Hava bir kapayıp bir açmakla meşgul...Benim bu konuda herzamanki gibi keyfim yerinde, sabahları altı buçukta kesif bir soğuk oluyor, o bile kızımı ve babasını okula yollayıp kapıyı ardlarından kapattıktan sonra koştura koştura yatağa girmeme sebep. Hoşuma gidiyor.
Artık beş ay tamamlandı ve geride kaldı. Neler değişti? Bir kere benim için her zaman söylediğim, hamileliği mekanik bir taşıyıcılık olarak algılama mantığı yerinde saymakta. Ruhun cinsiyeti olmaz derler ama benimki kesin bu konuda erkek ağırlıklı. Kendi bedenimin bana yaptığı yavaşlatma politikası canımı sıkıyor. Canımı ısıtan tek şey daha önce de belirttiğim gibi dört kişilik bir aile olmak, giden eksiği yerine koymak ve tamamladığım puzzle'a tebessüm ederek bakabilmek...
Cinsellik büyüme, genişleme, su toplama, büyük göğüslerle beraber kesinlikle rafa kalkan bir şey benim için. Eşler de bu dönemde kadınlık hormonu salgılarlarmış, doğrudur. Dünyanın üzerinde birbirinden kilometrelerce ötedeki nesneler veya varlıklar bile birbirlerinin hayatını etkilerken karı koca etkileşmemek mümkün mü?!
Kalp özellikle kendi kendime sakin bir ortamda sessizce kaldığımda güm güm diye atıyor. Merdiven çıkmalar eskisi gibi hadi hoppa şeklinde olmamakla beraber sonunda kesilmeler yaşanabiliyor. Hatta onu bırakın sürekli konuşmak bile yorabiliyor insanı. En fazla olagelen sırttaki, daha çok kalçaya yakın ivmedeki tutulma...
Bu tutulma öyle bir boyutta yaşanıyor ki geceleri kitap okumak için sırt üstü uzanan ben ters çevrilmiş kaplumbağa ya da bok böceği kıvamında debelenip, oraya buraya dönmeye çalışıp, başarısız olarak söylenme modunda buluyorum kendimi. Sonra şu günlerde bulduğum ağırca kalkma, ardından da önce sola doğru yatmakla buluyorum çareyi. Sola dönük yatmaya başladığımda bu sefer kalbim yatakla beynimin arasında davul çalmaya başlıyor. Güm güm güm güm!!!...
Gece uykuları düzensiz... Bazen sanki hiç uyumuyorum gibi. Uyuyorum belki ama herşeyden haberdarlık var. Laila perdeyi aralayıp dışarıya bakmaya mı çalışıyor mesela, hemen bütün antenlerim dikiliyor. Sürekli sağa sola dönmekten toplanmış bir çarşaf kümesi ile kalkıyorum sabahları.
Saç dökülmesi, o korkunç halinden normale döndü ki bu çok olumlu bir gelişme.
Elif Şafak " Siyah Süt" bitti, ardından " Baba ve Piç" başladı. Fevkalade, enfes!!! Kitaplarda kendimden bir parça buluyorsam, eğer o insan beni sürükleyip de olayları bire bir yaşatıyorsa ve edebiyat yapıyorum diyen biri gerçekten kelimelerle bir sanat eseri, bir tablo çıkartabiliyorsa karşıma o kitabı çok seviyorum.
Kitaplarının ikisinde de kendimi gördüğüm karakterler var ve o karakterler tersi düşünceye göre çok başarılı konuşturulmuş. Bu da Elif Şafak'ın kendinin de ne kadar kitap kurdu, ne kadar gözlemci ve düşünen bir insan olduğunu gösteriyor. Kadın okumayan insanın yazamayacağının ayaklı bir kanıtı. Bir sürü konuda binbir bilginin harmanlandığı metinler yazıyor. Tasavvuf, ateism, dünya edebiyatı, politika, tarih...Helal olsun! Ve dikkat ettiğim bunları birbirinen ayırmıyor, bir şeyi tarif ederken herbir renkten bir tutam işin içine giriveriyor.
