O ha di mi? Acayip uzun bir başlık oldu :)
Şimdi kendi kendime kıçım beş metre arkadan, göbeğim on metre önümden giderken ve son kalan Nutella'nın kaşık kaşık dibini boylarken şişmiş ayaklarıma, kısalmış bacaklarıma baktım.
Ayaklarım dün inikti halbuki, demek ki sürekli donuts gibi dolaşmıyor insan bu durumda. Diyorum ya, hamileliğin bu aşamalarını ikinci bebek olmasına rağmen ilk defa yaşıyorum, ben şişince hiç inmiyor sanıyordum, öyle olmadı benimki, iki gün şişik, üç gün inik falan yaşayabiliyorum.
Benim adam yatak odasına doğru seyirtince arkadan hala çene çaldığımız için bebeğin parmağı mı, burnumu artık herneyiyse bacak arama bir yerlere girip kanırtınca ayyy! dedim kaldım. Gerçekten de kendi günlük hayatımı başka bir kadının yaşamı şeklinde algılıyorum desem yalan olmaz. Yemin ediyorum ben ben değilim, aynı ruhla başka bir bedenin içindeyim şu an.
Mesela, bugün babası, yatmadan önce ben okurken hatta konuşurken bile soluk soluğa kalabildiğim için, kızına Spy Dog Lara kitabını okurken göbeğimi kaldırdım da baba kız ağızlarını yerden zor toparladım. " Amanıııınnnn! Ne olmuş yahu o göbek?!" dedi kocam, kızım " Kasaba dönmüşsün anne." diye ekledi. Kasaba dönmek de ne demek oluyor anlayamadım ama...Neyse, battı balık yan gider zaten.
Öğleden sonra ise benim apartmanda beraber büyüdüğüm çocukluk arkadaşım vardır O'nunla telefonda konuştuk. Geçen sene ikinciyi doğurdu, O'nunki erkek oldu ama biz konuşurken arka fondan Berk'in sesleri geldikçe zamanın nasıl da akıp gittiğini düşündüm. İnanılmaz gerçekten, hamileliğini yazıyordu daha geçen sene, ben de " Sabret bugünler de geçecek, bak ben hala yapayım mı yapmayayım mı polemiklerindeyim sen bu dönemleri atlatmış olacaksın ben hamile kalırsam." diyordum, a ha aynen öyle oldu işte. Bu, benim gibi duş alırken bile kusan arkadaşım oluyor :)) Orta okul sona kadar beraber gidip geldik okula. Ne günlerimiz geçmişti beraber, şimdi bakıyorum da konuştuğumuz konular çocukların alacağı eğitim, bebek halleri, hamilelik, doğum, geleceğimizde nasıl planlar yapıyoruz gibi gayetten kadınsı şeyler...Hey gidi günler hey!!!!
Bu hafta çıktığımda, bir tane emzirme kalkanı aldım. Burada ne hikmetse tek tek satıyor salaklar ama olsun zaten bir kullanmada iki göğüse uygulanabilir sanıyorum, bir ihtimal kullanılır diye öyle yedeklemedim, eğer ki gerek kalırsa o zaman. Biberonların kuruduğu plastikten bir aksamat vardır. Geçen seferkinde onu çok gerekli bulmuştum, mutfakta orada burada kurutayım derken çok dağınık bir görüntü çıkıyordu. Baby Shop'da bir sürü alternatifini görmüştüm de almamıştım, hadi ona da bakayım dedim, ara tara yok! Oradaki kıza sordum " Artık satmıyoruz, bitti, elimizde kalmadı." dedi salak salak. Artık satmıyoruz da nesi? "Elinizdeki stoklar bitince satmaktan vaz mı geçiyorsunuz?" dedim içimden ama bakmayı da sürdürdüm. İyi ki de yapmışım. Köşede kalmış iki tane aparatı keşfedip tepesine atladım. Suda eriyen strelize tabletlerinden seyahat olur, şu bu diye aldım.
Bebeğin odasında yeni olan hiçbir şey yok garibim. Bunun en büyük sebebi artık bundan sonra gelecek bir diğer bireyin olmayışı. Duvarlar bembeyaz. Perdeler güzel ama bebek odası perdesi değil normal bildiğimiz Chloe'nin odasında da kullanılan beyazın üzerinde çiçekler olan bir şeyler işte. Micky Mouse dolabı Kusum'dan bize yadigar kaldı. Mavi yatak ve ilk aşamada kullanılacak olan moses basket Chloe'den kalma. Çarşaflar, kitaplar, hasır kitaplık da öyle. Ufaklığın odasına yeni bir kitaplık alınca bu yaşa kadar kullandığı kız kardeşine devroluyor. İnternetten duvara konulacak çok güzel stickerlar keşfettim ama önce odanın içindeki eşyaların yerli yerine oturup, kendilerini bize sindirmeleri ve ardından boş kalan veya en yakışacak noktaların belirlenmesi gerekiyor.
Dolayısıyla, daha bebeğin odası haydi kalk gidelim şeklinde.
Doğum olduğunda bir iki ay kadar yatış pozisyonları zorlar diyorum. Bebek bir uyku düzenine girene kadar en azından. Yanımda yatırmak değil kastım, onu hiç yapmadım, yapmam da...Moses basket yanımda olmak kaydıyla ilk zamanlar zart zurt uyanma durumlarında aynı odada yatmak. Misafir odasındaki iki kişilik yatağın hazırlanması lazım şimdiden. Emziririm ( yani inşallah ) ardından da moses basket'a koyarım böcürüğü. Düzene girer girmez fırt odaya, telsiz başucuna :)
Bebeklerin gelirken en büyük masrafları yatak, ana kucağı, bebek arabası, çantası, seyahat yatağı ( oyun parkı ), mama iskemlesi. Hepsini iyi markalardan seçmenin faydasıyla sekiz yıla meydan okunmuş olması arasındaki korelasyonu gözönünde bulundurmak lazım diyorum. Bence çok iyi kararlar vermişiz. Geçen hafta bazıyla hepsinin kapları çıkarıldı, yıkandı, içleri dışları temzilendi ve takıldı.
Bizim bu bebekte aldıklarımız gerçekten minimumla kaldı. Avent'in yeni başlangıç biberon takımı seti, Chicco'nun telsizi, Chicco'nun buharlı strelize makinası, alt açma aparatım vardı içi dışına çıkmıştı, onun mantığının aynısı ( içi sünger, yumuşak, yerden soğuğu çekmeyen, yanları kalkık ve üzeri de temizlenebilir tür ), yeni tırnak makası, saç fırçası ve tarağı, biberon ısıtıcısı, manüel Avent süt sağma makinası. A ha budur!
Yeni doğan kıyafetlerinin ve bu aletlerin neredeyse hepsini herşey yarı yarıya indirimlere girdiğinde aldık. N. la da aynen alışveriş yaptığımız oldu. Kıyafetlerde de ilk altı ay bir toparlanıp kendine gelip topikleşinceye kadar canım içim gitse de elbise falan almadım. Chloe'den kalanların kokmuşlarını yıkamama rağmen adam edemeyince torbalara doldurup kapıya bıraktım, anında gitti hepsi!
Ufaklığa yeni doğduğunda dahi eldiven kullanmadım. Karşısındayım o fikrin. Daha ömrüm hayatımda parmaklarıyla gözünü çıkartan bir bebek görmedim, tırnakları kesildiğinde de çırmıklama riski sıfır. O eller öyle işe yarıyor ki anlatamam. Kendilerini oyalıyorlar bir kere, ilk objeleri onlar çünkü. Chloe'nin daha doğum aşamasına bile gelmeden elleriyle yaptığı geyşa danslarını ablam da, aile de unutamayız. Çıkışta ve buraları gibi AC yi Antartika şeklinde kullanan ortamlar için penye şapkalarını ve battaniyelerini hazır ettim tabi ki.
Bavulumu da hazırladım artık. N. la da konuşup kendimize kokulu kokulu şampuanlar, minik kremler, sabunlar kısacası kendimizi şımartacağımız hertürlü zerzevatı aldık çantanın içine. Bebek için ise kendi çantasını...İçine alt değiştirdiğimizde koyacağımız antibakteriyel torbalarına kadar koydum. Hastanede gerekirse giyeceklerini, pişik kremi ve daha ufak alt silme mendillerini, iki tane emzik ( belki kullanılır diye ) seyahat için gereken çantanın kendisinde olanın içi geçtiği için alt açma aparatı...falandı filandı.
Birinci kızımın Mayıs ikinci haftasına gelen doğumgünü için Cafe Seramik denilen, tam O'na uygun olan bir yerde doğumgünü yapalım dedik. Yeri telefonda ayırttık. 15 kişiyi kararlaştırdık ammaaa gel gör bir hafta içinde bir davetiye sınıf arkadaşı aynı yerde doğumgünü partisi yapıyor. Hem de Anna'nın doğumgünü ile aynı gün. O gün kızlar ( üç kişi toplam ) sirke götürülüyorlar. Bizim 15 kişilik ilk erkekli kızlı kalabalık, dışarda parti verme fikri direkt suya düştü. Diğer yerleri araştırdım da bugün, felaket fiyatlarla karşılaşınca, yine dedik alalım iki kızı daha, öyle gidelim Cafe Seramik'e. Tamam, öyle olacak sanırım.
Kısacası daha doğmayan ufaklığın aramızda olacağı bir Mayıs geçireceğiz bu yıl. Çok ilginç dört kişiye çıkmak, benim uğurlu sayım. Ve daha doğmadan çıtırık nasıl da hayatımızı etkilemeye başladı, şaşırtıcı. Bunun Chloe için bir engelliyici gibi algılanmasını istemiyorum. O yüzden elimden geldiği kadar O'nun normal sosyal hayatının devamına çalışıyorum. Yapabildiğimce...Doğru olan da bu, aramıza sevgiyle ve seçerek aldığımız bu ikinci insanın birinci gelene ayak bağı olması çok itici büyük kardeş için.
Beceremeyeceksen, başa çıkamayacaksan, bir kenara atacaksan yapmayacaksın değil mi? İşin kısa ve özü bu :) Evet, biliyorum foto eklemem lazım, yarın küçültüp yapacağım. Söz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder