8 Mayıs 2019 Çarşamba

Düşünceler bilmemkaç

-->
Daha üst seviyelerden bakıldığında sen nasıl bir arı kovanına veya karınca kolonisine bakıyorsan, nasıl bir uçağın yolcusu olduğunda ve yüksekten aşağıya baktığında yeryüzündeki her şey minnacık ve görünmez hale geliyorsa, insanların yarattığı kalabalıklar da aynı eşitlikte bir yerdedir.

İnsan kendi kendini gereğinden fazla önemseme yanılgısındadır. Sen, hem HER ŞEY ama aynı zamanda da HİÇBİR ŞEYsin.

Bunu anlamak için “Evreni anlamak için kendi içine bak” denmesi de “Okyanusta bir zerreyim.” De birdir.

Hem bir bütünün parçası, hem de kendini önemsemeyen bir hiçlik olabilmek zordur. Bunu başarabilmek demek insanın kendi egosunu sıfırlayabilmesi anlamına gelir. Karşısındaki insanlara Ben’le başlamayan cümleler kurabilmek, çevresindeki her şeyi Ben bazlı algılamamak anlamına gelir.

Bütün bu doğruları okuyarak bir yere varmak mümkün müdür?

Eğer okumak algında ciddi değişiklik yaratabiliyor ve seni düşünmeye sevkediyorsa doğrudur. Ancak aksi taktirde duygularını okuyarak değiştirmen mümkün değildir.

İnsan geliştikçe BENden kopar. Bir bebeği düşün, hayat O’nun için kendi BEN’i ve dışardakilerden oluşur. Herşey ve herşey o BEN’den sentezlenir ve süzülür. Organizma karmaşıklaştıkça düşünce ve algılamalar da o oranda birbirine karışır. Ne, nerede başlıyor ve nerede biter sorusu yanıtlanamaz boyutlara varır ve sonsuzlaşır. BEN’in varlığının yalnızca kendi yakın çevresini etkilediği ama tüm bu yakın çevrelerin suya atılmış bir taşın çevresine yaydığı dalgalar gibi büyüyerek birbirinin içine geçtiği anlaşılır.

Şu an yaşadığımız dönemde internet denilen insan yapımı ama aynı zamanda belki de Evren’in bir yansıması olan oluşum dünya üzerindeki bütün dataların biriktiği bir ortama dönüşmüştür. Tıpkı bir ana koldan gelen ama farklı sonsuzluklara ve olasılıklara bölünmüş olan Ruh’un tecrübe (data) toplaması ve kendini bu anlamda geliştirmesi gibi…

Her varlık kendini geliştirir, büyür, daha karmaşıklaşır ve sonunda kendini yokeder. Ama her yokediş başka bir başlangıcı yaratır. Bu anlamda her varoluşun tepedeki noktaya çıkması ile inişe geçmesi aşaması başlamış demektir.

Evrim denilen şey yalnızca organizmada görülmez, herşeyin ana kuralı ileriye, daima daha komplike bir sisteme, yapıya ulaşmaktır.

Evrendeki herşey kendisinden ve kendisinin diğer yansımasından oluşur. Yani madde varsa, bunun karşılığında anti madde vardır. Artı varsa, karşısında eksi vardır, iyi varsa kötü, güzel varsa, çirkin illa ki vardır.

Eğer dünya pür iyilik ve güzellikle dolu bir yer olsaydı ismi Dünya değil Cennet olurdu. Cennet ise bir sonuçtur, bir seçimdir ve gelişimin altında birbirini iten ve çeken, daima dengeye gelmek için çekişen kuvvetler vardır. Seçimler vardır, uygulamalar vardır, anlamalar, anlatmalar vardır. Kısacası dünya dinamik bir alandır. Oysaki cennet de cehennem de kendine göre oldukça sıkıcı ortamlar olabilir. Dinginlik Ruh’a belli bir süre es verme süresidir. Enerji her zaman uzar, kısalır, renk ve ses değiştirir ama illa ki değişimden yanadır.

Durağanlık Ruh’un yapısına uyan bir durum değildir.

Dünya gözüyle ve duyuları ile tecrübe edilmiş olan şeyler dünya dışındaki bir ortamdan gelen bilgileri nasıl işleyebilir? İşleyemez. Bilemediğin bir şeyi nasıl anlatırsın?

Algıların bir kompartıman gibidir, trenin farklı vagonları gibi…Her farklı vagon bir kişilik ise sen o kişiliğin hayat tecrübesini depolarsın ama aslında sen bir trensin, vagon değilsin. 

Hangi vagonda isen o vagonu betimler, hisseder ve anlatabilirsin ama bu vagonların hepsinin bir araya gelip de trenin kendisini oluşturduğunu değiştirmez.

Hiç yorum yok: