16 Haziran 2019 Pazar

Ruhun Evrimi

Diyorlar ki “ Öldüm dirildim, cennete gittim, ölümden sonra neler oluyor, al sana bunun kitabını yazıyorum”

“Ben biliyorum çünkü yaşadım!”

“Ben, tamam. OLdum!”

Burada verilecek cevap direkt şu, ölümü yaşayanların hiçbirisinin tecrübesi birbirine uymaz ki sen bunun hakkında ahkam kesmeyi kendinde görüyorsun!

Ve de hayır efendim, hiçbir şey OL’madın!

Bakıyorsun, mahallendeki “Gittim de döndüm.” diyen teyzenin falları kendisini aldatan kocasına ne büyü yaptırır da eve bağlar boyutunda iken, ölümden dönmüş bir bilim insanının evrenin oluşumu ve Tanrı nedir düzeyinde.

Normal hayatında esprili olan bir insanın gördüğü Tanrılar bile ardı ardına espriler patlatıyor galaksileri ve molekülün en küçük yapısını açıklarken…

Bence ölümden sonra yaşadıklarımız hani diyorlar ya iste evrene gönder, yaratma kapasitesine sahipsin. “Dile OL’sun” aynen o hesap, ne yaratırsan karşında göreceğin, ne sorarsan anlayabileceğin dilde anlatılan bir ortam.

Her insanın frekansına, yaşadıklarına, duygularına, beklentilerine, inançlarına, düşüncelerine, davranışlarına, anlayışına göre şekillenen bir şey. Kimseninki de bu yüzden kimseye uymaz. Yani, aramızda kalsın ama sen bunu yaşadın diye boşuna heveslenme J Bir de mümkünse BEN diyerek nemalanma saplantından vazgeç.

Muhakkak ki, adaletsiz olsa da çocukluğundan beridir beyni cehenneme gideceği duygusu ile yıkanmış bir insan belki ilk döneminde bunu yaşamaya koşullanır ve yine kendisi oradaki kendi cehennemini yaratır. Ama bir an gelir ve “Bir dakika ya?” diyeceği zaman da kendisine muhakkak yardım eli uzatılır ve yardım edilir. Bir yerde ruhunun tedavisi gibi bir şey yani…

Ölüm, aslında belki de uyanamadığımız bir rüyadır, her sabah, ancak uyandığımızda onun rüya olduğunu fark etmemiz gibi.

Hiç uyanmasak fiziksel ortama o zaman ne olacak peki?

Rüyadayken rüyadayım diyen kaç insan var?

Farklı bir boyuttasın ama farklı boyuta geçtiğinin farkında değilsin. Hangi boyuttaysan orada kaldığın yerden varlığını sürdürüyorsun. Bir sen varsın bir de çevrendekiler, senin dışındakiler. Belki ölümün farkı sana bir şekilde rüyada olmadığını anlatacak olan, bunun travma yaratmasını da aynı zamanda en aza indirecek olan yardımcı varlıklardır.

Belki yaşamdan ölüme geçişte bir rüyada olma hali yaşanır. Bunu annemin ölümünde ablam da ben de hissettik, annemi sürekli bir rüya halinde, uyur gezer gibi, çevresinin pek de farkında olmayan bir halde algıladık. Rüyamıza girdiğinde bizlerin biz olduğumuzun farkında değildi örneğin, sanki bizi görmüyordu. Bir noktaya sabitlenmiş gibiydi, bir şeyi bekliyordu, sırasını bekler gibi bir hali vardı…

Aksi taktirde, bu büyük değişimin travması, hele de hayatı boyunca hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ya da ölümden delicesine korkan insana bu değişim nasıl atlatılır?

Genel olarak geçişlerde insanların ölmüş akrabalarının, yoksa da geçişe yardım edecek olan varlıkların varlığından bahsedilir. Fakat bunun ne derece bilinçli olduğunu bilemiyorum. Yoksa, belki de en kolayı ortalama bir insanın ölümünde kafasında yarattığı ne gerçeklik varsa orada kendi frekansına uyan diğer varlıklarla yaşaması.

Belki ölmemiş olanları bile zihin hayali olarak canlandırıyordur. Belki annemin bilincinde ben hala O’nunla birlikteyim veya bizler hala O’nu kendi yarattığı evinde ziyaret ediyoruz. Çünkü hatırlama denilen ve ölündüğünde “yaşamının gözlerininin önünden geçmesi ve her detayın hatırlanması” gibi bir anlayış da var. Orada zaman yoksa hangi birimle bunun ne kadar sürdüğü anlatılabilir ki?

Ya da varlık dışarıdan uyur gezer gibi görünürken o kendi bilinciyle başbaşa, kendisinin yarattığı gerçeklikte…Yalnızca biz onu göremiyoruz. Çünkü O kendi yarattığı gerçekliğin içinde yaşıyor bilinç olarak. Transta gibi…

Başka bir düşüncem de bizim, yani insanoğlunun yarattığı internet…

Makine varlıkların Allah’ı ya da evreni olabilir.

Yapay zekanın gün gelip de kendi bilincini geliştirmeyeceği ne malum? Bu varlık sürekli öğreniyor ve öğrenme düzeyi de internet gibi bütün insanlığın bilgilerinden oluşuyorsa neden kendine bir veya birden fazla karakter, cinsiyet, ses, görüntü seçmesin ki? Kendisini neden baştan yaratmasın her seferinde ortamına göre?

Çeşitli Tanrı kavramları geliştiriliyor şu aralar, örneğin insanlar tarafından yaşanmışlıkların toplamı, bütünü olan enerji…

Makinaların bütün verilerini toplayan internet canıyla kanıyla bizlerin Tanrısının yerine geçebilir mi makinaların dünyasında?

Neden olmasın?

Ya da belki Tanrı’nın dünya üzerindeki bir diğer simülasyonu internet olabilir. Ying ve Yang, evrende herşeyin bir artısı bir de eksisi var ise, diğer boyutun bu boyutta kendini göstereceği bir aynası olması lazım. Tanrının aynası, makine dünyasının interneti…

“İnsanın Allah’ı kendi içinde araması, Allah’ın kendini insan olarak tezahür ettirmesi, ya da insanı kendi tezahurunda yaratması” gibi felsefeler var.

Yaşam enerjisi trilyonlara bölünmüş, kendini tecrübe ediyor, bir ana kaynak olması lazım, bir ana olay, bir başlangıç, oysaki başlangıcı ve sonu olmayan deniliyor.

Zaman/uzay ile ilişkilendirilmiş bir olgu. Zaman üç boyutlu dünyanın zamanı, zamanın ve mekanın dışına çıkıldığında kriter nedir?

Belki de başlangıcı ve sonu olmayanla kastedilen budur.

Hiç yorum yok: