26 Mayıs 2007 Cumartesi

Günün Özeti (3)

Cumartesi...Dün haftalık alışverişimize çıktık. Her hafta aynı hikaye, " Gelecek haftaya alışveriş yapmaya kesinlikle gerek yok!" Ve ardından ilk meyveler bitiyor, derken sulu yemek bile yapılsa eklenmiş kıymanın dibi gözüküyor, temizlik malzemeleri, yok çamaşır deterjanı, bulaşık teli derken o alışveriş arabası ağzına kadar doluyor.

Eve geldik. Ufaklık karides istemişti. Buradaki deniz ürünleri Türkiye'de aldığımız fiyatın üçte biri kadar olsa da bir süre sonra yaşadığınız ülkeye uyan bir para anlayşı hakim olmaya başlıyor. Mesela, örnek vermek gerekirse ilk yılın birkaç ayı sürekli fiyatları Türkiye'nin fiyatlarıyla karşılaştırıyor üzerlerine atlıyorduk. Türkiye de 10YTL. burada aynı 10 dirhem aslında. Ama Arap Emirlik'lerindeki her alınan malın fiyatını 2.7'ye bölerek Türkiye'de gelen karşılığını buluyoruz. Dediğim gibi Türkiye'de yaşayan için 10 dirhem aşağı yukları 3YTL olarak algılanıyor ve direkt hedefler listesinde ama burada ben onu yine 10YTL gibi algılıyorum. Yani, karşılaştırma mekanizmasına kıran giriyor.

Biz evde makarna yapımına takmıştık. İlk evlendiğimizde şimdi hatırlayamadığım birileri ev makarnası yapmaya yarayan, daha doğrusu şekilleri çıkartabilen, hamuru yassılaştıran, ravyoli şeklinde kesebilen bir makinanın ana kısmını getirmişti. O aletin fotoğrafını da koyacağım da öyle nostaljik ve kaliteli bir hali vardı ki unutulmuş olan diğer kısmı yani takılan kol aparatını da bizimkinin pilot olan başka bir akrabasından sipariş ettik. Bayağı ağır bir şey. Ama çok nostaljik ve gurme tarzı :) Tam bize göre. ( Bu arada yazıya renk vermesi açısından benim salon penceresinden görünen ve her Mayıs böylesine güzel çiçekler veren komşunun ağacını koymak istedim )


Akşama doğru eşimden hamuru açıp açamayacağını sordum. Klasik İtalyan hamurunda çok yumurta kullanıldığı için yoğurması biraz daha erkek işi gibi. Bizimki " Tamam, yapalım!" diyince akşama doğru köpeği ben çıkarttım, ufaklık her zamanki gibi bahçede eşlik etti. Bizim köpeğin tüyleri dökülme mevsiminde olduğu için her gün taranması gerekiyor ve bir torba dolusu da kıl tüy ayıklıyoruz bir yandan. O işi de halledip içeri girdiğimizde eşim evde açılan makarnaya başlamıştı. Hamurun tarifini veririm. Ev makarnası yapmak için bu tip bir makinayı nereden bulabileceğinizi bilemiyorum. Türkiye'de bir yerde görmedim ama ithal mutfak malzemesi satan ki Marks and Spencer olabilir,bir yerlere bakılabilinir. Ben kutunun üzerindeki özellikleri de yazarım, ona göre belki internetten de bulup getirttirmek mümkün olabilir. Bu kadar derde katlanmaya ne gerek var, dışarda ağlası satılıyor derseniz siz bilirsiniz ama unutmayın nasıl mantının elde açılanından alınan zevki makarna haşlayıp üzerine konan kıyma vermiyorsa bu da aynı şey. Hayatınızda hiç taze makarna yiyeniniz var mı bilmiyorum ama çok farklı olduğunu söyleyebilirim.( Bu tarifleri kendi adına başlık açarak yazayım da karışmasın )

Neyse, burada bir de çok farklı körili soslar satılıyor. En acısından hafif acılısına kadar. Onlardan biriyle pişirilmiş karidesin süslediği ev makranası yedik dün gece. Ufaklık değişik bir şekilde sanki içten içe rezervlerini tamamlamak ister gibi hastalanmadan önce çok ciddi boyutlarda yemek yer. Dün de öğlendiğin bizim yediğimiz büyüklükte yani neredeyse üçte bir baget ekmeği tonlu sandviçi, bir koca dondurulmuş Ejderha pastanın parçasını, iki üç bardak sütü, akşam da yapılan soslu makarnayı mideye indirdikten sonra yattı.

Sabaha karşı ikide babasının ufaklıkla konuştuğunu duydum. Bizim bebekliğinden beridir hep odasında telsiz kullanma huyumuz vardır. Ben çocukken boğazım çatlardı anneme bağırmaktan, genelde büyükler kendi havalarında olduğu için duymazlar da. En sonunda çocuk ya yetişkinlerin yatak odasına gelir derdini anlatmak için ya da salona...Bizde bu makina sayesinde hiç böyle bir sorun yaşanmadı. Çünkü ufaklık ne zaman " Anne!" dese bizim duyacağımızı ve geleceğimizi bildi. Altı yaşında ama olduk olmadık yerde karşımıza çıkmaması için hala aynı alışkanlık sürüyor. Nereye gitsem de yanımda taşırım, yazlıklarda balkonda oturma alışkanlığı da böylece memnun bir şekilde devam ediyor :)Dolayısıyla, nereden nereye oldu yine, ben yatak odasındayım, ışığın yandığını ve sonradan da konuşmaların içeriğini makinadan duyabiliyorum. Kalktım, eşim " Ateşimiz var biraz." dedi " Titriyoruz..."

Ateş felaket! Hemen yanında yattım çünkü o ateşin mide bulantısı yapacağını da çok iyi biliyordum. Zaten eski iki kişilik yatağımızı ufaklığa verdik burada. Yıllarca o yatakta nasıl da yatmışız. Geniş bir tek kişilik yatak aslında. O yüzden kızımla beraber yatmakta da zorlanmadık, hastalanmasının avantajı O'nun için annesiyle uyumak olsun bari :)

Bu arada bugün sabah 11:00 de Mısırlı bir arkadaşın kızı Buharia'nın doğumgünü vardı, bale dersinden tanıyorum veliyi. Kızı çok uysal ve benimkiyle de çok iyi anlaşıyor ama Dubai'deymiş. Sabah kalk, Dubai'nin yolları ayrı, giriş çıkışları farklı ve çok da hızlı akan kendini arabayla bambaşka bir noktada bulabileceğin bir trafik akıyor orada, gözümde büyüdü. Benimkinin de spor ayakkabı ihtiyacı bahanem oldu. Ayakkabı almamız gerektiğini söyledim telefon açıp bir de Dubai konusunda tecrübeli olmadığımı ekledim. Ama akşamın onikisini geçe benim telefona bir mesaj, annesi Ajman'dan sabah onu çeyrek geçe hereket edecekmiş, ben de O'nun arabasını izleyebilirmişim. Sabaha kadar beklemeyi uygun buldum düşünmek için ama işte...Çocukla plan yapmak nereye kadar? Zaten gidemeyecekmişiz. Sabah olunca zaten kusma eyleminden ve ciddi derecede baş ağrısından cebimi açmadım bile. Saat oniki gibi olduğunda hem doğumgününü kutlamak hem de durumu açıklamak için aradım. Mahcubiyet vardı çünkü zaten bir gün önceden mazeret yaratmakla meşguldüm kafamdan ama bu sefer iş mazerretten de çıktı.

Çok olumlu tepki aldım. Hiç bir şüphelenme veya imalı konuşma olmadı Allah'tan. Çok cici bir kadın zaten. Ufaklığın en yakın arkadaşı geçen hafta okula gemedi iki gün. Yüksek ateş... Dün alışverişe gittiğimizde karşılaştığımız velinin kızlarından ufaklıkla yaşıt olan da aynen...İki gün gitmemiş. Salgın bir yerden başladı mı hepsini bir elden geçiriyor işte. Babamla konuştuğumda " Ne kadar hastalanıyor ufaklık" dedi geçen gün ama bu böyle! Okulun başlamasıyla beraber bir de ne olursa olsun doğduğu yer değil burası ve dört yaşına gelene kadar karşılaşılmamış bu mikroplarla. Bambaşka bir memleket. Sıcağı zaten Allah'lık. 40 ları geçtik son iki haftadır. Yine de Ağustos ve Eylül...Aman aman! Dışardan alev topu girer içeriye.

Sabah kalktığımızdan beridir aralı sıralı kusup, diğer zamanlarda uyuyor yavrucak. O'na salonda yatak yaptım. Eşim masterının en son kısmına başladı. En uzun tezinin giriş bölümünü yazıyordu dün. Şimdi hala o işi yapıyor. Ben kiş yapmak için mutfağa girdim, ne göreyim? Mutfak yerleri bulaşık makinasından gelen suyla ıslanmış. Şimdi kuruladım bekliyorum...Ablamın bir lafı vardır her gün bir sorun diye, evini falan yazarken bana demiş ki yani bir gün hakikaten evin ortasından yer kırılıp petrol falan fışkıracak diye korkuyorum, bir gün baca delinir, bir gün çatı akar falan filan...Hakikaten öyle. Sorulunca insanın aklına gelmiyor tek tek ama böyle yazdığında anlıyabiliyor insan aslında günler dolu dolu, çözülecek sorunların elenmesinden ibaret, geçip gidiyor.

Hakikaten, dün akşamdan beridir zaten ufaklığın hastalığı yorgunluk yarattı, ben ikide, dörtte ve beşte uyanıp tekrar dalmışım. Ama tabi bugün ruh gibiyim. Sabah eşim dayısının yaşlılık sebebiyle yattığı hastanede öldüğünü öğrenmiş, bana bir şey söylemedi de ufaklıkla ilgileniyorum diye suratı allak bullak olunca bir de sigortayı aramasını söylemeye odasına girdişğimde öğrendim :( Derken, monitörü bozuldu. Haddiii onu köşedeki tamirciye götürdü, eski monitörü kurdu ama bir şey yokmuş meğerse orada çalışmış. Sonra sigortanın detaylarını alıp aradı ve adamların hafta sonu tatilinde olduğunu öğrendik. Ayakkabı alma durumu bu haftaya kaldı. Bilemiyorum ufaklık o ayakkabılarla gidiyor diye hiç içim rahat değil.Şimdi salondaki koltukta uyuyor. Sabahtan beridir hiç bir şey yemedi, gayet de normal. Yarın da böyle sürerse doktora götüreceğim. Hastane çok yakın, doktorumuz belli artık :)

Geçen sene tam İngiltere'ye gitme arifesi kızıl teşhisi kondu, iyi mi?! Doktora gittiğimizde gereken antibiyotikleri aldı da bembeyaz bir suratla atlattık o dönemi de. Çocuklar aslında belki mental anlamda seyahatleri sevseler de alıştıkları mekandan çıkmayı sevmiyorlar bence. Hayatın en önemli dönemi alışkanlık aslında onlar için.

Şimdi yemeği yapmaya dönmem lazım. Bir de hastamıza yoğurt çorbası yapayım :) Bakalım bulaşık makinasının altından su geliyor mu?

Hiç yorum yok: