20 Haziran 2010 Pazar

Atışa Tepişe Yaşamak...

Hayatımda ilk defa online da üç kişi gördüm içim bir hoş oldu :) Aynı anda sayfa sayımı okuyan ve online sayısını gösteren widget'ıma da baktım, ahanda onda hala bir kişiiiiii!!! Demek ki ben yıllarca ona kanmışım vay ahlaksız kahpe felek dedim kendi kendime, ne kadar üzüldüğümü hatırladım ve bugün için yazılacaklara geçtim.

Efendim, önce haberler... Yarın itibarıyla resmi anlamda evlenmemizin üzerinden 13 yıl geçmiş oluyor ve nerdeeee benim o eski hamarat, pasta üzerine kadın erkek yaptığım günler? Yapıp yapacağımız ancak gece bir saatliğine, yakında bir pub'a kaçmak olabilir, ötesi imkansız.

Olsun! Hiç yoktan iyidir. Bana part time gelen yardımcımı çok seviyorum, O da Zo'yu :)) Büyük gayetten cool, artık büyüdü, ikisi de pek birbirlerine yaklaşmıyorlar, sebep de dil sorunu. Soraj'la beraber bir çocuk bakıyoruz bir ev temizliyoruz, O Zo'yu oynatırken ben yemek yapıyorum, tuvaletleri falan temizliyorum, ben alıyorum kızı o halıları siliyor falan. Böyle bir iş tanımından azami derecede mutluyum, bence O'da öyle. Hiçbir insanın götünü devirdiği yerden emirler yağdırmasından hoşlandığını düşünmüyorum. Yukardan alta bir emir komuta zincirindense bir işbirliği havası hepimize iyi geldi ne diyeyim :)

Dün gece Zozo hanım her saat başı kalkarak kafalarımızı tavana vurdurdu, onun da hemen nedenini açıklayayım. Ablanın okuldan sonsuz sayıda eve taşıdığı, ilk baharın o çorba havasını ortama getirmesiyle birlikte başlayan klimalı hava soluma çalışmaları...Bunun sonucunda neredeyse bir şekilde her hafta sonuna denk gelen boğaz ağrısı, bitmeyen bir burun akıntısı üçgeni...Ha! Bu geçtiğimiz hafta sonu kuru bir öksürük olaya eşlik etmekteydi. Bir de şimdi İngiltere'ye gidilecek ya oraya gitmeden önce illa bir olunur kızıl, kızamık, ishal, kabızlık...artık akla ne gelirse! Aldı mı beni yine bir sinir...

Zar gittiğim yerde tam bir otorite çatışması yaşanıyor. Kimseyi dinlemeyi sevmeyen aslan burcu kadınına; " Bir de ben bakayım, hımmmm bu doğallll herkesde olurrr" gibi yorumlar yapılmaktan ziyade alınan kararlara sürekli müdahale edilip koca arada pin pon topu kıvamında bırakılıyor. Allah'ım sen beni koru!!! Bu bende korkunç öfke patlamaları yaratıyor doğruya doğru. Bir de o organize olurken yapılması gerekenleri sayan ban'a " Don't worry Evin Kedissiiii, be happpyyyy!" denilmiyor mu?! Al at kafasına bir şey.

Neyse, devam edeyim sabahda kalmıştık...En son kalkıldığında saat sabahın dört buçuğuydu ve ben kendimi artık yataktan doğrulma pozisyonuna çekmeyedurayım koca gitti ve çocukların odasının olduğu derinlikte kayboldu. Haşır huşur sesler, ulan sabahın dört buçuğunda da mıçılır mı e be kardeşim, yapmışşşş, ne yapsın adam?!

Değiştirme falan derken Zozo ile sabah ezanı arası gidilip gelinmiş ve sabah O'nu işe uğurlama çalışmaları yaparken 1 numara çıkageldi. " Annneee ben kaşınıyorum!" Haydaaaa! Bu arada ufaklık zıpkın misali odadaki çekmeceleri açıp içinde ne var ne yoksa çıkartma ve kahkahalar atma modundaydı yani o cephede asayiş berkemal.

Bir baktım ki ciğer olmuş bizim kız! Son ciğerlik halinde yine İngiltere'ye gidilme öncesi bu sefer çok yüksek ateş de vardı ve kızıl hastalığına yakalanıldı. E bebek uyumamış mı bir gece önce doğru düzgün, Chloe der mi ben kaşınıyorummmm dedim yedik ayvayı, yine bir tatil seyahat planı yine yeni ve yeniden...Yani anlaşılıyor mu bilmiyorum ama iki çocuk arasında yaşanan dakikalık ebeveyn psikolojisi bu; hadi yırttık, aaa mıçtık arasında sarkaç misali gelip gidiyor insan.

Bir numarayı evde tuttum, gözlemleyeceğim ama yarı baygın bir haldeyim, iki numara sabah kahvaltısını yapmasının ardından nakavt oldu zaten, hadi ben de O'nunla bir uykuya...Kalkış...Allah'tan evde yemek vardı, hatta ev ekmeğim bile hazırdı, arkadaş aramış kahvaltıya gelsen...Ben aradım bu sefer O uykuya gitmiş oğluyla yazık...

