4 Ağustos 2008 Pazartesi

Bugün Yemekte Ne var?

Hayatta herşey ama herşey planlı ve organizasyonlu yapılmaya kalkıldı mı zaman ve emek alıyor. Hiç de küçümsenecek, basite alınacak gibi değil üstelik.

Örneğin sabah kalkıldığında, evdekiler için ne yeneceği sorusu gündemde. Diyelim ki, yemek yapmak yerine zaman bambaşka bir konuyla harcandı değil mi, küt diye öğlen oluyor ve eve gelen çocuk, siz kısacası aileniz ya hazır gıdaya ya da kızartmaya mahkum ediliyor.

Eğer bir anne ve evin kadını olarak otokontrolünüz gelişmiş ise öyle; " Ammann! Bana ne canım, olduğu kadar işte, ben bu kadarını becerebiliyorum!" diyemezsiniz. Ha, çok para olursa yemek yapacak, aynı zamanda alışverişe çıkacak ve temizliği de halledecek farklı farklı yardımcılar bulabilirsiniz ama onlar da ne yazık ki işi kendi işleri, evi kendi evleri, çocuğu da kendi çocukları gibi görmediklerinden ve bir süre sonra yapılanlar otomatiğe bağlandığından istediğiniz performansı alamazsınız.

Yani, kısacası ben alamıyorum. Hastalık derecesinde kontrol durumum var. Geçen sene biliyorsunuz işte, günde iki saat gelen ve aynı evi paylaştığımız ( dışardaki oda ) yardımcımız vardı. Çok da seviyorduk, gerçekten son derece dürüst bir insandı ama ne oldu? O gittikten sonra odası olarak kullandığı alanı temizleyebilmek için dört günümüz gitti, ev bir anlık temiz duruyordu ama derinlere inince yalnız makinaya vurulduğu ve yerlerin viledalandığı anlaşıldı. Belki tamam, hiçbirimiz Allah'ın her günü iki saat evin içinde vileda ve elektrikli süpürge ile dolaşmıyoruz ama yapıldığında da ince detaylara giriyoruz. Belki 10 günde bir oluyor temizlik ama bir kere, pislenmesi için bir zaman geçiyor, bu bir her gün ekstra gereksiz eletrik su da gitmemiş oluyor, bu da iki.

Olaya yardımcı tarafından bakalım, bir de kendimizi onların yerine koyalım. Evler bizim kendimize ait mekanlarımız, eşyasını ona göre almışız. Çocuğumuzu mide bulantıları çekip, endişelenerek doğurmuşuz... Kısacası herşeye zaman içinde bir emek vererek sahiplenmişiz ama onlar için bu duygu yok. İşin doğası bu!

Suçlamak lazım mı? Kesinlikle hayır! Kendimi aynı durumda düşüneyim, benim için de kafamın başka yerlerde olduğu çoook zaman olurdu herhalde. Elimde belli bir süre, hemen otomatiğe bağlanmış gibi yapılması gerekenleri yapar çıkardım, bir işi eleyip arkamda bırakırdım. Mutfağa mı geldi sıra? Yapılacak nedir, yerler elektrikli süpürge, ardından vileda, çık salona geç...Bu böyle bir döngü. Ama benim için öyle değil, bir gün pat dolabın içini görüyorum, ardından fırını gözüme kestiriyorum, bir bakıyorum dolap kapakları lekelenmiş...

Bu da yetmiyor, yemek yapılacaksa ne yapılacağı düşünülüp, birkaç gün önceden ona uygun alışverişe de benim gitmem lazım. Kural basittir, yemeği kim yapacaksa alışverişi de O yapar. Bakın, bütün şeflere, kullanacakları malzemeyi başkasına aldırtmaz, neden? Başka bilmeyen birinin alacağı, yapacağı yemeğin kalitesini bozar da ondan.

Diyelim atıyorum, o yemeğin ana malzemesi ıspanak olsun, ben birine liste verip ıspanak demişim ya bulamaz almaz ya da gereken görüntüde ve kalitede olmayan bir ıspanağı yalnızca listede olduğu için alır gelir ( İdealde harika olanı anlar, bulur ve gelir ). Oysaki ben kendim alışverişe çıksam ve o alternatifleri görsem ıspanakla yapacağım yemeği aklımda peynirli başka bir yemeğe çevirebilirim, o yemeği değil, o an bulabildiğim en kaliteli alternatiften bambaşka bir yemek yapmaya karar verebilirim. Anında, hem para hem de gereksiz zaman tüketimini elemiş olurum. Bunun gibi...

Çocuk yetiştirirken de öyle. Çocuğa vereceğim doğrularım vardır. Bu doğrular ortalamalara pek uymaz ve bir binanın yapılması gibi üstüste gelerek bir bütünü oluşturur. Başkasının dünya görüşlerinin bana ait olana geçmesini ve bana yabancılaştırılmasını istemem. Yalnızca fikirler açısından da değil, duygusal gelişiminde de çocuk bir şey söylediğinde geçiştiren, anlamayan, O'na değer vermeyen, atıyorum gereğinden çoook fazla değer verip dünyasının odağı haline getiren ve herkesten aynı durumu bekleyen bir kişiliğin yaratılmasına da karşı çıkarım.

Bunları gönlümce uygulayabiliyor muyum? Evet, belki maddi olarak biraz daha kanaat getirerek bu hayat tarzını tercih edebiliyorum. Çünkü bariz ki ben de çalışıp kazansam bu kazanılanın iki katına çıkılacak herşey maddi anlamda. Belki bu yüzden alacağımız ev için para, iki yılda değil de 10 yılda birikebiliyor, o ayrı. Kimseye muhtaç kalıyor muyuz? Tabi ki hayır, eğer öyle olsaydı seçim hakkım diye bir şey de söz konusu olamazdı. Onu biliyorum. Çok zorlanırdım, sinir küpü olurdum çünkü dediğim gibi bana ait olanı ben kotarmalıyım ama yine de gider yapardım.

Geçen gün rüyamda bana kendime ait olacak bir iş teklifi geliyor ama Türkiye'ye dönmek zorundayım, sabah kendi kendime ter dökerek, iş ile ailem arasında bir yerlere sıkışarak uyandım. Ohhh dedim yahu! Bu, demek hayatıma gelse ben ecel terleri dökeceğim, ne yaparım, nasıl yaparım? Çocuğumu buralarda hangi şartlarda bırakırım? Türkiye'ye dönsek ufaklığın her yönden hali ne olur? Her durumun bir maliyeti var. Bunu ya maddiyat ya da çocukla ödeme durumu çok kötü. Ama hayatın gerçeği de bu...

Nerden nereye geldim yine...İşte bütün bu yazılanlar basit bir " Bugün Yemekte Ne Var?" sorusundan çıktı ortaya. Çok kendi halimde yaşayan bir insanım ama kurallarımdan taviz vermek istemiyorum. Bu bir seçimse ve karı koca bu şekilde bir hayat oturtulmuşsa buna saygı gösterilmesini, gereksiz hırpalama politikalarının can acıttığını ve bende öfkeye sebep olduğunu yazmak istiyorum.

Bu paragrafı da neden mi ekledim? Çünkü her ziyarette öyle bir hisse kapılıyorum. Ufak ufak şeyler oluyor ama verilmeye çalışılan duygu olumsuz ve yıprtatıcı oluyor. Mesela İngiltere'de hep beraber alışverişe çıkmak beni üç yaşımdaki halime döndürüyor " Alabilir miyizzzz?" konumunda bir kız çocuğu...Mız mız, istekli, sürekli para harcatan...Oysaki ben oraya turist olarak gidiyorum, istenen de atla deve olsa! Ayrıca O'ndan da istemiyorum ki benim eşim yanımda ve bizim paramız ortak! Bir keresinde domatesli köy ekmeği, bir tanesinde de kalorilerin yazdığı yemek kitabı :( Breh breh breh!!! O anları yaşayacağıma gitmesem dediğim çok zaman oluyor. Alışmışım kendi evimin lideri olmaya, ihtiyaç olduğunda arabama atlayıp alışverişimi yapan, parayı dikkatli harcayan, ihtiyacın ötesinde asla şımarıklığa kaçmayan "ben"in dişleri uzuyor İngiltere'de. Özgüven gidip yerine diyorum ya at kuyruklu kız çocuğu geliyor. Dondurma için ağlamaklı bir surat :(((

Bu iki hafta içinde eşimle doğumgünlerimiz geliyor. Üç senedir bendeniz Türkiye'de, benimki burada, birarada bile kutlanamayan doğumgünlerini bıraktık arkamızda. Bu Ağustos herşeyi Temmuz ayında bitecek şekilde ayarlamamızın bir sebebi de buydu. Yani, bu doğumgünlerimizde karşılıklı olarak bir beklenen, bir ışık olmalı, bir sevinç kaynağı olarak algılanmalı...Yanılıyor muyum?

