30 Haziran 2007 Cumartesi

Gidişe Dört kala...

Bu fotoğraflar benim bahçemden. Gördüğünüz gibi, tam anlamıyla bahçe denilemese bile kenarlarda ekip biçeceğimiz alanlarımız var. Geldiğimizden beridir bu bitkilerin nasıl büyüyüp geliştiğini izleyebilmenizi isterdim. Bu, ön tarafa bakan, eşim tarafından budanan, geçen ay böyle patlarcasına açan ve sol taraftan gelenlere göz kırpan beyaz begonvilim :) İki yıl önce, köküne kadar budanmış bir odun parçasıydı.

Kızımla babası bahçede bitkilere gelmiş böcekleri öldürecek antibiyotiği yapmakla meşguller. Benimki internetten, buralarda Avrupa Birliği kuralları çerçevesinde yasaklanan bitki kimyasalları için organik olarak ne çözüm bulunabileceğini araştırdı. Diyorum ya internet ve bilgisayar teknolojisi olağanüstü bir şey diye. Hemen birkaç alternatif yaşama geçirildi.

Bunlardan bir tanesi Türkçe ismini bilmediğim ve Hindistan'da yaygın olarak görülen ama buralarda da yetişen Neem adındaki ağacın meyveleri... Kayınvalide ve peder profesyonel bahçeci oldukları içindir ki zaten eşim bu kültürle büyümüş. Önemli bir şey...Çünkü bizim bahçe de bir anlamda O'nun eseri. Çocukların evde görerek öğrendikleri şeylerin miktarı inanılmaz boyutta olabiliyor. Yani, belki farketmiyoruz ama evlatlarımızı yaşarken davranışlarımızla eğitiyoruz. Solda görülen bitkinin neem olduğundan şüpheleniyoruz. Daha çok genç ve henüz meyvelerini vermiş durumda değil. Geçen sene bu bitkinin yerde bir ottan daha uzun olmadığını söylesem, inanır mısınız?

Buraya gelmeden önce çok bitkim vardı, hepsini minnacıktan kocaman hale getirdim ama seyahat olayı başlayınca, hatta şehir bile değiştirirken onları taşıyamayacağımı gördüm. Antalya'da çok sevdiğim Ömür Hanım'a emanet ettim. Gözüm arkada değil, İStanbul'da ise pek de sevmediğim ama bitki delisi yaşlı bir karı kocaya devroldular. Tavana değen benjamin'e hala içim gidiyor.

Burada ise eve bitki almaya bir türlü gitmiyor elim. Biliyorum, gün gelecek ve yine taşınacağız, o kadar bak büyüt, götüreme...Belki seneye tekrar başlarım. Şimdilik bahçedekilerle idare ediyorum.

Neyse...Bu Neem denilen ağaç ( Azadirachta indica ) meğerse bizim evden çıkıp da biraz ilerleyince yolun üzerinde varmış. Bir baktım benimki meyvelerini toplamış eve getirdi, ufaklıkla dallarından ayırdılar. Bahçede japon gülümüz ( sağdaki ) var ama öyle bir şekilde atağa uğramış ki beyaz beyaz, çiçek açamaz halde. İlk aşamada sabunlu su ve fırçayla temizlendi. Şimdi, meyvelerin içindeki çekirdekler çıkartılıp, güneşte kurutulacak.

Bu bitkinin bir çok özelliği varmış. Bir kere antibiyotik olarak kullanımı, oksijen üretimindeki üstünlüğü, diş macunu yapımında hammadde olabilirliği...Şimdi bu çekirdekler bir gece belli şekillerde tariflerle bekletilecek, ertesi gün bir litre suya 2-50 gr'ı karıştırılacak ve püskürtülecek. Bakalım, yarın sabah bu işlem işe yarayacak mı? Şimdi eşim meyvelerin çekirdeklerini çıkartmakla meşgul.

Bugün Blue Souk'a gidilecek. Anneyle babaya 50. evlilik yıldönümleri için kişiliği olan bir hediye götürmek gerekiyor. Avrupa'da bu tip Asya işi şeyler çok rağabet görebiliyor. Ancak, Blue Souk da siestacılardan, saat bir buçuk ile dört buçuk arası kapanıyor. Öğleden sonra dışarıyla alakalı işimiz bu.

( Yukarıdaki fotoğraf Brian McMarrow tarafından çekilmiş, O'nun foto albümünden alınmıştır )

Blue Souk'da en sevdiğim taraf küçücük tıklım takaş dükkanlarda çok hoş parçalar bulunması. Şimdi internette baktım da içerisinde 600 tane dükkan varmış. Bir de çarşının kendine has bir kokusu ve dokusu... Herşeyin mega mall kültüründe eriyip gitmemesi ve kendisi olarak kalması ne kadar önemli. Bizim kapalı çarşıyı andırır yanları olduğu içindir ki seviyorum orayı. Alt katta altıncılar, üst katta yatak örtüleri, yastık kılıfları v.s...Satıcılar ciddi derecede yapışık ama alışmışız biz Türkiye'nin turiste bakış açısından öyle şeylere ya, çatır çatır pazarlık yapabiliyoruz utanıp sıkılmadan.

Geçen sene eşimin kardeşi ve ailesine elde yapılmış, ipeğin üzerine boyanmış, herbirinden dünyada tek olarak çalışılmış minyatür çalışmaları aldık. Orta Asya folklörünü anlatan, atların, vahşi hayvanların ve insan figürlerinin olduğu çok nazik şeylerdi. Sonra, gidip renklerine uygun şekilde çerçevelettirdik. Gerçi seçtiğimiz renkleri iç, dış birbirine karıştırmış olsalar da sonuçtan çok memnun kalmıştık. Bu sene benim L koltuğun üzerine atarak kullandığım ve çok sevdiğim Meksika orjinli battaniyem gibi taşıması kolay, kırılıp dökülmeyecek bir parçaya bakalım diyoruz. Yaşlı insanlar, hem de soğuk bir iklim, televizyon seyrederken bacaklarına yayarlar, koltuklarının üzerinde kullanırlar...

Birazdan yemek yiyeceğiz. Eşim ve kızım ağacın bitki çekirdekleri çıkartıyorlar. Evde sulu köftem hazır. Akşama ne yapacağım soru işareti, kolay bir şeylerle atlatırız bugünü de.

Yemeğimin hazır olmasını çok ama çok seviyorum. Gidişimize şunun şurasında dört gün kaldı, yola ne yapacağımı düşünmem lazım. Buradan çıkış saatleri kötü değil. Sekiz ama İStanbul ile İngiltere arası havaalanında on saat beklemece...

Tam gitmeye dört kala İngiltere'de patlamaya hazır bulunan bomba olayları, heryeri götüren seller... İşin ilginç yanı şu, eğer geçen seneki tarife uygulanıyor olsaydı ne karavanda kalabilirdik, ne Wales'de o harika yunusları seyredebilir, yürüyüşlere çıkabilirdik. İngiltere konusunda ilginç bir talihlilik yaşıyoruz.

Akşama belki bavulları boş odaya açıp benim ve eşimin neler alacağına bakarım. Bakmalıyım da. Hatta, her sene bir liste yaparım ki akla unutma falan yaşanmasın.

Dün, Laila'nın tüylerini kestirmeye gittik Dubai'ye. Burada veterinerimiz var ama "o iş başka bir konu." dedi. Pek bulaşmıyor anladığım kadarıyla tüy kesme işine. Halbuki bu sıcak memlekette kedilerinin bile tüylerini kestirmeye getiren insanlar gördüm. Sharjah'ın içlerinde, çölün ortasında grooming yapanlar da " Tamam, yapıyoruz ama köpeğinizi bırakıp gitmeniz lazım" gibi salakça bir talepte bulundular. Bir kere böyle bir şey duyunca bizde gayet normal olarak " Neden?" sorusu oluşur , hayvan huzursuzluk hissediyor ve o an sahibinin yanında olması en güzeli, ne demek bırakmak? Dedim ki " Bırakalım da, aramızdaki bayağı bir mesafe var ve sizin çevrenizde öyle oturup bekleyecek bir yer de yok" Konunun bu kısmıyla pek ilgilenmiyormuş izlenimi yaratan veteriner kadın bana da haliyle yardımcı olamadı. Yer, Dubai'nin trafiğine tercih edilebilir olsa bile git gellerle aynı hesaba geleceği ve Layla'yı bırakmamız da söz konusu olamayacağından orası iptal oldu.

İşin komiği hayvanların hepsi sanki el ayak bakımı yaptıran kadınların tarzında öylece, ayakta bekliyorlar. Hiçbiri birbirine bulaşmıyor. Grooming yapılan bölümde işe yarar büyüklükte alanlarda satılmayı bekleyen köpekler oluyor. Sordum, en fazla bir ayda müşteri bulunuyor dedi adam. Ama ne acayip iş :( Hepsi sevilsin diye bir havlama bir kıyamet. Çoğu satılabilir açıdan altı aylık, en yaşlısı bir yaşında. Süt dişleriyle oyuncu ve çok sevimli, yani yıkanmış, taranmış, pufur pufur bir haldeler...Kaldıkları yere tuvaletlerini yaptıkça bir sonraki bölmeye geçirilip hemen temizlikleri yapılıyor. İki günde bir de yıkanıyorlarmış ki aslında köpeklerin satışına yarayan ama onun dışında derilerine zarar veren bir yöntem :(

Yine üst kısımda hem her türlü hayvan ürünü satılıyor hem de kemirgenleri koymuşlar yanyana. Kocaman pufur pufur tavşanlar, birbirlerine dolanmış uyuyan sansarlar, guinea pigler ve test fareleri...

Sevmiyorum... Elimde değil, doğalarından koparılıp da camların arkasında, ne kadar temizlenseler, ne kadar iyi beslenseler de dapdaracık alanlara sıkıştırılmalarından haz etmiyorum. Mal gibi pazarlanmalarına hele çok kızıyorum. Düşünsenize, onların yakalanması, binlercesinin beter koşullarda bir yerden diğerine nakli, ölümleri, fırlatılıp atılmaları...

Aşağıda ise zaman zaman yandaki evin televizyon antenine gelip konarak, cark cark sesleriyle şarkılar söyleyen, özgür mü özgür güle oynaya aile hayatı yaşayan papağanlar var. Hele onlara daha da içim gidiyor. Uçan hayvanlar bunlar ya! Ve papağanlar ne kadar da akıllılar, kimbilir birisi gelecek de evine onları süs eşyası yapacak diye, insanların zevkine hizmet etmeleri için ne kadar da bekliyorlar o acayip odalarda. Hayvanları doğal ortamlarında gören insanların neden onlara bu kadar saygı duyduğunu anlamak hiç de zor değil. Diyorum ya alt tarafı ben burada serbest dolaşan papağanları gördüm ve düşündükçe daha da öfkeleniyorum. Pet Shoplara bu yüzden pek sıcak yaklaşmıyorum :( ( Yukarıdaki fotoğrafı parrot photos diye google'dan araştırdığım zaman aldım, bizim evin buralarda da aynı kalabalıkta olmasa da işte aynen böyle uçuyorlar. )

Neyse...Tüyler kesilip, yıkandıktan ve tırnaklar falan da halledildikten sonra sanki bizimkinin yerine yeni bir köpek geldi. Eskiden insanların hayvanlarına bu tür bakımlar yaptırmasını yadırgardım. Şu anda da aynı duyguları yaşayan ve buna kızan çok kişi vardır biliyorum ama şunu söylemek istiyorum. Bu iş çocuk sahibi olmak gibi. Bir varlığın sorumluluğunu alıyorsunuz. Kararı alış aşamasında bütün detayları düşünerek vermelisiniz. Onlar da insanlar gibi, dişlerinin fırçalanması gerekiyor, kaliteli ve varlıklarına uygun beslenmeleri lazım, yaşlandıkça ortaya çıkan sağlık sorunlarında sokağa atamazsınız, en iyi şekilde bakmanız elzem. Bu şartlar altında elinizdeki varlığa evladınıza yaptığınız gibi ne kadar iyi bakarsanız aynı ortamı da o kadar sağlıklı derecede paylaşırsınız. Evde beslediğiniz hayvanınızın temizlik şartlarını yerine getirmezseniz, o zaman kendi sağlığınızla da oynarsınız.

Ayrıca, onları alıp da doğal şartlarında asla tercih etmedikleri sıcaklıklara ya da iklimlere taşıyanlar da bizleriz, o zaman tüylerinin kesimi ve rahatlatılmaları için de hem para hem de enerji harcamak zorundayız. Şimdi Chloe'nin sokaklardan kedi köpek kurtarıp sahiplendirmeye çalışan öğretmeni mesela, kadın soruyor, kedi ister misiniz köpek ister misiniz, ben tövbe yok almam dediğimde ya da insanlar istemediğinde suratında yarı anlamaz yarı kızgın bir ifade...Bu bilinci kazanmış bir insanın, bakamayacağı kadar çocuk doğurmaması ne kadar önemliyse, iyi şartlar sağlayamayacağı ya da yalnızca şirin bulduğu için bir hayvana sahip olması bir o kadar yanlış. Onlar canlı ve özel ihtiyaçları olan varlıklar.

Bizim Layla'yı buraya taşımamız 2500 dolar artı korkunç insanlarla muhattaplık, sinir katsayısındaki artışlarla geçti. Tatile gittiğinizi düşünün verdiğiniz kennle'ların çoğu, hiçbirine özel ilgi göstermeden, yattıkları yeri temizleyip, hayvanları küçük alanlara tıkan yerler. Köpeklerin herbiri, terkedilmişlik psikolojisiyle sizin yolunuzu bekler. Temizlikten ya da beslenmesinden bahsetmiyorum, bunu da yapmayıp eskiden babamın bir arkadaşının boxer'ını öldüren de var. Nereye gidilecek? Kime şikayet edilecek? Ayrıca, genelde Avrupa ülkelerinde değil de bu tip yerlerde yaşıyorsanız olay iyice lükse dönüştürüldüğü için alınan paralar da artıyor. Aynı nasıl çocuğunuza ne kadar para ödüyorsunuz o kadar alabileceğinin kalitesini arttırıyorsunuz, aynı mantık burada da geçerli oluyor. İyi bakım için maddiyatın da iyi olması gerekiyor. ( Özellikle yıl içinde seyahatleri olanlar için konuşuyorum )

Bir arkadaşım kızının çok kedi istediğini söyledi. Daha önceki adımda evine okyanus akvaryumu almışlardı. Onun ne olduğunu sordum. Ufaklık, artık eskisi gibi yemini vermiyormuş. Benimki de öyle. Bir ara Layla'nın yemeğini veriyordu, şimdi sıkıldı ama köpeğimiz ailenin bireyiydi ya hep, düşkünlüğü baki. Hatta, benim ufaklığı sürekli köpekçilik oynarken görüyorum. Fakat sorumluluk anlamında çocukların hayvan bakma konusundaki heyecanları aynı yeni bir kıyafet ya da oyuncak alıp köşeye atmalarına benziyor. Aslında bu, hepimizin doğasında olan bir şey. Onu durduran duygu ise vicdani sorumluluklar, o varlığı bir canlı, duyguları olan bir aile bireyi olarak görebilmek...

Eğer, o hayvanı tam benimsemeden ya da bakıp bakamayacağınız konusunda şüphelerle, yalnızca çocuk sevindirmek adına alıyorsanız almayın derim. İnanın bana " Hayır evde köpek bakılmaz!" dışında bir açıklama, böyle detaylarıyla yüreğime hitap edilecek şekilde yapılsaydı asla almazdım. Şimdi Layla üzerinde oluşturduğum duygularım da olmayacaktı o zaman.

Bir de bizim köpeğimizin geçmişi kızımdan fazla, yani ufaklık hayatımıza girdiğinde O zaten vardı. Yeni gelen hangi hayvan olursa olsun tuvalet eğitimi var. O bitiyor tüy dökme sorunu, evde yaşama, oraya buraya çıkmama eğitimi başlıyor. Kedi bu konuda köpek gibi eğitilen bir hayvan da değil, daha başına buyruk. Ama belki sahip değiştirmesi köpekten daha kolay. Kabul ediyorum, kimse bırakmak için almaz ama insanlar zaman içinde öyle bir gerçeklikle karşılaşıyor ki ne olduklarını da şaşırıyorlar. Çoğu köpek evde saatlerce yalnız bırakılıyor, dört duvar arasında yaşayan bu sosyal varlıklar ruhsal olarak sorunlar yaşamaya, evdeki eşyaları kemirmeye başlıyorlar. Ardından sanki eşyaymış gibi verdikleri tepki de ceza görüyor. Bunları konuştuk ve arkadaşım zaten düşünmediğini söyledi. Bence de... En sağlıklı karar.

Saat yediye geliyor. Bir gün daha bitme aşamasında. Gözlerimden yine uyku akmakla meşgul. Zaman o kadar hızlı geçiyor ki anlamak mümkün değil. Bugün annem internet cafeye geldi. Ülkü de zaman buldu, konuşabildik. Süper bir şey bu! Sonra da Blue Souk'a gittik ve çok güzel, değişik bir masa örtüsü ve salon için yastık kılıfları aldık. Hepsi el yapımı...Kocam çok beğendi, benim beğendiğim yine el yapımı halı bütçemizin üzerinde kaldı :( Üzerlerine ye da koltuklarına örtecekleri tür bir battaniye göremedik. O plan uygulanamadı.

Kızıma dün, yazı çalışması yapması için günlük aldık. Günlük dediysem öyle cicili bicili değil Carrefour'un kendi üretimi, basit defterlerden. Bu konuda çalışması lazım. İngilizce, yazıldığı gibi okunmadığı ve belli kurallara da tabi olmadığı için neredeyse kelime bazında yazı ezberi yapmak gerekiyor. Dolayısıyla her günün yapılanlarını kağıda geçirmeye çalışırsa çok daha destekleyici ve istekli olur dedik. Yaz tatili için belli bir program belirlemek gerekiyor. Ödevlerine bakarak yarın halletmeye çalışacağım işlerden bir diğeri...

Chloe'nin kışlıklarını denettirdim. Hepsini, makinaya konulması için ayırdım. Bizim, şöylesine ne gideceğine bakmamız lazım. Yarın da imkan dahilinde yıkanacaklar, bavulların hazırlığı...O bavulların mis gibi çamaşır deterjanı kokmasına bayılıyorum. Bavul başına azami 30 klg olmalı. Yeni terör şartlarında ciddi kurallar var. Bir ara eline aldığın çantanın içindekileri plastik içini gösterir torbaya konulması olayı gelmişti. Sanırım sıvı alımı konusunda da sorunlar var. Dışardan içecek bir şey getiremiyorsun. Lap top konusu? Bilmiyorum...Kişi başına bir el çantası düşecek olursa ben kendi adıma hakkımı lap topla kullanmış oluyorum.

Türkiye'ye girişte oy kullanma sandıkları açılmış olacakmış. 22'sindeki seçimler için bir hafta önceden kurulacak denmiş. Girerken o hakkımı da kullanmadan geçmek olmaz!

Ayrılış günü Perşembe, saat yediyi biraz geçe...Gitmeden bir şeyler olursa yine ekleme yaparım.Uganda'da plastik kullanımı her yönüyle yasaklanmış. İnanılacak gibi değil! Hepinize iyi geceler...

5 yorum:

Öykü dedi ki...

bloğun ters dönmüş nasıl becerdin.yazı karakterleride büyümüş.
4 günmü kaldı negüzeell.:)
bu arda kuşlara hasta oldum tropik iklim hayvanları hep güzeldir zaten..böcekler hariç:)
öykü pisikolojik baskılarına devam rdiyor bu arada kedi konusunda ama nafile:))

Öykü dedi ki...

Bu arada bahçen nekadar güzel olmuş öyle.Gerçi eskiden nasıldı bilmiyorum ama gerçekten çok hoş.
Eşinin okültürle büyümeside avantaj olmuş çok iyi.
japon güllerin hakkında bilgi ver işe yaradımı doğal antibiyotik merak ederim.
öptüm.

evinkedisi dedi ki...

Teşekkürler :) Sanırım yarın denenecek, Sabunlu su ise ikinci gün daha koruma faktörünü kaybetti :( Aman o çekirdeklerin çekirdekleri çıkıyor ya ne zormuş! Evet, hatta şu an itibariyle gidişe 2 gün kaldı. Yağmurlar, seller, patlayan bombalar...Çok zorlu geçecek gibi yolculuk, içim sıkılıyor :(

Justin Biebery dedi ki...

Bloğunun yeni yüzü çok güzel olmuş. Daha bir okunası... Çiçeklerin de çok güzeller. İçini rahat tut, yolculuğa ilişkin iyi şeyler düşün. Biliyorum zordur böyle zamanlarda ama gayret etmeliyiz değil mi...
Sevgiler,

evinkedisi dedi ki...

Fatma, yorumun için teşekkür ederim. Uzun yazdığım için o şablon dar geliyordu. Birkaç kişinin bloğuna girdiğimde bunun uygulamasını gördüm ve tam aradığım genişlik dedim. Bence de arka fonun beyaz olması çok rahatlattı. Tam gitmeden önce temizliğini yapıp bırakayım :) Görüşürüz.