Chloe iyileşir gibi oldu, Fenistil kremin ve şurubun tarihleri Allah'lık olmuş atıldı, babaya gelirken alması için sipariş verildi, o sırada bir şekilde tuzluk elimden düşüp kırıldı, arkasından Zo hanımın elinden kurtarayım derken bizim karı koca resmimizin olduğu çerçevelik...Aman akşama doğru alınan Fenistil şurupla iyileşilir derken daha bir kötüye gitti, babayla kızı yolladım hastaneye...

Bunu neden mi yaptım? Birincisi evde küçük bir bebek var ve bunun mikrobik mi ne üdüğü belirsiz bir şey mi olduğunu anlamalıydım. Yarına kadar çocukcağız böyle kaşıntılı kaşıntılı yatmamalı dedim. Eğer kızıl bir şekilde tekrarladıysa ki kuru öksürük ve boğaz ağrısı bana onu düşündürdü, o zaman gerekli antibiyotik verilir, yarın da ne yapacağımız anlaşılır.

Babanın yorgunluktan haliyle yüzü düştü, dört buçukta başlamış bir gün...Ama yine de beş dakikalık doğum yaptığımız hastaneye gittiler beraber. Orası evimiz gibi sanki, butik hastane diyorum ben. Allerjik reaksiyon denmiş, yine bir oh! En azından mikrobik değil ve bir de minik bebeğin ve dolayısıyla bizlerin uykusunun içine edilmeyecek...

Kafamda binbir tilki oynuyor yine. Doğum kontrol iğnesi öküzce yan etkilerini sürdürmeye devam ediyor. Daha gazlıyım bir kere ki normalde hayatta olmayan bir şey. Sabah yine gaz sancısı vardı. Saçlar çatal çatal tiftik gibi :( Sinir boğazımdan yukarı tırmanışlarda, eller tutmuyor, kelimeler kaçışlarda, isimler zaten çoktan sırra kadem basmış vaziyette. Gitmeden taze taze saç yaptırayım demiştim, umarım boya tutar bu gidişle çünkü adet dönemi öncesi saça da gidilmez :( Ah kafama sıçim! Nerden çıkarttım tam tatil zamanı bu salak deneme yanılma oyununu ya?!

Her zamanki gibi bu dönemlere gelen ruhi bunalım halleri de yapılan, söylenen her türlü hareketin binbir kere evrilip çevrilmesi ile sonlanıyor. Bu durum çocuklarımı pek tabi ki olumsuz etkiliyor çünkü ruhumu, beynimi onlara vermemi imkansızlaştırıyor. Neymiş efendim? Yaşlı, bokum suratlı, bizleri sürekli kıran osuruktan insanların torunlarını görmeye ihtiyaçları varmış safsatası bende şu soruyu yaratıyor. Neden hep kötüler, iyilerin; " Ya boşver şimdi şu ölümlü dünyada kalp kırmaya değer mi?" leriyle besleniyorlar? (Aman, lütfen haminnemin siz de yaşlanacaksınız gün gelecek ama... tarzı yorumları yapılmasın çünkü burada üzerine basmak istediğim konu tatlı tatlı yaşlanmak, lafını sözünü bilmek, sevgi dolu olmak değil, başka bir şey)

Artık ciddi ciddi sorduğum soru bu. Dikkat edin bakın hep bu böyledir. Karşıdan öküzlükler gelir bir üç beş, aradan zaman geçer o hareket iyi tarafından unutulur, kırmayalım üzmeyelim denir ve aynı nakarat...

İnsanların yaşlılıkları, sorunları vb... her türlü bahaneleri arkasına sığınmalarından ve yontulmamışlıklarını haklı göstermelerinden çok sıkıldım. Cidden öyle...

Peki bunu belli ediyor muyum? Evet, kendimce yollarla... Eskisi gibi içten, mutlu, arkadaş canlısı, durmadan yazan eden halimi değiştirip, buz gibi, konuşmayan, tepki vermeyen halime bürünüyorum. Bunu yapmış olmak ya da zorlamak anlamında değil kendiliğinden o sıcacık duyguların yerine bunlar yerleştiği için yapıyorum. Ha tabi kim takıyor, umursuyor ya da farkına varıyor orası ayrı. Zaten onun da hesabını yapamıyorum, yalnızca ben yaşım ilerledikçe ciddi dönüşümler değişimler geçiriyorum.

Ve işte yeniden böyle duygularla yapılan hazırlıklar, hayatımın bu noktasını yüzde yüz kontrol edememekten doğan isyanlarla geçiriyorum zamanımı. Allah'tan kalınacak iki haftanın bir haftası Stonehange'in olduğu Glustonbury civarlarında bir countryside evde geçirilecek, yine kocam ve kızlarımla birlikte zaman zaman atışarak, zaman zaman sevişerek :) Ama işte aile demek bu demek! Olması gereken neyse sürekli kasmak değil dolu dizgin atışa sevişe tepişe yaşamak...

Kadehimi bu 13 yıla ve getirdiği iki güzel kız yavrusuna kaldırıyorum, hala onların benden çıktığına inanamayarak, şerefe!

3 yorum:

Yesim dedi ki...

Serefe!
Mutlu yillara, hep birlikte kizlarinizla. Gerisini de s.ttiret gitsin.

Fifi Croissant dedi ki...

Nice yildonumlerine diyelim, digeri de hormondur, gecer, gecmis olsun ;)

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

bu hastalıklar 13 rakamının uğursuzluğundan olmasın :)
nice senelere, geçmişler olsunlar, sevgiler