirine de acayip uyumlu bulurum ve İngiliz tekstili...Bayılırım. Onların o desenleri ve klasik kalın perdeleri falan...Şömine esprisi, sopsoğuk bir havada içilen ılık kırmızı şarap...

Catherine'de bir de uzun bir masa ve üzerinde insanın içine işleyen kırmızı bir örtü gördük. Daha doğrusu eşim fark etti. Spinneys'den almış.

Ayın 5'inde Çarşamba günü, hem kurabiyeler için malzemeleri, hem de bu örtüyü ve birkaç dekorasyon zamazingosunu bulmaya gittim. İki tane kalmıştı. Bir tanesine bayıldım, biraz tuzlu olsa da aldım ve masama serdim. Geçen senelere göre bir de masa örtüm eşlik ediyor bu sıcak ortama:)

Şimdi de ışıkları yanıp sönen ağacımız karşımda, bunları yazayım dedim. "Home home sweet home." derler ya, o durumlardayım. Evin büyüklüğü küçüklüğü değil benim için, yarattığımız atmosfer ve nereye gidersek gidelim bizimle birlikte gelen bu huzur...Onu çok seviyorum. Evimde özgür olmayı, televizyon seyretmek istemeyince bu sessizliği koruyabilmeyi...

Aslında, her zaman akvaryuma da çok sıcak baktım, hatta annemle yaşarken vardı ama artık hakikaten bitki bile alırken elim gitmiyor. Önümüzde gelen bir tatil var ve karı, koca, çocuk nasıl gideceğiz sorusu beynimizi kemiriyor. ( LAyla'nın bırakılması konusunda düşüncelerimi ve iç sıkılmasını daha önce de yazmıştım )

Dün sabah, ( Ayın 6'sı Perşembe günü ) okul için kurabiye yapımına giriştim. Önce, benim kullanacağım Royal icing tarifine baktım, defterime notlarımı aldım. Kitaptan da bakarken daha önce başarılı ya da başarısız olduklarımı yazarım. Bunun için de tariflerin altına notlar kısmı ayırdım. Aldığım yeni kurabiye kitabından kurabiyenin hamur kısmını seçtim, şekillerim vardı, Catherine'den hani ginger bread gelmişti, tabi ki Christmas'ın olmazsa olmazlarındandır, onu da çıkarttım. Sabaha başlarken köpeğimle yürüyüş, ardından güzel bir duş ve kurabiye yapımı...Güya, kurabiyenin zeminini halledip üzerine royal icingle kaplı, geri kalan renklerle de detayları girecektim. Şeytan dürttü, bir de öbür dergide christmas için ne var diye baktım ve başka bir şey daha gözüme ilişti, iki kalıp kullanıyor birinci kalıp dışı, ikinci kalıp içi. Atıyorum mesela yuvarlak dışı, içine sığabilmeli tabi bir noel ağacı, sonra o boşta kalan kısma şeker kırıp koyuyor, o eriyor ve ortaya çok hoş bir şey çıkıyor.

Köşedeki bakkala gittim. Şekere bakacağım, yalnız kitabın yazdığı sugar free meyve özlü şekerleme. Tabi ki yok, ben de içimden şöyle diyorum; "Yahu bunun şimdi sağlıkla ne alakası var, orada kullandığına en benzer şekeri alıp kullanırım olur biter." Olmuyor işte! Aldığımla eve geldim, şekeri anlattığı gibi sarmısak kırıcısıyla kırdım ( tabi ki kokusu geçmesin diye torbanın içine ) ve boşluklara serptim. O da ne?! Yandılar çatır çatır!!! Neden? Neden olacak, tabi ki şekerden!

Demek ki, "sugar free" diye yazarlarken adamların bir bildiği varmış, daha sağlıklı olduğundan değil eriyip kremalize olmayacak diye. Alta da pişirme kağıdı koymuştum, o da o kurabiyelerin eriyik halini alan şekerine yapışmaz mı?! Aman Allah'ım ya, neyseki daha farklı şekiller de yapmıştım da onlar kaldı geriye. Yine de yeni yaptığım herşeye temkinli yaklaşmayı öğrendiğim için o deneme belki dört kurabiye ile kaldı, içine yaptığım şekiller de yanına kar.

Sonuçta bir sürü tiyom oldu, mutfağı topladım, yıkanacaklar yıkandı ki hakikaten renkli ve yaratıcılık isteyen bu işlerde çok dağılma ve kirlenme yaşanıyor, notlarımı defterime kaydettim. Sonra kızları okuldan almaya gittim, onları Anna'nın evine bıraktım çünkü Anna'nın babasının arabası bozulmuştu. Renklendirmelere devam...Sonuç çok güzel oldu :)))

Sabahleyin, ( Ayın 7'si Cuma ) halı gözüme ilişti, benimkine "Yıkasak şunu." dedim ve mutfak balkonundan aşağı sallandırdık :) Hemen alırsın eline gereken malzemeleri bir güzel halıyı hallettim. Asılı şekilde yıkadığım için de ne ağırlaştıktan sonra kaldırmak gerekli oldu, ne bir şey. Şimdi kurumayı bekliyor ama halı gerçekten evin eşyasını bir anda çoğaltan bir şey, salon sanki cascavlak kaldı, taşındık taşınacağız gibi, aman Allah korusun!

Aynı gün, okula gitmeden önce, Noel Panayırı için kurabiyeleri konuyla uyumlu Simpsons Happy Christmas versiyonu ile paketledim. Şöyle ki, altına Chloe'nin doğumgününden kalma kartonum vardı, üzerine kaplama kağıdım, bir güzel şekline göre kestim, kurabiyeleri koydum veee üzerine de streç film kapladım. Tabi ki kurabiyeler o dakikaya kadar buzdolabında soğumuş vaziyettelerdi. Bir zaiyat gelmedi, erime falan da olmadı. E gittikçe profesyonelleşiyorum malzemeleri tanıma konusunda, her türlü duruma göre ayrı krema yaratma durumları :)))

Diyorum ya asık suratlı, kurallara bağlı, çocuğa odaklı olmayan, ruha hitap etmeyen hiçbir kural ve kadie beni bağlamıyor. Yabancıların olduğu ortamlarda bu, sizin çocuğunuza özel diye yapılan bir şey değil. Her çocuğa aynı ilgi gösterilmeye çalışılıyor. Daha çok insanlara bireysel özelliklerine uygun olarak davranılıyor.

Noel şenliklerine gittik mesela değil mi? Büyük olan okulun çocukları ufaklıkları oynarken gözlemlemek, kuralları göstermek ya da anlatmak, biletlere bakmakla görevliler. Herkes değil, herşey gönüllülük üzerine kurulu. İnsanlar kendileri için değil çocukları için oradalar. Tüm babalar ve annelerin gözleri ufaklarında, ne kadar yapabiliyorlar, yardım mı istediler, hemen oradalar. Babalar özellikle annelerle yarışacak düzeyde, bazen annelerin olmadığı yerlerde bile görev başındalar.

İçerde, standlar kurulmuş, bir bölümünde rengarenk royal icing denilen kremalar ve süsleme şekerleri, çocuklar istedikleri rengi seçerek kurabiye dekore ediyorlar, onları ağaç parçası gibi bir şeye asıyorlar ve sergileniyor, kuruyor, ondan sonra yaptıklarını eve götürüyorlar. Hayvaları koruma derneği muhakkak bu tip oluşumlara katılıyor, hem ufaklıklara hayvan sevgisi aşılamak hem de oyunlardan kazanılan parayı onların bakımına aktarmak. Oyun oynanıyor, hediyesi de seçiliyor ama nereye gittiğinin iç rahatlığı hissediliyor.

Ayrıca içerde biz yetişemedik ama eşimin işyerinden arkadaşı İda'yla karşılaştık. Tam, müzik gösterileri bitmiş İda'nın oğlu Emillio'nun. "Seyrettiniz mi?" dedi bize ilgiyle, yetişemediğimizi söyledik, hemen ilk olarak kızımla sohbet etti tabi ki, neler yapacağını, gününü nasıl geçireceğini falan sordu, sonra da Emmillio'nun daha gitar çalmaya yeni başladığını, gruba daha henüz katılmışların bile kendine göre yeri olduğuna ve çaldıklarına dikkat etmiş, onu anlattı.

Bütün ebeveynelerin mutluluk duydukları bir şeydir bu. Ne olursa olsun çocuklarını grubun içinde görebilme duygusu. Üstelik Emillio'nun davranış sorunları var ve öğretmenler bunu velinin suçu gibi algılayıp, hepberaber çocuğa karşı diş bilemeyi seçmiyorlar. Çocuk her şekilde kendine bir yer bulabiliyor, dışlanmadığı ve agresiflikle karşılaşmadığı için de kendi kapasitesine göre maksimum gelişme göstriyor. Bir anda Chloe'nin Türkiye'deki ana okulu geldi aklıma. Elimde değil sürekli karşılaştırma yapmak ama orayı özel olarak bir yazıda anlatmak istiyorum. O hıyarlardan, cahil takımından aklıma geldikçe daha da tiksiniyorum.

Panayırda tabi ki başka firmalardan kendi yaptıklarını sergilemeye gelenler, takı yapanlar onları satanlar vesaire de vardı. At ve deve de... :))) Yine dikkatimi çeken şey, öğretmenler standlarda ürün satışını yapıyorlar, bu onların görevi. Ama dışarda görevli olanlar, sıra bekleyen öğrencilere bir bakıyorsun şarkı söyletiyorlar. Yani, hiçbir şey sıkılarak, dürterek yapılmıyor.

Bu sene yine güneş bulutların arasında kayboldu, serin bir rüzgarımız da vardı. Herkes çoluk çocuk oradaydı, kimse durup da birbiriyle konuşacak imkan bulamadı, çocuklar bir şeyden diğerine koşarken velilere zaman kalmadı. Geçen seneye göre sıcak tür yemek ( shmawma deniyor sanıyorum, döner yani ) bir standa indirgenmişti. Zira hatırlıyorum, geçen Chirstmas Fair'de bayağı bir yiyecek ellerinde kalmıştı ve kocaman paketleri 10 dirheme verdiler.

Daha alınacak ufak defek hediyelerin paketlenmesi işi var. Herkesin gönlünü alacak, bütçelerde delik açmayacak şeylerin araştırılması... Bu başlı başına zaman alan bir konu. Ayın onbirinde, Nativity Play denilen, Noel için çekim yapılmaya elverişli gösteri hazırlığı, ardından saat altıda yapılacak, herkesin katılacağı gösteri ve ayın 18'inde girilen ve Ocak'ın da 6'sına kadar sürecek olan sömestr tatili...

Hala inanamıyorum, tatilden döndük de yarı yıl bitti sayılır.

20 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Kedisicim al benden de o kadar. Çocukluğumdan beri nefret ettim bayramlardan. Hele ki Kurban Bayramı :( Çocukluğum geçtiği semtte kurbanları yolun ortasında, apartmanların bahçesinde, bizim gözümüzün önünde keserlerdi. Yokuş aşağı olan yollardan, kaldırım kenarlarından kan akardı yemin ediyorum :(((( Ve ben bir keresinde evimizin camından arka bahçeye bakarken yanlışlıkla bir kafa kesilme sahnesine denk gelmiştim de birkaç hafta et falan yiyememiştim...:(( Seneler sonra, bundan 3 yıl önce galiba, vejetaryen olmaya karar verdim, oldum da, ama sonra hamile kaldım ve bebeğimin sağlıkla doğması düşüncesi ağır bastı elbette... şimdi emzirme dönemi de geçince belki tekrardan??....

Seninle hemfikir olduğum çok konu var çook! Yazılarını okurken, özellikle bu gelenek-görenek-inanç vs konularında içim rahatlıyor, oh bir ben değilmişim, diyorum...Siz daha kaç yıl oradasınız, hiç dönmeyecek misiniz Türkiye'ye? :)Şaka tabii, gönlünz ne istiyorsa hep o olur umarım :)

Adsız dedi ki...

ay bayıldım insan yemeğe kıyamaz şekerim ne de güzel olmuşlar resim gibi gerçekten elelrine sağlık.

evinkedisi dedi ki...

Çoban'ım;

Bunlar memnun olduklarım, gözlemleyip karşılaştırma yaptıklarım ama Türkçe konuşmaya, espri yapıp, altıma edene kadar gülmeye, eskilerden, politikadan, bizlerden bahsetmeye aşeriyorum desem?..Dört dörtlük olmuyor hayatta hiçbir şey. Ama evet, çocuğum için çok mutluyum. Genelde kendi içimde de yazdığım gibi oyalanarak huzurluyum. Zira, Türkiye'ye geldiğimde hiçbir şeyin eskisi gibi olamadığının, kimsenin kimseyi göremediğinin farkındayım. Ben de dahilim buna.

Aman Kurban Bayramını hiç hatırlatma bana! Öyle ortalık kan gölüne dönerken milletin birbirine sırıtık bir şekilde " Komşu al sana da bir parça ettt!" demesinden böğürtü geçirmek geliyor içimden. Şimdi Lösemili çocuklar için kurban parası kadar bir bağışın reklamı vardı da...Zaman içinde inşallah böyle sistemleri getirirler de o dönemlerde çakmaktaş devrini yaşamaktan kurtuluruz. Uzakta olmak da yetmiyor sinirlerini germemeye, sonuçta bağlarımız var işte!

Türkiye'den ayrılalı daha üçüncü sene yeni oldu, şşştttt! ağzından yel alsın sevgili Çoban'ım, bıktım taşınmaktan. Gerçi bir yerlere kök salmak da sıkıcı gelmeye başladı artık ama daha iyisi olmadıkça bir yere kıpırdanmaz gibi...

Güzel düşüncelerin için teşekkürler.

Eda, sen de sağol. Hakikaten insan yerken düşünüyor yahu, o kadar zaman harcanıyor sonra hop mideye, gerisi hepimizin bildiği yere :)

Elif Derviş dedi ki...

Çoban diil ki yorumu yapan benim deliiiiiiiii :))))))) Çobaaaan kanına girmişsin sen bu kedinin, beni sen sanıyoooo

Justin Biebery dedi ki...

Sevgili Ev Kedisi ne güzel anlatmışsın yine böyle lafını esirgemeden, sohbet eder gibi. Katılıyorum sana el öpmeler konusunda, ne gıcık bir adet. Bende de el sıkma hareketi vardı çocukluğumda da babamdan acaip azar işitirdim o yüzden. Ah o babammm, neyse... Ben her Christmas evde süsleme yapmaya heveslenirim, sonra da üşenirim:)) Çocuk olmayınca, motivasyon da tam olmuyor. Sonuçta Christmaslar, bayramlar çocuklarla güzel derim ben hep. Hatta büyüklerin öyle havaya girmesi, birbirleri için hediye panikleri yaşaması falan beni biraz sinir eder.
Yazmayacağım dedim de böyle habire yorum bırakıyorum sevdiğim bloglara birkaç gündür ama bu son. Yarın arkadaşım geliyor, ay sonuna kadar yorum morum yok benden:))) Yazılarınızı da toplu okuyacağım artık.
Kendine iyi bak,
Sevgiler.

evinkedisi dedi ki...

Hiyyyyy! Delisicim yaaaa, gecenin 12 sinde gözler kendi yuvalarında dönerken ay yine de yanıt yazayım denilince böyle olur :))) Çooook çok özür diliyorum, hakikaten bu Çoban benim kanıma girmiş vaziyette ne yapsam ne etsem çıkaramıyorum yahu!

Aynı yorumun Çoban'ım taraflarını çıkartarak Deli'sicim eklemesini yap, bak sakın kırılma olur mu? Gerçekten de günde altı saat uykuyla gece dayanmaya çalışıyorum, bir tek gecelerim var diye. Bin kere özür, ben şimdi senin oraya da gelip özür diliyecem, hızımı alamadım:(((( Geliyorummmmm!

evinkedisi dedi ki...

Sevgili Fatma;

Blogları, ben artık kendi döşediğimiz sanal evler olarak görüyorum ve hakikaten kendimi ben de senin gibi ziyaret ve yorum konusunda durduramıyorum. İlginçdir ki bu ortama girmeden kesinlikle internetle falan arkadaşlıkmış, şuymuş buymuş inanmazdım ama gerçekten de çok derin paylaşımlar yaşanıyormuş, bunu sizlerle deneyimliyorum.

Katılıyorum, Christmas bence de küçükler için hatta dini öğeleri bile şimdi oyunda sergileyecekler kendimi hazırladım İsa'nın annesi babasına evlenme teklif edecekmiş bu sefer, dün bizim kız tiyatronun tüm repliklerini yaptı da oradan biliyorum :) Ya hakikaten çok komik şeyler hazırlıyorlar. Ve ben bu özelliklerini çok ama çok seviyorum. Güler yüzlü esprili bir din anlayışı :)

İnsanların kendilerini sevmediklerine de hediye almak zorunda hissetmeleri ya da para olmayınca gönlünden geçeni değil de kafa göz yaranı almak durumunda kalış olayın dezavantajlarından...Haklısın. Ben de o kısmı hiç sevmiyorum ama bu konuda uzakta olunca sıyırma ihtimalin fazla, bir de ailede toplam dört çocuk var şimdi Chloe'nin kuzenleriyle beraber herkes çocuklara bir şey alarak kendini kurtarmış oluyor :)

Sende de mi vardı o el öpmeme huyu :) Heyhat!!! Yaşasın el öpmeyen zihniyet!!!!

Ayın sonuna kadar özleyeceğiz :) Kolay gelsin, şimdiden güzel, sağlıklı bir yıl dileklerimle :)

Elif Derviş dedi ki...

yahu nolcek, çobanı mı kıskanıcam, canım o benim :)esta pitipiti derdi bak burda olsa :D

Adsız dedi ki...

Oi, achei seu blog pelo google está bem interessante gostei desse post. Gostaria de falar sobre o CresceNet. O CresceNet é um provedor de internet discada que remunera seus usuários pelo tempo conectado. Exatamente isso que você leu, estão pagando para você conectar. O provedor paga 20 centavos por hora de conexão discada com ligação local para mais de 2100 cidades do Brasil. O CresceNet tem um acelerador de conexão, que deixa sua conexão até 10 vezes mais rápida. Quem utiliza banda larga pode lucrar também, basta se cadastrar no CresceNet e quando for dormir conectar por discada, é possível pagar a ADSL só com o dinheiro da discada. Nos horários de minuto único o gasto com telefone é mínimo e a remuneração do CresceNet generosa. Se você quiser linkar o Cresce.Net(www.provedorcrescenet.com) no seu blog eu ficaria agradecido, até mais e sucesso. If is possible add the CresceNet(www.provedorcrescenet.com) in your blogroll, I thank. Good bye friend.

evinkedisi dedi ki...

Ya bu en son mesaj yollayan arkadaş acaba benim ne yazdığımı anlamış mı da yollamış? Öykü'nün bloğuna da böyle bir şey gelmişti de adam t shirt dizaynı yapıyor çıktı. Böyle kelalaka mesajlara uyuz oluyorum. Yollamayın! Benim yazdıklarımı İspanyolca'ya çevirecek birileri var mı?!!! Öyle olduğunu düşünüyorum, yanılıyor olabilirim tabi ki :)

evinkedisi dedi ki...

