15 Kasım 2008 Cumartesi

Mahalle Baskısı

Mahalle baskısını yalnızca başörtüsünde kullanmaktan çıkarıyorum artık. Milliyetçilik, Ata'ma Birşey mi dedin sen?!, din...bu liste böyle uzar gider. Kısacası üzerinde tartışılması toplumca uygun görülmeyen, ayıplanan, hıştlanan, kıştlanan her türlü konuya baz oluşturur mahalle baskısı.

Bizde, maalesef ki demokrasi ve fikir özgürlüğü yalnızca Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına karşı gelmeye kalkan ve bugünkü yüzünü hükümette göstermiş, tarih içinde de DP, Demirel, Özal, Evren... gibi farklı şekillerde ortaya çıkmışa muhalefet yapmakla özdeşleştiriliyor.

Demokrasi ve fikir özgürlüğü yalnızca bununla sınırlı değildir arkadaşlar! Akla gelebilecek tüm tabu haline getirilmiş konuda bilgisi, belgesi, kanıtı ölçeğinde düşünce söyleme özgürlüğü bakidir! Buna milliyetçilik de, devlet yanlılığı da, din de herşey dahildir. Bunun ismine de felsefe denir! Felsefeye göre insanın düşünebildiği, hissedebildiği her konuda fikir alışverişi yapması normaldir. Adı üstünde; İnsani hakkıdır. İnsandır yahu, haliyle düşünecek! Bizim memlekette ve bu tür mahalle baskılarının, tabuların olduğu başka ülkelerde düşünmek bile yasaklanır gün geldiğinde, hiç şaşırmam!

Can Dündar bir film yaptı. Bir diğeri bir kitap yazdı...Birçok farklı düşüncede olan, eğer bunlar milliyetçilik değil de evrensel değerler, her insan eşit şekilde değerlidir, hayvan hakları da vardır ( versiyonları ), din içindekiler farklı bir gözle yorumlamaya ya da anlatmaya kalkıldı mı Höt! diye mahalle baskısı karşılarına dikildi. Bu manevi baskı zaman zaman galeyana dönüştü insanların canına kıydı, bir diğer yandan Atatürk'ü okul kitapları dışında okumak için hiç bir çaba harcamamış, yahu bu tarih nedir ne değildir diyen bir sürü bıyığı terlemiş yeni yetme sanki Atatürk'e küfür ediliyormuşçasına Can Dündar'a saldırıya geçti.

Burada filmi izleyip de öfkeden ağzından salyalar saçarak, entel dantelliğe vurarak yorum yapanların yarattığı mahalle baskısından yeter geldi demek için yazmak istedim. İçiniz rahat olsun filmi izlemedim ama Can Dündar'ın romantik tarzını, yazılarını çok iyi bilirim.

Mustafa Kemal'e "Mustafa" demesini küfür gibi algılamaktan ziyade insanların biraz da Can Dündar'ın; " Ben burada bunu anlatmaya çalıştım" demesine kulak vermesi gerekmiyor mu? Oradaki Mustafa yıllardır bizlere dayatılan, tanrı yerine konulan, dinin en yobaz kesiminin Atatürk adı altında mutasyona uğramış versiyonuna bir nüktedir.

"Mustafa" bizlerden biridir, Muhammed'de öyle. Bu liderler kendileri bu derece dejenere edilmeden önce zaten böylesine yüceltilmelere karşı duran insanlardır. Mantıklarında ve liderliklerinde insana verdikleri değer, insanı yüceltmek, onlardan biri gibi davranmak, halka karışıp onlarla diyaloğa girmek vardır. Zaten öyle olmasaydı lider olarak yıllara damgalarını vuramaz, halkları arkalarından sürükleyemezlerdi. Karizmaları halktan biri olabilmeleridir, dürüstlükleridir.

Şu anda Obama'nın duruşu mesela. Neden bu kadar seviliyor çünkü hepimizden biri gibi, o burnu büyüklüğün ve herkese yukardan bakma lüksünün kendinde olmadığına inanıyor Harvard hukuk mezunu bir dahi olmasına rağmen. Bu büyük bir olgunluktur. Bilinçli toplumları da yönetmek için bu karizma gereklidir, eğitimsiz kalabalıklar ise höt! le zöt! le ilerler. Ben kendi adıma tapınacağım ve korkudan altıma edeceğim bir lider değil, beraber bir amaca baş koyabileceğim, birlikte çalışabileceğim, ekip olabileceğim bir lideri yeğlerim. Korku bende öfkelenmeye sebep olur, belli ki bunun tersini, Atatürk'ün ne kadar insan olduğunu anlatmaya çalışmış Can Dündar tersine inanan ve düşünen yönetilen kesim tarafından ters algılandı.

