1 Ocak 2019 Salı

Söke Söke Alamazsın

Çoğu zaman hayat göründüğünden çok daha az karmaşıktır, basit ve yalın bir formül gibi aslında…

Karışıklık duygusu beynimizin yapılan hareketleri anlamlandıramamasından kaynaklıdır.

Beyin, her zaman sebep ve sonuç ilişkisine odaklı çalıştığından dolayıdır ki hareketleri anlamlandırmak için ZAMAN gerekir.

Zaman, insanın yaşam içerisinde aldığı bir yol gibidir. Zaman yaşlanmayı, yaşlanmak, tecrübe edinmeyi, tecrübeler, insana olayların karşısında olgunlaşmayı ve olgun düşünceyi öğretir.

Birbirimizden durup, düşünmek üzerine farklılaşırız. Aslında hayatımız yaşanılanlara değil, o yaşanılanlara ve yaşatılanlara yüklediğimiz anlamlara bağlı olarak şekillenir.

Hayatımızı bir tablo olarak tarif edecek olursak, o resimde anlatılmak istenenin esası yine, o resmi yapan sanatçının içinde saklıdır.

O yüzden, yapılmak ve anlatılmak istenilen ve onlardan çıkarılacak oluşumun evrelerinden sonraki noktalar, insanların algılama farklılıklarına göre değişir.

Kaynaktan, çok iyi niyetlerle yola çıkmış bir düşünce, aynı yolun sonunda farklı sapaklarda sonlanabilir. O insanın DUYGULARI, eğitim düzeyi, kişiliği…Kısacası, o insanı kendisi yapan ve diğerlerinden ayıran özellikleridir bunu farklılaştıran.

Benim kendi yaşamımda, geldiğim şu noktada, vardığım sonuçlar şunlardır;

Bazı durumlarda sen ne yaparsan yap, karşındaki insan kafasını ve yüreğini sana kapatmışsa, geriye üzerinde düşünüp, üzünülecek bir konu kalmamıştır.

Hayatta herkes kendi menfaatleri doğrultusunda planlar yapar. Bu planlar yetişkin yaşlarda düşünülür, çocukken geldiğin ailede değil.  Planı yapan her zaman yetişkindir, uygulaması ve sonucu daima çocukları etkiler.

İnsanın sosyal primatlardan farkı biyolojik olarak her organizmaya verilmiş olandan farklı davranabilmek, hak, hukuk, adalet gibi kavramları yaşamına serpiştirebilme yeteneğidir. Yoksa, fiziksel her türlü istek o an, nerede olursa olsun karşılanırdı. Dolayısıyla, aklına gelen ve sapkın olan, başkasının hakkına ve hukuğuna aykırı olan düşünceler daha eyleme dökülmeden ne kadar ötelenebiliyorsa, o kadar insansın demektir. Yoksa hayat yalnızca etki ve tepkiden ibaret bir devinimdir.

Zorla asla sevgi olmaz! Bu, aşk hayatında da, aile hayatında da geçerli bir kuraldır. Bazen, sevgisizliğin sebepleri insanın kendisinin dahi canını acıtacak kadar yanlıştır, kendine itiraf bile edemezsin ama değiştirilemez.

Oysaki, sevdiğin varlık öyle midir?

O’nu gelecek tüm olası kötülüklerden korur, gözetir, zaman verir, ilgi gösterirsin.

Sevdiğin varlığın şimdisini ve geleceğini düşünür, başına gelebilecek durumlardan elinden geldiğince uzak tutmaya çalışırsın.

Sevdiğin insanın varlığından rahatsız olmaz, O’nu fazlalık olarak algılamaz, gittiği yerlerde merak eder, özler ve ararsın.

Sevgi, daima dünyaya gelinen ortamda büyükten çocuğa doğru akar.

İşin başında kanalları tıkanmış bir sevginin sonucunu sorgulayan dünün çocuğuna artık çocuk muammelesi yapamazsın.

Sevdiğin insana “Beni neden incittin?” diye sorduğu zaman “Sevgisiz” “Nankör” “Şımarık” gibi yakıştırmalar yapmaz, tersine durup düşünür, kendindeki hataları sorgularsın.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünü hatırlar ve karşına gelen ve sana bir şey anlatmaya çalışan küçüğünü susturmaya, bastırmaya çalışmazsın.

Sevgi söke söke alınmaz, bir de bunu unutma dünün çocuğu. Verilmeyen ve gösterilmeyen sevgiyi kopara, çeke, ite, kaka alamazsın.

Ve son olarak da;


Yaşamın boyunca saygı göstermediğin birinden her kim olursa olsun saygı bekleyemezsin. Çünkü o beklemek değil, dilenmek olur.

Hiç yorum yok: