12 Mayıs 2018 Cumartesi

Ruhum Genç Kalıyor Safsatası

Beyin 20 li yaşlarına sabitleniyor, kendine hayran olduğu için, yoksa başka bir şey olduğundan değil.

Sürekli her yerde çekilen selfie'ler "Ne olur beni bir çeksene!" isteminin artık insanın kendi ellerinde olması ne büyük bir imkan!

Ortalama çoğunluk görüntü olarak pırıl pırıl parladığı gençlik hallerinden daha kötüye doğru evrildikçe sana, bana göre çok güzel ya da yakışıklı olmasa da kendi gençliği ile gurur duyar hale geliyor. "Ben var ya gençliğimde..." sözlerinin çıktığı kaynak da orası.

Bir iksir içip de genç ve güzel kalmak, daima taze ve pırıl pırıl olmak kadınlara dayatılıyorken ve onlar da bunu bir güzel yerken, bakıyorsun erkekler yaşlansalar, sarksalar da ne botokslanıyor, ne dolgu kullanıyor, ne de orasını burasını gerdiriyor ama her daim yanlarında fıstık gibi kadın olmasını bekleme hakkına sahip oldukları gibi, kadınlar da bunu içselleştirmişler; "Kadın her daim bakımlı olmalıdır!"

Erkek milletinin saçlar kendiliğinden beyazlıyor, göbekler beş metre öteden gidiyor ama kadın güce bağımlı olduğu için, alan razı satan razıya dönüşen bir durum yaşanıyor. Çünkü yaşlanıp, saçlarına aklar düştükçe erkekler daha bol para ve kariyer sahibi oluyor, kırışıklıklardan kime ne? Ak saçlı, hafif göbekli, bazısına göre bol göbek de olur bir şey değişmez, ellili yaşlarında erkek modeli 20 li yaşlardaki işsiz güçsüz delikanlıdan çok daha çekici!

Bu bağlamda genç kadınlar da geleceklerini güvence altına alacakları, bol parayla kendilerine bakacakları ve her daim genç kalabilecekleri hayatları tercih ediyor.

Al sana yaşlanmış, bol kırışıklı ve beyaz saçlı erkeğin yanında güzelliği ile dikkat çeken genç kadın formülü!

Erkek, erkekliğini ve "Bende hala iş var!" sloganını garantiledi, kadın bol parayı yan gelip yatarak güzelliği ile satın aldı. Doğru mu? Neden sürekli erkek ve kadın arasındaki yaş aralığı kadının alehine? 20-25 yaş büyük erkeklerle beraber olmak veya evlenmek neden global olarak yaşanan bir fenomen?

Bu şartlar altında orta yaşa gelen ortalama kadınlar (kendimi kastediyorum) tedavülden silindiklerini her şartta hissediyorlar. "Ah ben gençken..."cümlesi daha bir söylenilir hale geliyor çünkü beden artık yavaş yavaş oradan buradan pes etmeye başlıyor. Daha öyle yetmişlerinde falan da değiliz, kırklı yaşları geçen kadınlardan bahsediyoruz. (Kendine anasının nikahı derecede yatırım yapan, işi gücü genç kalmak için para harcayan kesimi bu yazının dışında tutuyorum)

Geçen Pazar günü derste belime giren bıçak saplanması tazında sancının, iki gün bütün hareket imkanımın kısıtlanmasının, "Böbreklerime ne olacak?!" sorusunun ve kendime acıma duygusunun getirdiği yegane hisler bunlar. Böbreklerde değilmiş sorun, omurilikde kalçaya yakın kısımda disk kaymasıymış. Ultrasonlar, rontgenler (ortaya çıkan skolyoz) ve CT scan'in bize anlattıkları bunlar şimdilik.

Sonra...Hep düşünüyorum ve artık hayata karşı çok daha ciddiyim, o eski dolu dolu kahkahalarımla yaklaşmıyorum. Dünya daha ciddi bir yere dönüştüğü için mi yoksa ben mi daha uyuz ve sevimsiz bir insana evrildim? İkinci şık, evet. İçimin de dışımla beraber yaşlandığını hissediyorum. Bu şartlar altında ben ruhsal olarak yirmiliğim diyebilir miyim?

Bu, aslında seks motorunun hala çalışmasından mütevellit yakışıklı veya güzel, çekici kadın gördüğünde (aksi durumda değil ama) oluşan çekim gücünden kaynaklanıyor.

Burada sorulacak yegane soru ise şu, biraz da kafana vurulan çekiç misali "Sen ilgileniyorsun da seninle kim artık cinsel bir obje olarak ilgileniyor?"

Dünya çelişkilerle dolu eskiden sana cinsel obje olarak yaklaşana ateş püsküren "sen"in yerine "Ne olur beni de çekici bulun!" diye kıvranan orta yaşlı kadın geliyor. Aklının saklı köşelerinde yaşanan fanteziler gerçeğe dönüşse iki çocuklu, eşini seven sen bunu yaşayabilecek misin? sorusu ise ikinci mahkeme çekicini masaya sertçe indiriyor.

Yaz kızım mübaşir, karar verilmiştir;

"Hayatını yaşıyla sürekli bir çekişmeye dönüştürenler huzuru yakalayamaz, elinin altındaki güzellikleri ve değerleri yaşayamaz. Çünkü yaşlanıyorsun ve her günün arkasında daha genç, daha güzel, daha hareketli ve hayat dolu bir sen bırakacaksın. Hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek tersine, fiziksel olarak daima yokuş aşağı bir yol bu. Sen yalnızca düşünce ve hissediş tarzını değiştireceksin, onların hepsi senin yarattığın değerler nasıl olsa. Değişim kaçınılmaz ve olumsuz ise ondan kendine göre zevk almayı ve haz duymayı öğren. Ve şimdi kararını ver, hayatının geri kalanını hep kendine acıyarak ve genç görünmek için deliler gibi para harcayarak mı yoksa hissettiklerin, vücudunun seni götürdüğü yer ve ailenle huzur içinde mi yaşayacaksın?"

Hep yazdığım gibi, buraya yazılanlar da sana veya başkasına hayat dersi vermek, bir şeyleri dikte etmek değil. Tersine, kendi kendime yaptığım telkinlerin ve beynimin içindeki iki ayrı kişiliğe laf anlatma derdinin yazıya dökülmüş hali.



2 yorum:

fatma dedi ki...

40ların ortasına 1 varken ve aynalarda her geçen gün eskidiğimi görürken iç dünyamdaki çatışmanın bir kısmıydı, bu satırlar:)
Yine de kırlaşan saçlarımı boyamayı reddediyorum, bir erkeğin hayatında önem arz etmeyi önem sırasında çookk sonlara öteliyorum ve bundan sonraki zaman için bu yaş alan halimle kendimi mutlu edecek sadece benim için önemli şeyleri önüme koyup kurgulamaya çalışıyorum.
Tabi güzellik olgusu önemli olunca bütün bu değişim içinde "güzel yaşlanmayı" istiyorum çünkü aynaya baktığımda kırışıklıklarımla, değişen çehrem ve vücudumla mutlu olmak istiyorum.

evinkedisi dedi ki...

Yaşlanmak çok zor bir şey, mutlu olarak bunu başarabilmek de öyle. Herkes bir bedende, bir kere gençliğini ve yaşlanma belirtilerini yaşarken gerçekten de kendine aynada başka birisi gibi bakakalmış bulabiliyor. Bir yandan mantık ve maddi imkanlar bunun geçiştirilmesine karşı çıkarken, diğer yandan hadi anasını satayım elimde avucumda ne varsa bu işe aktarıp bari hiç olmazsa elli beşlere kadar falan dayanayım diyor. Çok geldili gittili, her dakika değişen durumlar bunlar. Fakat değişmeyen tek şey bunu yapabilecek maddi gücün var mı yok mu? Benim için bir de maddi gücün varsa da o maddi güç oraya mı, yoksa başka bir yerlere mi akmalı? Özde kendimle bile çeliştiğim için buna verilecek olmadığı gibi, yiyecek ekmeğiniz yoksa pasta yiyin gibi derin olmayan, meteryalist, sığ bir bakış açım da yok. Çok ciddi bir yatırım ve zaman/yatırım retiosu da çok yüksek bana göre. O yatırıma değer mi bu şartlarda? Beni esas düşündüren kısmı da o.