19 Mayıs 2007 Cumartesi

Bir Günün Özeti

Sabah kalkar kalkmaz aklımda bloğum var. İşlerimi yapıp bir an önce oturup yazmak ve paylaşmak istediğim yer.Bu blogda "ben" gerçek benim. Sürekli yazı yazdığım bir yer de mevcut, orada insanlara başka şeyler anlatıyorum ama burada benim kendi hayatım, kendi ilgi alanlarım, özleyip de dertleşemediğim insanlara ulaşabilme imkanım var. Bu, çok başka ve saf bir faaliyet aslında.

Arap Emirlikleri'ne geleli ikinci yılımızı bu Ağustos itibarıyla bitireceğiz. Bazen kendi yaşadığınız yaşamı başkasınınmış gibi algılamaya çalıştığınız olur mu bilmem. Bunu ben sık sık yapıyorum. Kendi hayatıma yukarılardan bir yerlerden bakma çalışması...İlginç bir duygu. Mesela, doğurduğunuz çocuğunuz bile sizden farklı bir hayat yaşıyor aslında. Küçücükken kendi arkadaşları, kendi çevresi ve ihtiyaçları var. Kimse kimsenin ağrısını, acısını devralıp yaşayamıyor. Hepimiz kendi bedenlerimizle deneyimleyip, dünyayı kendi gözlerimizle görüyoruz. Bunu bilinçli bir şekilde düşünmeye başladığımızda aslında ne kadar da bireysel algılamalarla sınırlı olduğumuzu da anlıyoruz.

Buranın hafta sonu Cuma ve Cumartesi. Eşim geçen haftadan çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Çalışmasa da farklı olarak yaptığımız bir şey yok. Biz Sharjah'da oturuyoruz. Yani Dubai'den 15 klm kadar uzaktayız. Bu, İstanbul trafiğinde azımsanacak bir mesafe olsa da maalesef trafik sorunu almış başını yürümüş olduğu için bir yerlere gidebilmek, park edebilmek gerçekten de boğucu olabiliyor. Özellikle, Mayıs ayı ile başlayan sıcaklarla karşılaşma dönemi ertesi. Aslına, İstanbul'a nazaran alanlara düşen insan sayısı komik derecede az. Mesela, İStanbul'da Fenerbahçe Parkına gitmeye kalkarsınız, bir bakarsınız arabayı park edecek bir damla yer yok! Dolmuşla gideyim dersiniz Bostancı'dan dolan dolmuşların hiç birinden Bağdat Caddesi'nde yer bulamazsınız. Önünüzden belki bilmemnekadar dolmuş tıka basa dolu geçtiği gibi, otobüsler daha bir istif halindedir. Hele hafta sonları...Daha beter! Bunu deneyimleyeli rahat sekiz sene oldu, geçenlerde arkadaşım aynı sorunu söyleyince hiç şaşırmadım.

Burada, Sharjah ile Dubai arasındaki trafik aynı bizim Boğaz trafiğimizi andırıyor. Cuma günleri çok önemli olduğu için dükkanların ve mega malla'ların çoğu kapalı oluyor. Dolayısıyla, Cuma günü gitme imkanı olan yerler yalnızca parklar ve sıcağa yakalanmamak adına da erken saatlerde kalkılıp organize olunmasının gerekliliği. Sabahleyin altıda kalkmak zorunda olmadığımız iki günümüz var elimizde! Bu durumda da erkenden kalkıp, binbir şeyi organize edip, trafiğe karışmak ( Cuma günleri sabah sakin ) ama dönüş daha debdebeli, offf! dedirtiyor. Bunda eşimin etkisi çok büyük. Belki benim böyle bir değişim geçirmemdeki ana neden O'dur. Kalabalığı sevmez, alışverişe düşkünlüğü yoktur, dolaşayım, gezeyim, sosyalleşeyim mantığı? Hiç!

