20 Mart 2010 Cumartesi

Spunch Bob'dan Einstein Çıkar mı?

Ben kendimi bildim bileli yazarım, ta ufaklığımdan beridir hep günlüklerim oldu, ilk okulda başladım evdeki şenlikleri, kendi duygularımı yazmaya...Ama bir o kadar da çevremden haberdar oldum. İlgilendiğim, araştırdığım, üzerine kitaplar devirdiğim bir sürü konu oldu.

Babamın solcu olmasından dolayı hep Uğur Mumcu'lar, Cumhuriyet gazetesi, ülkenin gidişatı, annemin medyumluk yanından dolayı ölüm, ölümden sonra hayat, parapsikoloji...

Bağdat Caddesi'nde doğup büyüdüm, orta okul sona kadar ama kendimi hiç o lükse ait hissedemedim, hep eğreti oldum, bir yerde bir şeylerin yanlış ve adaletsiz olduğunu düşündüm. Hala da aynı hissediyorum, paramı harcarken gidip şımarıklığın dibine asla vurmam, evrene karşı sorumluluktur bu. Çocuklarımın geleceğidir, kendi yaşlılığımdır...

Şimdi de sosyal yanım hep baki, çevrecilik, gücümüzün yettiği ama bizlere dava açamayacak olan çocuklarımızın, ev hayvanlarımızın, doğanın, vahşi hayvanların haklarını hep savundum. Yalnızca bir konuya kapılıp diğerlerini görmezden gelemedim ve gelmem. Bunun bir bütün olduğunu düşünüyorum. Yani yalnızca kadınların, hayvanların (ona da dikkat edin birisi köpek takmıştır kafasına, diğeri kedi ama aynı bok şartları paylaşan iguanalar, şempanzeler falan da var onların hakkını kimse savunmaz ) çocukların haklarıııı diye bağırıp da mesela çocuk sevmeyen kadınların savaşta ölen, tecavüze uğrayan çocukları görmezden gelmesi...Rezalet bana göre. Bir insan ki ne zaman savunmasız olanın hakkını savunmak ister, ne zamanki olana üzülür onun üzerinde kafa yorar, vicdanı sızlar benim için o zaman insanlık bakidir.

Profesyonel anlamda yazmaya başlayalı bir sekiz sene olmuştur, yazdıklarımın yayınlanması kastım, gazeteci değilim ama bu konuda da bir sürü gözlem edindim.

İnsanlar çeşit çeşit, tamam derde kavgaya karışmamak, kendi içinde yaşayıp gitmek bir hayat tercihi olabilir ama bir de gözlemlediğim başka bir şey var ki ben ona "Bebeklik sendromu" demek isterim, dünyayı hep kendi çevresinde dönenle sınırlı olarak algılamak...Bu bir insana yakışmayacak bir davranış bana göre. Son derece bencil ve boş...Öyle insanlar beni kesinlikle çekmiyor, ağzını açtığında bahsedeceği hiç bir konunun olmaması, kendini geliştirecek hiçbir şeyinin bulunmaması o kadar itici ki!

İş geldi mi dışarıya hava atmaya " Televizyonda çok magazin var!" deniliyor ama tüketilen o, ha bir de futbolla sınırlı spor...Çoğunluğu kastediyorum, işine gidip gelen, eve geldiğinde pijama terlik televizyon olan, okuduğu hiçbir şeyi süzgeçten geçiremeyen ve hatta duygusuzluğundan geçirmeyen, dom dom bir sürü insan...

Şimdi küçücük Facebook ve blog dünyasında bile fark ettiğim o. Seks, şiddet, kim kimi düzmüş türü yazılar ve haberler çok ilgi çekiyor, ha bir de din, milliyetçilik ve bayrak...ama onun dışında biraz beyin fırtınası, biraz değişik konular geldi mi ortaya arıza sinyali veren beyinler topluluğu...

Hep yazıyorum her zaman da yazacağım, kocamla tanıştığımdan beridir yabancılarla paylaştığım tecrübeler 15 yılı buldu. Bir araştırma yapmaya gelindiğinde maalesef gelen objektif İngilizce sonuçlar Türkçeyi sekize katlayacak derecede fazla. Bir konu üzerinde, özellikle bu çevrecilik, insan ve hayvan hakları olduğunda insanların ses vermesi olasılığı çok yüksek. Herkes yazıyor, farkındalık, yorum yapmak çok olağan. Bizler ise sanki bir uçurumdan aşağı bir şey yollar gibi yazıyoruz, cevap boşluk...

Neden mi? Kitap okumak kültürün bir parçası haline getirilmemiş bizde. Herşey ailede başlıyor ve örnek olacak anne baba ne yapıyor? Ağzılarında bir ciklet gibi çiğnedikleri " Bizim kız/oğlan hiç kitap okumuyor, nefret ediyor kitap okumaktan." E sen okuyor musun? Yooooo! " Bizimki meğerse fosur fosur sigara içiyormuş, bizden gizli halbuki hiç istemiyorum." E sen çiyor musun? " İçiyoruz tabi ama olsun o içmesin, kötü bir alışkanlık."

Olmaz kardeşim olmazzzz, sen yapmadıkça çocuğun da senin belki bir gömlek ilerine gidebilir, o da içinde varsa, yoksa unut! Sen Spunch Bob'san senden Einstein çıkmaz. Sanki bir zincirin halkaları misali, eğitimli olmak da eğitimsizlik de bir hastalık gibi bulaşıcıdır. Sen varlığınla O'na örnek olacaksın, örnek bir çocuk yetiştirmek için kendini baştan sona değiştireceksin.