Atatürk hakkında Ermeni Meselesi vasıtasıyla bayağı okudum. Merak ettiğim noktalar vardı, tabi ki bir tarihçi değilim, gidip de arşivlere falan girmedim ama Boğaziçi Üniversitesi'nin Tarih Profesörü'nün bile gak guk yapıp da " Aman şimdi bunu böyle dersem işimden gücümden olurum." mantığındaki mahalle baskısının da farkında ve ciddi derecede düşünme üretme özgürlüğüne karşı olduğu için karşısındayım.

Evet, Can Dündar'ın romantik bir bakış açısıyla üzerinde durduğu her noktayı ben de gözlemledim ve düşündüm. Bu detayları okumakla Atatürk'e olan hayranlığım daha da arttı ama bu tartışılmaz bir silsile değil, sonuçta o günleri bire bir yaşayan bir insan bile olmadığına göre her türlü belgeye dayanan yeniliğe de bir okur olarak açığım.

Bu şekilde belgelerle gelen, canından kanından bir şeyler vererek ortaya bir ürün koyabilen insanların bacaklarından tutup aşağı çekerek, neresinden vurabilirim mantığıyla değil, ters gelen fikirlerde ( varsa ) açılıp diğer belgelere dayanan, farklı isimlerin ( hükümet tarihçilerinin değil çünkü onların işlerinden olma korkuları var ) yazdıklarını okumalarını tavsiye ederim.

Bu arada, "Elizabeth" filmi daha yeni yapımlardan, birinin çıkıp da ismi aşşağıladığını, bizim kraliçemize nasıl Elizabeth diye film yaparsın, o dokunulmaz, tanrısal Kraliçe Elizabethhhhhh! falan diye dellendiğini görmedim. Çünkü Mustafa'ya neden Mustafa denmişmiş, olur muymuş?! Yahu neredeyse annesinin babasının koyduğu adı " Nedir canım o isim, sokakta kaç tane var onlardan!" denilecek. Varsa ne olmuş?! Her Mustafa birbirinin genetik kopyası mı? Mustafa ismi aşağılık, yani Atatürk'e layık değil! Allah Allah bak sen!

İnsan istediği kadar mesleğinin ileri gelenlerinden, dahi veya lider olsun O da çocuk oldu, O'da yalnız kaldı, O'nun da zayıf noktaları vardı. Bunların hiçbiri O'nun ülkeyi kurtarması gerçeğini değiştiremez ama zamanından çoook ilerde olduğunu, onun için kendi döneminde Enver Paşa da dahil olmak üzere birçok insanla anlaşamadığını, birçok özelliği bakımından Avrupa'lı bakış açısına sahip olduğu için bazı halk (!) kitleleri ve anlayışlar tarafından dışlandığını, askeri dahisi sayesinde kendini pata küte kabul ettirdiğini, herkesin ağzını kapattığının gösterilme hakkı da engellenemez, engellenmemelidir.

Atatürk her mesleğin insanında olduğu gibi kendi planını uygularken anlaştığı, anlaşamadığı, O'nu dışlamaya çalışan, hayatına kasteden insanlarla karşılaşmıştır. Bundan doğal ne olabilir ki? Mustafa Kemal hırslı mıydı? diye soruyorlar bazen programlarda, bir de tersi yanıtı bekleyerek, ağlamaklı bir ifadeyle. Ne komik! Kendi yarattığı Türkiye'yi ayağa kaldırmaya çalışıyordu, parasız pulsuz bir milletten bir kültür yaratmaya uğraşıyordu, buna hırs denmez de ne denir acaba?

Can Dündar'ın filmi neden Atatürk'e hakaret olarak algılanıyor da insanları O'na daha yakınlaştırmıyor anlamak mümkün değil. Zira bu yorumlardan sonra Türk halkının gerçekten de bir arkadaş, insan lidere değil kendi kafasında yarattığı dokunulmaza secde etmek, kul köle olmak için yanıp tutuştuğunu, o insanı insan olarak gösterene de ateş püskürmekten, çemkirmekten büyük zevk aldığını düşüneceğim. Zaten öyle de düşünüyorum. ( Aaaa ne ayıppppp! )

Can Dündar'ın dolaylı yolla dediği gibi; " Madem kafanızdaki o yıllardır yaratılmış, araştırılmamış prototipe uymadı, o zaman gir arşivlere ( girebiliyorsan ), diğer arşive girmiş olan, objektif, ondan bundan iş kaybetme korkusu olmayanın kitabına oku, rahatla!"

Ha, Atatürk'ün askeri dehasına daha fazla değinilmeliymiş bir de filmde! Yahu, zaten biz yıllardır ona değiniyoruz. Adamın yapmak istediği olaya insan, romantik, zaafları olan ve yalnız bırakılmış Mustafa tarafından yaklaşmak. Dehasını anlatsaydı şimdiye kadar yapılmış filmlerden ne farkı kalacaktı ki ?! Ama görülüyor ki tıpkı " Yemekteyiz" programındaki gibi tutturulmuş bir " Türk örf ve adetleri, Türk damak tadı" gidiyor.