Bunu kızarak falan söylemiyorum artık. Çünkü diyorum ya ben de aynı oldum. Biz, ev kuşuyuz! Çocuğumuz da o tempoda yetişiyor. Anne baba nasılsa, evlat da o aile hayatına alışıyor nasılsa. Buraya gelişimizin altıncı ayında benim de kendi bilgisayarım olduğundan beridir yazmak, insanlarla haberleşmek, yeni konular keşfedip eklemeler, çıkartmalar yapmak ayrıca çok büyük zevk haline geldi. O zamana kadar kendisi de yazar olan, bilgisayarıyla master yapan eşiminkini kullanıyordum ama birincisi kullandığımız dil seçeneğinin farklı olması bile eğreti sebebiydi. Her bilgisayar açıldığında Ayarlardan değişimler yapılması gerekiyor. Her bir pencereye gelen tek bir ekstra hareket bile " İmdat!" dedirttirebilir.

Lap Top'umu aldıktan sonra bu makinaların ne kadar da özel olduklarını anladım. Bazen görselliğe aşırı takıntım olduğundan ( kendime değil baktıklarım için ) cicili bicili program indirme aşamalarında eşimin engeliyle karşılaşıyordum. Şimdi? Özgürüüüüüümmmm!

En sevdiğim konulardan biri bütün ayarları kendime göre halledip, yüreğim ne istiyorsa ona göre yazıp, bu dolabın içine kaldırmak. Ben lap topuma kişisel dolabım diyorum. Anahtarı elimde. Alın şimdi evlilik yıldönümü pastalarını araştırırken değişik ikonların olduğu bir site keşfettim, kimseye sormadan indirdim ve kullanıyorum :) Hayatım boyunca vahşi olanları dışında kedilere özel hiç bir ilgim olmadı ama bu blog ismimle beraber, estetik bulduğumdan mıdır nedir, cursorümü bile koca gözleriyle bana bakıp kuyruk oynatan küçük gri bir kediciğe çevirdim. Ya bundan daha güzel bir özgürlük olabilir mi?!

O yüzden bu makinaların paylaşılması fikri, yoğun olarak kullanan ve yazan insanlar için uygun değil. Ama yazmıyorsunuzdur, bilgisayar yalnızca oyun oynamak ya da yakınlarınızla konuşmak için bir araçtır o zaman söylenecek bir şey yok. Ama benim bilgisayarım aynı HP reklamlarındaki gibi bir şey, paylaşamam! Evet, sanırım bu konuda biraz bencilliğim var, kabul ediyorum.

Bugün, sabah tır tır tır diye ses çıkartan fanı yapmak için tabureye tırmanırken hamilelik zamanlarım geldi aklıma yine. Anneyle babadan geçme öyle bir huy ki bu, bir şey görüldüğü an yapılmalıdır bizde. Kimse kimseyi bekleyemez. Kendimi hamilelik zamanlarıma koydum da, o aleti o halde görüp de takamamak...Bakalım, aramıza davet etmeye niyetlendiğimiz ama zaman zaman da bu konu hakkında oturup detaylarıyla konuştuğumuz, olsun mu olmasın mı'yı tartıştığımız yeni aile bireyi gelmeye karar verdiğinde ben nasıl bir evin kedisi olacağım? :)

Ufaklık, yıllardan beridir altılarda kalkar, biraz geç yatırsak da öyle. Bu sefer kurulmuş plak ya daha bir uykusuz ve renksiz olur. O yüzden yatış saatlerimiz hep uygun saatler oldu. Yılardır da bu konuda bir değişiklik olmadı. Erken yatıp erken kalkma alışkanlığı özellikle okul döneminde çok işimize yaradı. Düzen, anne baba olarak bizler için hep çok önemli oldu. Bu sabah da haliyle babasını benim yerime uğurlayan kızımdı. Ben hafta sonundan yararlandım :)

Burada kaldığımız ev Türkiye'de yıllarca yaşayıp da alıştığımız iki katlı evlerden. Antalya'da yaşanmışlığın getirdiği çok güzel bir imkan bu. O yüzden aşşağıya indim, yukarıya çıktım gibi eklemeler yaptığımda kimse "O ne demek yahu?!" demesin. Evet, konuyu nereye getirecektim?

