13 Haziran 2008 Cuma

Başka Bir Şey Demiyorum...

Günlerdir yazmadım, yazamadım...

Ben mi çok kırılgan oldum, çok mu eleyip sık dokuyorum hiç bilmiyorum ama hayatımın bazı kısımları beklentilerimden dolayı gelen hayal kırıklıklarından ibaret. Bunu kuvvetli olarak hissettiğim dönemlerde acayip derecede kabuğuma çekilmek, " Ne anlatmaya çalışıyorum ki?!" demek istiyorum. Belki bu da öyle zaman dilimlerinden biri. Ve bu duyguyu yine tuhaf ama kendi ülkemde, kendi insanımla daha çok yaşıyorum. Evli olduğum adam da, O'nun çevresindeki arkadaşları, aile efradı da bin kez daha olumlu ve destek. İşte o yüzden seçtim ben bu adamı diye bir yüksek tepeye çıkıp bağırmak geliyor içimden. Sebep bu!

Sadede geleyim. Buraya hiçbir zaman yazmayacağım, ortak alanda adını anmayacağım "kitabım" basıldı. Mayıs ayı başında. Basılana kadar hergün yayınevi ile konuşma, ne oldu, ne olacak, fikir tartışmaları, kendi kitabımın adını bir yerde pazarlama yeteneğim, kapağını nasıl istiyorum, yaptığım çizimim...Kendimce bir kargaşa...

Bir kere, yayınevi ile olan diyaloglarda tekrar anladığım herkesin ne kadar farklı tadlara sahip olduğu. Kitabımın kapağına bir kadın çizmiştim, çıplak bir hamile, kolları göğüslerde birleşmiş, bir elinde ağlayan, diğer elinde gülen tiyatro maskeleri, kapağın arkasında kapanmış bir kırmızı perde...ve hikaye bitti...Ne oldu?

Kafamda canlandırdığım tüm bu detaylar, bitmiş çıkmış hali olarak yaratılanlar beğenilmedi, satılmaz dendi ve önce düşündüğüm isim, ardından da kapak bambaşka bir hale büründü. Allah'tan eşim benim çizdiğim kapakla eşleşen başka bir isim buldu da yine içimize sindi. İsim son haliyle kaldı ama kaç yazışmadan kaç anlatmadan geçildi. Yine dua ediyorum o isim kabul olmasaydı da " Basacağım!" deseydi yine elim mahkumdu, " Tamam!" diyecektim, biliyorum. "Yeter ki basılsın!" dı önceki hedef.

Sonradan, yayınevinin kendi düşündüğü kapağın üzerindeki sırıtan kadının yüzü flulaştırıldı. Bana göre bu, sırıtan bir kadının hikayesi değildi çünkü. Ama maalesef "sırıtan kadındı" kitabı sattırtan :( Flulaştırmak için bayağı bir yazışmalar yapıldı.

Hayatımda iki mail grubuna üyelik bir de...Bir tanesi kendim kurup da peşinde dolaşmadığım için hiçbir yere gitmeyen grubun başka bir ikamesi, hadi ben de bir anneyim, onlardan biriyim ( biriydim ) düşüncesi, fikir alışverişi yapılır ümidi...İlki sürekli yazı verdiğim dergilerden birininkiydi, fikir konularında birbirimize geçtik, bitirdim. Bunda ise hani " Oynayabilir miyim?" " Beni de aranıza alın!" gibi bir duygu esti geçti.

Mail gruplarından geriye bende kalan birkaç kişinin desteği dışında dedikodu hissi...Neyi kasmışım, niye ordaymışım veya kendi hüznümden para kazanmaya mı çalışmışım? Daha kitabın basımından kendime olan payı alamadım ki!

Belki, herşey kötü değil ama çeşitlilik oldukça, farklı bakış açılarına, olumsuz yıpratma girişimlerine de göğüs germek gerekiyor ki bu çok iç acıtıyor. Bir de beklentileri kaldırmak, kendi hayatını kendi doğrularınla yaşamak ve çok sorgulamamak... bilmiyorum.

Kendi adıma, savaşmayacağım! Öylece, kabuğumda, kozamda yaşayıp gideceğim işte! Bu en iyi savunma mekanizmasıymış, birisi geçmişte söylese inanmazdım.

Ama hayat ilerliyor ve ister istemez aile de olsa efrat da, eskilerden dost da... Eleniyor kardeşim, eleniyor! Benim de kendimce aldığım öc bu işte! Elemek, bana hüzün mü veriyor, acıtmaya mı çalışıyor, kanırtmaya mı uğraşıyor, destek vermekten uzak, alaycı mı? Tittir et gitsin, götüne de bir tekme patlat hayalinde, kıçına baka baka defolsun, sonsuzlukta kaybolsun, sen arkasından bir de hareket çek!

Zaten belki farkındasınız ama sizin için o noktaya gelmiş olan, sizi daha önceden FARK ETMEYEREK, ARAMAYARAK, UNUTARAK, DEĞER VERMEYEREK önceden elemiş oluyor, o yüzden artık hiççç kıçınızı yırtmayın derim.

Onun yerine şayet çocuğunuz veya anlaştığınız bir hayat arkadaşınız varsa, sıkı sıkı gidin onlara sarılın, gerisi geçici ve boş. Sizin yanınızda kim varsa, kim yüzünüzde gülümseme yaratıyorsa işte ONLAR İÇİN DEĞER!

11 yorum:

Goddess Artemis dedi ki...

Kitabınızın basım ve yayın sürecinde başınıza gelenler, ne acıdır ki, bu ülkenin "sözde aydın/elit camiası"nın inanılmaz gerçeklerinden sadece bir kısmı.

Mail gruplarında dönen dolaplardan ve saçmalıklardan bahsetmiyorum bile. İşte bu yüzden hiçbir mail grubuna üye olamıyorum. Çünkü ortalık ego savaşlarından geçilmiyor ve ben bu işler için çok yorgunum.

Ve yine bu yüzden, bu ülkede basılı, yayımlanmış bir eserim olsun istemiyorum. Bu fikre 20'li yaşlarımın sonlarına doğru, yazdıklarımı yok ettikten sonra iyice kanaat getirdim. Bu Eylül'de 38'ime basacağım ve hâlâ aynı fikirdeyim.

Bu konular içimi gerçekten acıtan konular. Daha fazla yazmak/konuşmak istemiyorum.

Ama kitabınızı mutlaka edinip okuyacağım, bunu da söylemek isterim.

İstanbul'dan sevgilerle :o)

funda dedi ki...

10 gün olmuş ve benim yaşadığım süreci yine anlatmışsınız :) sizin izinizden gidiyorum sanırım çok ilginç... bu arada ben de benzer şeyleri yaşarken şu sözü geçiriyorum aklımdan "zaman insanları değil sadece armutları olgunlaştırır" insanların olgunlaşmalarını beklemek sanırım bu noktada büyük yanılgı... son sözlerinize de içtenlikle katılıyorum..ben ve yüzümü güldürenler...sanırım bu dünyaya yeteriz öyle değilmi...sevgiler...

evinkedisi dedi ki...

Sevgili Artemis;

Link verdiğin yazını okudum. Kitaptan haberim yoktu ama yazarın hayatla ilgili gözlemlerini ve yorumlarını beğendim. Gördüğümüz gibi yalnızca kitabıyla gündeme gelmek isteyene bile rahat yok :(

Bildiğim bir şey var o da, olayı yaşarken ve yazını yazarken düşündüklerin ile zamana ve insanlara yayılış arasındaki fark.

Bu, kendi içinde bir dinamik ve kesinlikle " Ya durun, ben öyle demek istemedim, aslında şöyle şöyle düşünmüştüm..." diye debelenmek de bir şeyi değiştirmediği gibi batırıyor da.

Hele ki, kendi ülkesinden Nobel Ödülü alan ve gelmiş geçmiş bir sürü insandan daha fazla Türkiye, Türk, İstanbul kelimelerini dünyanın dört bir yanındaki insanların ağzına dolayabilen Orhan Pamuk'u bile linç etme kampanyaları yapılmışken. Adam kavga insanı değil, edebiyatçıyım diyor hala kanırtılıyor, hala acıtılmaya yokedilmeye çalışlıyor. Ve bunu bir kere bile kitabını okumamış insanlar yapıyorlar, böyle de bir tuhaflık hakim.

Kendini anlatmak zor Türkiye'de. Gerçekten! Çünkü durup dinlemek ve emeğe saygı göstermek denilen kavramları öğrenememiş bir toplumuz biz.

Diyorum ya, bunu yabancı kültürlerle yaşamaya başladıkça bazen inan gözlerim dolarak deneyimliyorum desem abartmamış olurum.

Öküz bir yapı, böyle gelmiş böyle gider demek acı :(

Funda :))

Aynı paralellikte şeyler yaşadığımıza sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim birden. Belki aynı paralellikten öte gözlemleme benzerliği diyelim de içim rahat etsin ve sana da kolay gelsin.

Dikkat! biyo var ! dedi ki...

Yapamadıklar bir şeyi biri yaptığında alkışlasalar.Hadi alkışlama- tebrik etme fasıllarını da geçtim.Sadece susup balta olmasalar.Ardında bi pislik,içinde başkaca bir niyet aramasalar."yaptığıda iş mi yani","Yaaa gördün mü bak bakkk","asıl niyeti ne, bilmiyorsun sen"demeseler!!!

Yani şu hazımsız insanlar!birgün olsun şaşırsalar bizi yaaa!Bir gün!

Tek yapmaları gereken şey:Çenelerini kapatıp kendi işlerie bakmak.Ne kadar kolay değil mi?Oysa onlar zoru seçiyorlar!Yazık!

evinkedisi dedi ki...

Biyoooo;

Geldin mi? Sevindim yazdığına.

Evet, aslında hiç senin düşündüğün gibi zoru seçmeleri konusunda düşünmemiştim, biliyor musun? Ama şu da var, içlerinden düşündükleri buysa onu dışarı vurmak insanları daha bir rahatlatıyor sanki...Zoru mu seçiyorlar yoksa dedikodu yaparak ve yıpratarak rahatlıyorlar mı bilmiyorum.

Sağlıcakla kal :)

elektra dedi ki...

kedisicim n'oldu? canını mı sıktılar? yahu boşgeçeceksin üretmeyip üreteni ısıran tembel vampirleri. takma kafana. adını burada yazmıyorsun tamam. ama ben yine de almak isterim emek akıttığın kitabını. komplekssizelektra@gmail.com aresimdir efendim, mail ile yazarsan adını çok sevinirim.
sarıl kızına kocana, kokla sakinleş.

kitabın için eline emeğine sağlık şimdiden.
öperim...

Adsız dedi ki...

Sen yaz Evinkedisi biz okuruz. Hem bu hissettiğin duyguyu sana yaşatanların kendilerini ne kadar eksik gördüklerini ama bunun telafisinin boş beyinleriyle ve haset yürekleriyle olmayacağını bildiklerinden ilkelce kıskançlık duygusuyla savaşlarına yenik düştüklerinin eseri..(farkındayım cümle çok uzun ama yazmam lazımdı)
Tebrik ederim kitabını en kısa zamanda edinip okuyacağım..Hoşçakal.

Unknown dedi ki...

Mail gruplarındaki dedikodular msn üzerinden gerçekleşiyor.Yetmediği yerde telefonlar vızır vızır işliyor.Hiç tahmin etmediğiniz, sizinle aynı düşünceyi paylaştığınızı zannettiğiniz kişiler farkında olmadan kişileri kapıştırıyorlar.Perdenin gerisindeki kişiliksiz kişiler bunlar.Tatmin oluyorlar.Yalan söyleyip bir de hırs yaptılar mı çok fena ...ben de böyle bir darbe yedim. Bir daha mı gruplara üye olmak...tövbe...

Yesim dedi ki...

Isin icine yaraticlik girdi mi nedense kiskanclik ve dedikoduyu da beraberinde getirir, bu bence dunyanin her yerinde boyle, fakat belki diger ulkelerde biraz daha dizginlenmis. Cunku birbirine destek olarak bir yerlere gelinecegini anlamislar belki, bir de saygiyi.

Butun yazdiklarini ben (birak bir seyler yayinlamayi) Istanbul'da guzel sanatlarda okurken yasadim, bu daha sonra acilan sergilerde, ortamlarda devam etti. Hep bir kuyu kazma olayi, istegi nedense.

Burada kuyular daha cok destege dondu (bu ulkede de gittim okula ve deneyimim tamamen farkli ve cok guzeldi burada). Biraz da olumsuzluklara ve bunlari yaratan insanlara bosvermeyi ogrendim. Ayrica dovusmem ayni senin yaptigin gibi bir takim insanlari aklimdan, yasamimdan silmekle oluyor benim de.

Ne olursa olsun savasa devam, yaraticiliktan odun vermek yok.

Kitabinla ilgili haberleri dort gozle bekliyorum.
Sevgiler.

evinkedisi dedi ki...

Sevgili Bülent;

Bloğuna geldim ama yok, olmadı :( Yorumuna teşekkür ederim, evet bundan sonra mail grubu falan yok hayatımda, gerçekten de istemiyorum, bir yığın yazışma, bir dolu insana kendini anlatma, saç baş yolma... Aman, ne gereği var ki, tanıyan tanımış, isteyen almış, gerisi bitmiş gitmiş zaten!

Balaannem, Melike'm;

Sen yaz, uzun muzun biz okuruz yorumlarını. Teşekkürler :)

Calanon?

Sen Güzel Sanatlar mezunu musun? Abim gibi...Bence çok kişilikli bir okul, oradan insanların varolma sebepleri yaratmak. Akademik hayatta bu çok görülen bir sorun ama ben İngiliz kültüründen bahsedebilirim, çocuklarını onlar yeteneklerini görüp, överek büyütüyorlar. Bizdeyse bir körlük, ta ana babadan başlıyor, herkese hastalık gibi yayılıyor.

Haklısın...Az ve öz insan, değil mi?

Unknown dedi ki...

Ben blog yapmıyorum :))Yaparsam tutamam kendimi çok fena yazarım diye engelliyorum.Eşimin katıldığı annelerin oluşturduğu bir grup vardı.üç densiz bir-iki yalaka dört-beş kişi öyle üzdüler ki onu,ben de mail gruplarından darbe yiyince söz verdik birbirimize. Bundan sonra ne bir grup ne de bir blog olsun. Beğendiklerimizi okuyalım,dedik.Sizi de severek okuyoruz.İlkini ağlaya ağlaya okudu bizimkisi.İkinci Kitabınız ne zaman?