Deli!

Bugün uyurken Fatma'yı gördüm rüyamda iyi mi? Valla artık blogcular olarak rüyama bile girerseniz şaşırmayın. Çoban'dan ses çıkmıyor ki çok özledik.

kecilerin cobani dedi ki...

yav karisikliga sebebiyet verdigim icin cok ozur delirim. ay dilerim. )) ve dahi sık sık ugrayamadigim icin de.
simdi deveyle ilgili bisii diycektim unuttum.
kurabiyeler muazzam ya ne yetenekli bi evinkedisicimsin sen.
deli, esta pitipiti yesin seni. )) deli!
evinkedisiciim, bu spamlerden kurtulmak icin word verification yapmak gerekiyo mateessuf.

kecilerin cobani dedi ki...

evinkedisicim,
1. bu kurabiyeleri niye internette pazarlamiyosun. cok ciddiyim. hergun bi parti, kırismıs nedeniyle kisitli sayida dersen ragbet....
2. madem bu kadar isledik icine, hani ben ruyanin icinde...(kiskarc coban)
3. senin toptopun benim kirdigim toptopun aynisi olmasi ihtimali yuksek (eee banne diycen, de hadi..sunu diycem, sakin dusurme yere...)

Adsız dedi ki...

kedicim:))ne güzel olmuş ortam yine..
Bizde ağaç süsleyeceğiz bu hafta sonu sevindirik oldum valla:)Kızım çok mutlu oluyor süsleme yapılırken:))
Çok hoş bir karşılaştırma yapmışssın .Bizim bayramlar çocukluktan beri hep sıkıcı gelir bize .Çok doğru çünkü dediğin gibi çocuk için hiç bir aktivite yok.İşte el öpmeye gidilir ziyaretler her gittiğin yerde kalabalık aileysen aynı insanlarla karşılaşır zoraki muhabbet edersin baklavalar ve şekerler yenir.Ziyaretten biz bile yorgunluktan bitap düşerken çocuklar fenalık geçirir.
Doğru bir gözlem şikerim:)
El öpme konusuna gelince benim annem nekadar baskıcydı hatırlarmısın bilmem.
Gözüyle devamlı bana talimatlar vermeye çalışırdı el öpülecek şeklinde birde uzaktan sessizce el öpme hareketini göstererk yapardı.Nasıl tilt olurdum:))Ammaaaa geçtyi artıkın yaş 35:))kimse zoraki bir şey yaptıramıyor yupppiii..
Valla kızımıda hiç zorlamıyorum çok tuhaf ona hiç bir şekilde el öpülecek veya öpülmeyecek diye bir baskı yapmıyor lafı bile olmuyor.serkanda ne kadar geleneksel bir tiptir bilirsin.Öykü aynen bize çekmiş..asla istemediğini yapmıyor sarılıp öpüyor ama ele gelince asla denemiyor bile..:)
Aslında bayramda evimde olmak istiyorum ama maalesef işte anneler falan offf:((

işte böyle hayatım.öptüm seni.

evinkedisi dedi ki...

Çoban'ım;

Word verification'u nasıl yapıyoruz? Bu bloğumuzu korumak için mi yapılan bir şey? Biraz daha açar mısın?

Bu uzun arayı verdiğim için kusura bakma ( yani kimse bakmasın ) hakikaten bızdırık kaçmış şekilde her sabahımı başka bir şeyle doldurarak geçiriyorum. İnsanlar eve doluştuktan sonra da çok antisosyal bir durum oluyor tek başına bs'ın başında takır tukur yazmak...

Kurabiyeler için teşekkür ediyorum. Hakikaten tadları da muhteşem oluyor ve pazarlamaya başlasam diye düşünmedim de değil ama sonra bir durdum ve arkasını getirdim. Bir şeyi zevkle, canın istediğin için çıkartmak ayrı bir de bunu makinaya dönüşmüş bir şekilde yapmak, hasta olduğunda, usta olduğunda ortaya çıkartmak zorunda olmak...Taşınması, evde koyacak yerlerin çok ciddi şekilde ayarlanması. Ki öyle düşününce hakikaten başka yatırımlara gitmek lazım oluyor. Kesinlikle bu iş için kullanılacak başka bir dolap olmalı mesela. Ya da ürünlerinin temiz olduğunu kime nasıl anlatacaksın? Üzerinde etiketi ve ismi olmayan bir ürünü nasıl satacaksın? gibi soruların da işin içine girmesiyle ben evin kedisi öyle kalmakta fayda var diyorum.

Ya, canımın içi Çoban'ım, ben vallahi bunama elametleri göstermiş olabilirim hatta bazen Alzeimer başlangıcında mıyım diye düşündüğüm bile oluyor. Ne dedin o üçüncü maddede anlat bakim yaşlı teyzene, hah sormazsam şimdi çatlarım.

Ve güzel destek için muckkk!

evinkedisi dedi ki...

Mük'cüm;

Bizim çocuklar büyümeyi istemiyorlar ya, hani zaman zaman konuşuruz bunu, işte tam bu yüzden. Onların özlerini zedeleyecek bir şey yapmadığımız ve zorlamadığımız için. Zaten bir çocuk o insanı seviyorsa ve özlüyorsa kendiliğinden gidip sarılır, öper, dibinden ayrılmaz. Böyle olması gerektiği zamanlarda iteklemelerle yapılan işler çok itici. Bunu sanki o büyükler fark etmiyor mu? Bal gibi de biliyorlar ama domuzluklarından büyük ya, illa küçüğe nasılsa istediğini yaptırtacak, öyle kendini tatmin eden de çok insan var bence.

Köşenin Delisi'nde yazdığı gibi kadın diyor ki ben anneyim, ben karar veririm!!! Sanki herkes anasının karnından bu yaşlarda çıkmış.

Bayramda... tabi :(((( Ziyaret durumları yaşanacak bir de yeni nesil filmler yok reklamlar falan bu konuyu kanırtıcı derecede ve arabesk bir biçimde öylesine işledi ki :(

İnsan, insandır bana göre, ana baba olunca bir anda transformasyona girip başı göğe falan ermez ama bizim toplumda ana oldun mu Alllahhhh! Babaysan tamam!

Bunların değişmesi lazım bakalım kaç nesil sonra?

Adsız dedi ki...

Şu kurabiyelerin çok şeker, arkası dönük kızının saç pilikleri gibi!
kızın çok şanslı senin gibi dünyaya bakabilen bir annesi olduğu için. ALKIŞ.

kecilerin cobani dedi ki...

settings-comments-Show word verification for comments? sorusuna yes dersen verification soracak. dolayisiyla insan elinden cikmayip da otomatize bir sekilde, bu ispanyolca gibi komen komenler gelmeyecek.
dediklerinde haklisin, zevk is haline gelince zevk olmaktan cikiyor.
3. madde, ben laptopumu yere dusurup kirdim bir daha da acilmadi onu diyorum, yere dusurme yani. ))))

evinkedisi dedi ki...

Çoban'ım;

Senin yazdıklarını takip ederek benimki Türkçe olduğu için kelime doğrulamayı etkinleştirdim. Umarım doğru işi yapmışımdır. Bakalım bundan sonra ne olacak? Çok çok teşekkürler :)

Melike;

Sana da ayrıca yazdığın güzel yorum için teşekkür ederim. Herhalde bir annenin duymaktan dört köşe olacağı yegane cümle bu olmalı :)

Adsız dedi ki...

Rica ederim ama teşekkür için yapmadım o yorumu. Öyle düşünüyorum çünkü, biriktirdikleri, paylaştıklarını, değerlerini ve bunların tümünü açıklayan vizyonun TR deki annelere örnek olsun. İyi bayramlar..