Valla olaylara değişik bakmak, farklı açılardan düşünmek beyin cimnastiği gerektirir. Alışmayana da fazla gelir. Ne diyeyim?! Can Dündar'da ne olduğunu şaşırdı, öyle bazen ağzı açık gelen salyalı, bağrışlı " Sen nasıl bunu böyle dersin?!" lere hala nazikçe göğüs germeye çalışıyor. Zavallı adam...
Akım derken bokum anlaşılmak buna denir.

4 yorum:

miso dedi ki...

Evinkedisicim,
Ben filmi izledim. Yansıtılan bazı zayıflıklar (karanlıktan korkmak örneğin) içimi ısıttı, Atatürk'ün insanlığını hissettim. Öte yandan hakaret oluşturabilecek hiç bir unsur bulamadım. Ve fekat o kadar çok şey yazıldı ve söylendi ki, şimdi ben mi anlayamadım, ben mi atladım acaba diye merak ediyorum.

marruu

Adsız dedi ki...

Ya ben işte seni bunun için seviyorum anladım..Yazıların gibi o yazılarının membası da berrak ve hür. Sen tam bu evrene göresin, çözmüşsün medeniyeti.

elektra dedi ki...

kedicim, filmi izlemedim, ama koparılan fırtına içimi daraltıyor. dogmatik kalıplarla, ağzına Atatürk'ü aldı mı, kategorik olarak kendini çağdaşşşş sanan zihniyetin sabuklamaları aptala çevirdi beni. neler neler okumadım bu konuda. bir kere, Can Dündar, suya sabuna dokunmayan, iflah olmaz bir romantiktir. gözyaşı gözünün kıyısında her daim saklı bir ' sevin beni' adamıdır. hani sırf bunun için bile,yaptığında art niyet arayamıyorum. kaldı ki bu konuda henüz konuşamam, filmi izlemedim. fakat fragmanı bile yetti. tam da düşündüğüm gibi romantik bir bakış açısı var bence. yaptığı işin bu derece politikleştirilmesi adamcağızı şoka uğrattı. Can Dündar gözümde, şu anda ona bu kadar bağıran insanların daha önce çok tepelere koyup ciciiii dediği bir adam değildir. Ama bu noktada acıyorum adamcağıza. ne beklerken ne buldu:P

o derece sabuk komplo teorileri okudum ki. bir tanesi, sponsor philip morris üzerinden sabancıgiller, sigara örtülü reklamı için yapılmış bu diyor:(((( yok artık yaaaaa...

sonra, içki meselesi. adamın içkisini çok gösterdi diye bağıranlar, farkında olmadan Atatürk'ün bu alışkanlığını dillerine dolayıp ona hakaret etmeye çalışanlarla aynı zeminde bir araya geliyorlar: içki içmek ayıp, günah zemini.
valla ben yarasııın derim, ki yaramamış, hasta etmiş . olsun, yine de yarasın.

anlayacağın, içimden gidip filmi izlemek bile gelmiyor. , şu fırtına durulsun da uutayım az yazılanları çizilenleri diye bekliyorum.

evinkedisi dedi ki...

Sevgili kızlar :)))

Can Dündar'a yapılanlar artık yanına gidip aynı tarzda " Hay senin sülalene sinsilene!" tarzı savunma yapmak isteme hissi yaratıyor bende.

Aynısını Orhan PAmuk'a da yaptılar, adam diyor ki " Ben edebiyatçıyım, beni kendi politik tartışmalarınızın ortasına almayın" hayır, fetva çıkartacak kadar ileri götürdüler olayı.

Herkes ne olursa olsun araştırmacı ise bulduğunu ya da sonucunu halkla paylaşabilmeli korkmadan. Atatürk'e hayranlığım da buradan gelir benim, Kurtuluş savaşı falan filan tamam ama ben O'na öyle bir ortamda içkisini içerken perdeyi kapatan insana " Açın perdeleri halk benim ne yaptığımı, ne içtiğimi görsün, saklanmasın!" demesi, " Biz ülkeyi göklerden gelen kurallarla değil yeryüzünün kurallarıyla yönetiyoruz" demesi...Daha bir sürü şey böyle.

Lord Kinross bunları bulabileceğiniz kitaplardan birinin yazarı. Bir savaş anlatılmış mesela Atatürk'ün olaya nasıl satranç oynar gibi yaklaştığını gösteriyor, inanılmaz!!! Kitabın arkasındaki yararlanılan döküman ve arşivlerin listesi durun bakim şimdi, sekiz sayfa!

Bunlar ne cesaretle yapılan, ne büyük duruş savaşıdır aslında, şu 21.yy.da bile kıçı sıkar insanın bunları bu şekilde söylemeye ve göstermeye, görüyoruz!

Helal olsun Mustafa'ya!!!! Ve Atatürk'le tutuculuğu, mahalle baskısını da bağdaştırdılar ya kemikleri kesin sızlıyordur şimdi.

Hepinize sevgiler, öptüm.