E peki sizce bu mümkün mü?

8 yorum:

Esra dedi ki...

cok haklisin... diger yandan sadece kitap okumak da yeterli degil bence... ne okudugu da onemli insanin. Pembe dizi okuyandan tarihi kitap okuyan da cikmaz...

ama diger yandan zincirlerini kiran kisiler de gordum hayatta. Yok degil yani... Biraz da insanin icinde mi bitiyor acaba?

evinkedisi dedi ki...

Sevgili Esra;

İnsanın içinde bitmesi de var tabi ki, ben de aynen ilk okul bitirmiş ama üniversite öğrencini cebinden çıkartacak insanlar tanıdım, önünde insanın önünü ilikleyesi, elini öpesi gelir ammavelakin genel resim öyle değil. Bunlar istisna ve kiadeyi bozmuyorlar ne yazık ki bozamıyorlar işte! Zaten aslında okul bitirmek de bir şey ifade etmiyor Türkiye'de çünkü verilen yaşam felsfesi değil, iş bilgisi, nasıl daha iyi, vicdanlı birisi oluruzu da yok. Ben o yüzden hep diyorum çocuklarımız genç kız veya erkek olduklarında yabancı dilleri buna imkan veriyorsa kesin sosyal sorumluluk ve gönüllülük esasına dayalı yerlere gidip çalışmalılar. Hastalık derecesinde yapışıklık çok itici.

Bu arada, şimdi matematik ile ilgili yazdıpın yazı geldi aklıma, ne severek okumuştum...Onu hatırladım ve kendini yazıp hatırlattığın için teşekkür ederim. Sevgilerle :)

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

Ebeveyn olmak, kendini törpülemek ve yenidin inşa etmek ve kötü alışkanlıklarından kurtulmak için bulunmaz bir fırsat.
Becerebilene tabii
En çok güldüğüm kendisi obez annelerin çocuğunu şişman diye diyetisyene götürmeleri. Kadın evde sürekli kızartma, dışarda hep fast food yediriyor, sonra "ay benimki çok yiyor kardiş" diye dert yanıyorsa gülerim arkadaş....

Esra dedi ki...

:-) ben hep takipteyim... cok fazla yorum yazmiyorum artik sadece...

soylediklerinde cok haklisin. Nedense hayat artik fazlasiyla kisisellesti buyuk sehirlerde. Cocuklarimiz dogadan, dogalliktan, sosyal paylasimdan ve gercek arkadasliktan uzak buyumeye basladi. Boyle buyuyen cocuklarda yarinlara ne yazik ki umutla bakamayan yetiskinler halinde tum toplumu doldurdu...

Yapilmasi gereken cok sey var ama insanlarin gozleri kor iken daha dogrusu "koreltilmis iken" bunlari yapmak cok da zor...

sevgilerimi gonderiyorum
Esra

miso dedi ki...

Evin kedisi,
Ne güzel yazmışsın. Gülen yüz çizicem şimdi; ama bil ki buruk buruk gülüyor :)

İyi bir şeyler var, iyi insanlar var ama evrenin genel döngüsünden çok azımız haberdarız. Bu beni çok acıtıyor :(

marruu

evinkedisi dedi ki...

Yapılacak şeylerden biri bence böyle yazmak ve düşünceleri paylaşmak, insanlara dünyayı farklı gözlerle bakmalarını sağlamak ya da kafalarda ufacık da olsa bir soru işareti yaratabilmek...Dolayısıyla ben blogger olmaktan inan çok büyük bir gurur duyuyorum. Teşekkürler Esra :)

Hülya;

Valla ebeveyn olmak hayatın boyunca biri seni gözetliyor halinin hiç bitmemesi gibi bir şey yahu. Tam bir işkence de olabilir aslında bakarsan ve kendini törpülemek, değiştirmek...Çok zor hatta belki imkansız geliyor bana. Verdiğin örneği de beğendim ama bu bence yalnızca yemek konusunda değil her konuda olabiliyor. Yani kendisine benzeyen çocuğundan şikayet etme modu...

Miso'm maruuu'm;

Çok özlüyorum biliyor musun, yazmaya ara verince okumak da o hale geliyor ve sanki kopuluyor. İyi ki gelmişsin, içinin acıması duygusu var ya o duygu, işte o anlatmak istediğim benim. Dünyayı koskoca bir sınıf varsaysak ve öğretmenin derslerini emeklerini bok ettiklerine bağırdıklarını, biz yine üstümüze alınır yerin altına girer kıpkırmızı oluruz değil mi? Yine aynı hesap işte, dünyanın içine sıçanlar, kendilerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyenler ve bundan dolayı acı çeken bizler. Kucakladım :)

balanne melike dedi ki...

Ben senin kadar iyi anlatamamışım:(( Keşke önce seni okusaymışım...

evinkedisi dedi ki...

Melike;

Getirdiğin simitler geçen hafta bitti, ağlayaraktan...

Okusaydın kendin gibi yazmazdın, orjinalliği bozulurdu, iyi ki okumamışsın, sen daha yumuşak bir şekilde anlatmışsın benim gibi cadalozluk yapmadan :)

İkimizin aynı anda aynı konuya değinmesi ilginç...Öpüyorum.