Bizimkine aynı zamanda annesinden doğumgünü kartı geliyor, içinde yazan şu " Doğumgünün kutlu olsun şu bu..., parayı banka hesabına yatırıyoruz ama ne aldığını görmek istiyoruz, eve ( veya herneyse doğumgünün dışında hiçbirşeye ) harcama yapma!!! ( büyük harflerle ve ünlemli )

Şimdi...Memleketim insanı için doğumgünüymüş falanmış filanmış pek o kadar önemli değildir. Ben, kendi adıma genç kızlığımda annem tarafından çok el üstünde tutulduğum içindir ki yıllara dayanan bu birikimde annemin yalnızca telefon açarak yetinmesi, babamın hiççç oralı bile olmaması ya da belki (!) telefon açması ( eşinin buna değer verdiğini ama unutulduğunun da farkındayım ) gerilmeme sebep oluyor. Üzerine bir de benimkine her sene bu şekilde ( biz de onlara yollarız bu bir gelenek ve asla atlanmaz ) ev dahil hiçbir şeye harcama yapma! denmesi...

Bunu yazan taraf tabi ki ve bariz ki bu detayları ya düşünmüyor ya da öküz bunlar, nasılsa ben de bu baskıyı kurarım mı diyor, anlamak zor. Benim bildiğim iyi niyetle bile olsa o insanın bir ailesi, o kartı okuyacak bir karısı varsa gönderilen paranın özellikle (!) eve harcanmaması üzerine bir detay eklenmez oraya. Ya da eklenir ve şöyle denilmiş olur " Bak sana söylüyorum gelin, sakın ha ola ki benim oğluma yolladığım doğumgünü parasından kendine ya da ailenize dışarda yemek yemek falan filan gibi bir pay çıkartma!!!" Zaten bu sene hamile kalınırsa ben evde Layla'ya bakarmışım ( burada dahiyane bir göz parlaması ve gözümün içine bakma, yani o köpeği getiren sensin gelecek sene de hamile mamile sen bak ) kızım ve kocam giderlermiş İngiltere'ye, bu da belirtildi. İyi de buna karar verecek kimdir? Ben kendiliğimden bile bu alternatifi getirebilirdim rahatlıkla ama beni eğreti etmek için başka birisi tarafından bu bir yaptırım gibi sunulursa üzgünüm o zaman!

Belki kendi ailem bu kadar maddi yönden ekstralara girebiliyor ve bana her doğumgünü ya da Türkiye gezisinde harçlıklar veriyor olsaydı bu garibanlık psikolojisi de yaşanmazdı, bilmiyorum ama kendimi bu şartlarda tuhaf ve kırgın hissediyorum. Özellikle bunu kullanabilen, ince bir şekilde kanırtma yapan ya da yapabilen herkese öfkeliyim :( Maddi yönden ekstralara girebilmek de değil bu, değer vermek, değerli hisettirilmek...Bu anlamda eşime gösterilen ve dikte edilenle benim durumun farklılığı sıkıntı verici.

Ne doğumgünü ama, tam zamanında saplanan hançer derler ya, aynen öyle!

Bu arada hemen kısaca değineyim en sonunda eve kaliteli bir çöp tenekesi aldık. Çok mutluyum yahu! İki sene önce benimkinin kız kardeşinde görmüştüm, kapağı bir kere tıklamayla açılıyor, uzun, metalik ve evladiyelik :) Basit bir çöp tenekesi deriz ama bu on yıl garantili, çöp torbaları özellikle doğada parçalanabilir ve boyut bakımından bu kutulara özel olarak üretiliyor. Brabantia marka, bulabilirseniz ve torbaları da satılıyorsa biraz da fedakarlık ederek fazla ödemeyi gözden çıkartıyorsanız ve tabi ki benim gibi on yıldır plastik, orası burası her iki yılda bir kırılan iğrenç renklerde çöp kutunuza baktıkça ıyyy! diyorsanız gözünüzü kırpmadan alın derim. Adamlar çöp torbası yapmışlar mesela, en üst kısmına delikler koymuşlar ki içine yerleştirirken hava dolmasın.

Her şeyin bir sanat tarafı var sanırım. Bu da a ha çöp kutusu :)))

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Şu doğumgünü parasına değinmek istiyorum;iyi niyetli olduklarını düşünecek olursak belki eşinin araba lastiği falan almasını istemiyorlardır hani şimdiye kadar çok ihmal ettiği oğullarının içinde ukte kaldığını hissettikleri kravat iğnesi, pc ya da cep telefonu almasına fırsat vermek istiyorlardır.Ya da ki bu ya da dediğin gibi aranızdaki muhabbetsizliğe öküzlük damgasını da ekleyerek doğumgününüze kapak olmamasını dileyebilirsin. yanılıyorsam düzelt..

Justin Biebery dedi ki...

Evkedisiciğim, yine kültür farkı araya giriyor işte bir şekilde. Burada yaşasan, belki daha hızlı olurdu buradaki mentaliteyi anlamak ve kabullenmek, her konuda değil ama doğum günü kartlarındakini mesela:) Bana da zor gelir bu dakik ve mekanik kutlama durumları. Ama şimdi kabullendim, 'onlar öyle ben de böyleyim' deyip akla uyduruyorum durumu. Öyle de aslında. Benim bazı tepkilerim de onlara garip geliyordur eminim (aileyi kastediyorum burada). Şu not düşme durumu biraz sinir bozucu elbet, ama bazen şakayla yapıldığında kaldırılabilir oluyor. Benim de bir doğumgünü hediye çekini, eve birşey almak için kullanma girişimim olmuştu yakınlarda ve Kevin 'O senin hediyen, kendin için harcasan daha iyi olur' diye bir müdahalede bulundu ve ben 'hakkaten ya, bu para olmasaydı da biz bir şekilde başedecektik o şeyin eksikliğiyle. Niye kendi hediyemi kendime harcamıyorum ki' deyip pahalı bir çanta aldım kendime:)) Ne zaman kullanırım bilmiyorum kendisini ama arada bir bakmak bile hoşuma gidiyor:))
Böyle yani, farklı kültürler, farklı bakış açıları... Öyle bakıldığında, herşey daha kolay ve anlaşılır oluyor bazen.
Sevgiyle kal.

evinkedisi dedi ki...

Benim kızdığım nokta zaten hayatım boyunca eşime doğumgünü için gelmiş bir paraya ortak olma isteğim olmadı, gereksiz bir dikte, sürekli hiç olmadığım bir insan olduğumla tehtid edilmek de çok sinir bozucu.

Bu, yazdığım gibi yalnız bu olayda yaşadığım bir şey değil, sürekli hissettirilmeye çalışılan bir duygu. Bir şekilde çok da kurnazca yapılıyor.

Neyse, burada önemli olan bir tek şey var aslında, evdeki huzur mutluluk budur! Böyle detaylara enerji harcamamak gerekiyor idealde. Yoğun olduğu dönemde yazılıp üstünden zaman geçince unutuluyor haliyle. Çok da iyi oluyor, zira o zaman hep aynı problemlerin içinde dön dolaş dur bir hayat olurdu.

Melike'cim sağol, Fatma'cım sen de çantanı güle güle kullan :)))Sevgiler :)

Ingiltereden Alisveris dedi ki...

merhaba
uzun zamandir girmiyodum bi baktim uzun uzun yazmisiisn.. oku oku bitmedi:)
kultur farki filan oluyo bize garip gelen onlara galip gelen bence insanin ozunde var kurnazlik kotuluk yahu..
benim gorumcemde ayni tarzad seyler yapiyo cocuklarinin dogumgunlerini hatirlatip ne istediklerini vurguluyo hatta bikeresinde hediye aldigimiz halde bize ikinci kez hediye aldirmisti kurnazlikla ben esimden ayri magzada gezereken bu aldirmis cocuguna hediyyeyi dogum gunu hediyesi diye sinir olmustum...
ilk zamanlrda bide ben turkiyeden geldim sanki bise bilmiyorum gorememisim filan gibi davranmislardi.uzulup kendimi ya da esime soyleniyodum ama artik fazla altta kalip iyi insan olmamaya karar verdim kotumuyum galiba kotuyum:))
takma desemde insan kafasinda evirip ceviriyo iste
sevgiler

evinkedisi dedi ki...

Sevgili Small Button Nose;

Takmak gerçekten de insanın o anki psikolojisi ve her zaman yazdığım gibi başkaları ile yaşamak zorunluluğu hissedildiğinde çok fazla yaşanıyor ama diğer zamanlarda şimdi olduğu gibi, olan biten de eriyip gidiyor. Geriye şükretmek kalıyor sanırım :)))

Bak keyifler yerine gelmiş bile, değil mi? Hihohohayyyttt!