Her sabah ilk kalkış aşamasında ufaklığa kendi odasını toplaması ve üstünü değiştirmesi alışkanlığını kazandırmaya çalışıyorum. Yaş altı. Oynanan oyuncakların toplanması tamamıyla oturdu. Kural, odadan çıkıldığında, hangi odada oynanıyorsa herşeyin toplanarak diğer bir faaliyete geçilmesi. Ben kendim de bu kurala uyuyorum. Yani, söyleyip de lafta bırakanlardan değilim. Bizde, ilk iş yatak odaları toplanır, ardından pencereler açılır ve havalandırılır. Ondan sonra mutfağa inilir. Akşamdan kalan birkaç şey varsa hemen halledilip, kahvaltı hazırlamaya girişilir.

İnsanlarla beraber yaşamak beni uzun vadede yoran bir şey. Eminim ki herkes için geçerli bir kural bu. Geçenlerde fark ettiğim en önemli olaylardan biri, hepimizin aynı hayvanlarda olduğu gibi kendi disiplin alanlarının olması. Bu alanlar korunur ve pek paylaşılmaya gönüllü değildir. Kurallar herkes için farklıdır, kolay kolay kimseninki kimseye uymaz. Yani benim hayat alışkanlıklarım çok iyi de seninki rezalet diye bir şey yok. Herkesin kendi hayat şartlarına uydurduğu, kendine göre oluşturduğu bir hayat düzeni var. Bu, bu kadar. Eleştirilmeye açık bir konu değil. Bu yaşımda insanların neden yalnız yaşamak istediklerini, neden gelin kaynana denilen ve hakkım kalacağım, hayır benim evim! diyenin kafa kafaya geldiğini anlayabiliyorum. Ben bu konuda çok açığım ve kendi sınırlarımın içinde, kurallarımla yaşadığım için her anıma şükreden bir yapım var.

Bu sabah da kalktığımda önce birkaç kalan bardağı yıkayıp koydum, kızıma ne yemek istediğini sorup, aklıma gelen yumurtalı ekmeği alternatif olarak önerdim. Mutfağa bir iki gün dikkat etme, hele de ufaklık yaşıyorsa evde her köşede yığılan bir takım şeyler görmek mümkün. Bizimki resim yapmaya bayılan, binbir tür resim kalemi, defteri barındıran bir çocuk. Dolayısıyla saklamaya elverişli bir yapısı olan ben tarafından dosyalanıyor. Yapılmış diyelim iki üç resim orada dosyalanmayı bekliyor, kalemler yerine konulmuş ama dolaba kaldırılmamış yine orada...

Mutfak yaşanan yerdir. O yüzden kızımın alet edevatlarının bir kısmı, kesme, biçme, boyama gibi... hep mutfaktadır. Pratikten O'na bir dolap ayarladım. O dolabın bile zaman zaman elden geçmesi gerekir. Hani toptn alırız haftalık ( yani biz öyle yaparız ) Gelip gelip dolaba koyarız alınanları, oysaki bazı şeyler arkada saklıdır, görmeyiz ve hep mükerrer alışveriş yapmaya başlarız. Bunun gibi...

Evet, Mutfağı toparladım, yumurtalı ekmekleri yaparken fan'ın ses yaptığını fark edip, mutfak tezgahına tırmanarak iki yumrukla çıkan yerleri yerine yerleştirdim. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra çıkanları ayarladım. O sırada, aklımdan da neleri yazacağım konusunda heyecan duyduğum birkaç fikir geçmekteydi. Dediğim gibi bunlardan bir tanesi yazmak, diğeri de yeni kek tarifi deneyeceğim için bakacağım siteler, tarifler...

Yazmak için bilgisayarımı açtığımda mail grubundan gelmiş olan yazılarla karşılaştım. Kendimi tutayım diyorum, yazmayayım, kimse kimseyi değiştiremez... ama olmuyor. Kısaca yine yazdım. Sonrasında 10. yıldönümüz için gereken kekin içi dışı için araştırmaya başladım. Yemeğimin olduğu zamanları çok seviyorum.

Hafta sonu için kıymalı kabak yemeği yapmıştım. Ben kıymayı ayrı sosuyla kavuruyorum. İlk önce kıymayı zeytinyağına atarak başlıyorum kavurmaya, ardından soğanlar, yeşil biberler ve piştikten sonra da burada satılan ve hiç bir yan etkisi olmayan ( glutensiz ) sebzeli çeşni ( No added MSG diye geçiyor ve mrkası da INAPAARMAN'S KITCHEN ) ardından da ince doğranmış yeşillikleri katıyorum. Kabakları her zamanki gibi buharda pişiriyorum. Bu alışkanlığı ufaklık bebekken aldığım aparatla edindim. Sebzenin bütün vitaminleri ve yararlıları içinde kalıyor böylelikle. Oval ısıya dayanıklı kaba önce pişmiş kabakları yayıyorum. Sonra kıyma sosu ve biraz da su ekleyip fırına. ..A! bir de bu seferkine beyaz peynir de koydum kabakların aralarına. Çok güzel oldu. Yeşillik olarak tere otu ve maydanoz...

Ufaklığa Domates Çorbası...En sevdiği yemeklerden biri. Yoğurt çorbası, kırmızı mercimek ve içinde harf şehriyelerin olduğu omates çorbası, bayılıyor! Pazar günü haftalık alışverişe çıktığımda domatesin fiyatının çok düşük olduğu bölüme seyirttim. Kahvaltılık değil, yumuşak ve olmuş domateslerden ucuz da olduğu için bir güzel aldım. Benim el blender'ım var ve o kadar memnunum ki anlatamam. Önce tereyağını koyuyorum, ardından domatesleri bütün şekilde kabukları soyulmuş tencereye ilave ediyorum. Ardından hemen el blender'ı ile makinadan geçirip pişirdikten sonra, harf şeklindeki şehriyeleri ekledim.

Burada Chinese noodles denilen yassı uzun makarna var. Satışı yalnızca karton kutuyla olduğu için onu tercih ediyorum. Çevre konuları biz alışveriş yapan kadınlar için çok önemli, unutmuyorum. Perşembe gecesi ( hafta sonuna giriş ) Meksika usülü dürüm yapmıştım. Onu da yazarım. Yalnız, bu malzemelerin bazılarının Türkiye'de bulunmadığının bilincindeyim. Olsun, yemek yapmakta yaratıcılık devam ettiği sürece eksiklerin yerine başka malzemeler ikame edilebilir.

Son olarak da sabahleyin yaptığım değişik yumurtalı ekmeğin tarifini vereyim;

MOZERELLA PEYNİRLİ YUMURTALI EKMEK

Çok kolay, burada mozerella peyniri ucuza satılan bir peynir. Dil peynirini denemedim, akıp gidebilir ama mozerella akmadı. Eridi tabi ki ama hepsi dışarıya çıkmadı. Bu tarif editörlüğünü Gina Steer'in yaptığı Party & appertizers kitabından. Dilimlenmiş ekmeklerden alıyoruz. Bunların arasına mozerella peynirini koyup çırpılmış yumurtaya bulayarak derin yağda kızartıyoruz.

Evet, bugünlük bu kadar! Yarın, bizim hafta başı. Artık Türkiye'ye gelirken en uygun getirilebileceklerin bakılma aşamasındayız. Bu da öyle kolay değil, geleceğimiz uçak firması diğerlerine göre çok daha ucuz olduğundan taşıyabileceğimiz eşya çok sınırlı :( Yavaş yavaş neler alabilirim ile ilgilenirim. Çoğu gitti azı kaldı. Görüşmek dileğiyle...

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.