8 Ekim 2008 Çarşamba

Karanlık...


Ruhum karanlık bir odanın içinde...

Şu anki hallerimi ancak o şekilde açıklayabilirim. Çoğu arkadaşımla konuştuğumda hamileliğinin ilk dönemlerinin aynı yırtınmalardan, sonra da belki dert anlatmaktan utanıp ya da sıkılıp kendi kabuğuna çekilmelerden ibaret olduğunu görüyorum. İnsan annesi bile olsa üç dört kereden fazla "Bunalımdayım" demek eğreti edici geliyor. Olmuyor, kendinden sıkılıyor, o resim o çerçeve ile uyumlu değil işte! İnsanın içinen görünmez olmak, hiç varlık belirtisi göstermemek geliyor. Bir kozanın içinde sessizce beklemek gibi...

Ama artık anladım ki bunun bir mantığı yok. Birinci hamileliğimde yazdıklarımda da iddia ettiğim buydu ama artık biliyorum. Tecrübe demek böyle bir şey olsa gerek. Bazı kadınların birbirini acımasızca eleştirmeleri, kusmakdan, kocasından kaçma tepkisine kadar çıkardıkları sonuçlar beni hiççç bağlamıyor. Bırak kocayı insanın kendi teninden, kokusundan, saçından, salgıladığı sıvılardan kaçası geliyor. Betimlemeler iğrenç gelebilir ama yaşanan ve hissedilen bu...

Sabah kalktığımda eşimin trafiğe çıkma stresini paylaşıyorum, mantık açısından o an ben evde kalıp da yatağa dönme lüksünü kullanan bir kadın olarak anlayışlı olmak zorundayım ama ağzımın ucuna gelmiş kusma duygusuyla savaş verip kendimden tiksinirken kimseyle canımlı cicimli olamıyor, benim titreşimimi yansıtan ufaklığa ateş püskürüyorum.

Sonra, yatak odasındaki karanlık perdenin arkasından onların gidişini seyrederken kızımın küçücük yüzünü görüyorum, arabanın arkasında, benimkinin iş arkadaşına " Merhaba!" diyor ve ben kopup ağlamaya başlıyorum. Üstüne üstlük bugün bir akadaşımdan anne baba davranışları ve çocuklar üzerine öyle bir video geliyor ki iyice kendime gelmem gerektiğini düşünüyorum.

Bunlar işin mantık tarafı, peki ne kadarını uygulayabiliyorum? Diyorum ya ruhum şu an karanlık bir odada. O ruhun yansıması dağınık ve pis bir ev...Beni daha dibe çeken diğer konu. Sea Band'leri koluma takar takmaz gelen öğürme duygusu, vücut istemiyor onları artık. Geceleri uyuyamama, ya çok soğuk geliyor, ya çok sıcak...Saçlarım dökülüyor, kolumda oramda buramdalar. Kusma duygusuyla gelen stres teri, kokuyor, iç çamaşırlarım sanki bana ait değil artık, teke gibiler.

Bugün iki arkadaşım aradı. Bir tanesi ikinci bebeğinde yerleri kazıdığını anlattı. O karanlık perdenin yavaş yavaş aydınlanacağını...Biliyorum, tabi ki düze çıkılacak, 10 haftanın içinde giden sağlıklı bir hamilelik var ortada. İsteyen, karar veren, planlayan, yapan da biziz üstelik.

İşte bu yüzdendir ki hamilelikte hiçbir şeyin kuralı yok, vücut bir makina ve bunu idare eden hormonlar... Düzensizlik bir insanı deli de yapar, frigit de, seks manyağı da, şimdi benim hissettiğim gibi depresyona da sokar.

Bu dönemleri böylesine karanlık atlatan insanların kendi kendilerine sorduğu pskolojik sorular veya bende ne yanlış var? a götüren kadının kadına yaptığı salakça yorumlar...Bunları takmamak lazım. Anne adaylarının kendilerine bir de bu yolla eziyet çektirmemesi gerekiyor. Onu söylemek istedim.

2 yorum:

funda dedi ki...

geçicek desem biraz içine su serper mi ki, zaten sen de biliyosun geçeceğini. ben de oğluma hamileyken yumurta kırmıştım ve yumurtadaki beneği görüp 1 saat ağlamıştım ben yavrusunu öldürdüm şimdi diye.. annelik delilik ama anne adaylığı da o deliliğin başlangıcı belki de. ama depresyon işte dersen kimde yok ki..
mutluluk getrsin yeni bebek size..

evinkedisi dedi ki...

Teşekkür ederim...Evet, depresyonlu bir yazı ama öyle işte!

Yumurtanın beneğini görüp ağlamak...Ancak anne olmaya aday birinin dikkat edebileceği bir şey.

Daha başlangıcından itibaren zorluklara göğüs germe duygusunu perçinlemeye mi çalışıyor nedir, bilmiyorum ama bedenin içinde yeni bir beden yeşermesi kolay değil.