Her gün televizyonda Gazze'de olanlar yine playstation tarzında gösterilirken sivil toplumlara verilen bu görüntülerin sokağa çıkıp dökülmek dışında neye yarayacağını çok merak ediyorum. Naklen savaş yayınından nefret ediyorum. Özellikle de çocukların gösterilmesinden son derece rahatsızım.
İşin gerçeğinde, İsrail Amerika'yı arkasına almış olan bir ülke. İsrail'in sivillerinden bahsetmiyorum. Tüm dünyada savaş başlatan, kendi çıkarları dışında başka hiçbir bok düşünmeyen politikacıları kastediyorum.
Bunu yaparken halkları galeyana getirmek için piyon gibi kullandıkları sivillerin katledilmesinden tiksinti duyuyorum. Birleşmiş Milletler olsun, Nato olsun Amerikalı oldukları için hiçbir yardım verilmez bunu biliyorum. Oraya hiçbir yabancı askerin yardım amacıyla sokulmayacağını, bizimkiler de dahil olmak üzere yapılanların göz boymanın ötesine geçmediğini de...
Amerika'nın karşısında duracak birisi çıksın, hiçbir ülkenin buna cesaret edemediği ortada. Buna Türkiye'de dahildir ve haklıdır da...Oturulan yerde " Mehmetcik Gazze'ye " demekle olmuyor işte!!! Barışa hizmet edecekse askerimiz gitsin gibi kelime oyunlarıyla da olmuyor bu işler. Barışa hizmet için gidecek asker sanki çağrıdan başka bir şey yapmayacak, savaşa fiili şekilde katılmayacakmış gibi...Hap aldatmacaların ve yalanların üzerinde kurulu dünya. Türkiye Amerika'nın müttefiki değil miydi?
Kısaca, tüm savaşlardan, dünyadaki tüm pisliklerden nefret ediyorum. İnsanları dinleriyle, ırklarıyla, milletleriyle farklı farklı değerlendiren, öldürülenler Müslüman olduğunda yüreği yanan ama başka dinlerden olduğunda arkasına dönüp bakma enerjisini bile gösteremeyen iki yüzlü, samimiyetsiz insanlık! gösterilerinden de...Olanlara, hepimiz İNSAN olarak baktığımız, ayırım yapmadan vicdan azabı hissettiğimizde samimiyetten, insaniyetten bahsederim, tersinde değil.
4 yorum:
Bu konuda ben sustum......Ne varki insan olduğumdan mı yoksa ana olduğumdan mı utanıyorum bu susmadan....çok utanıyorum savaşı yapanlarla fiziken aynı yaratılmış olmaktan...
Sağsalim 5. ayı devirmeni kutlarım..Elif Şafak'ın "siyah süt"ünde özellikle başlangıcını çok sevmiştim..Fantantis bir masal gibiydi aklımda kalan, hani cinler falan...sevgiler
Merhaba Melike;
Yok, susmadın canım yazı yazdın ya...Ben de okudum, zaten susulması taraftarı değilim ama hiçbir konuda susulması taraftarı olmadım ben. Yani, haksızlıklar karşısında yaşanılan bu seçicilik beni hasta ediyor. Gerçekler karşısında evinde oturup da hakikaten hiçbir şey yapamayan insanlara verilen görüntüler içimi acıtıyor. Yunanistan'da bir genç öldürüldü, Yunanistan aylardır ayakta, bütün gençler sokakta...Türkiye'de bu tartışılmadı bile, halbuki nasıl bir toplum bilincidir diye düşündüm durdum ben. Bizde polis tarafından coplanan, öldürülen, işkence gören...Toplum nerede? Ama solcu düşüncelere geçit vermeyen Türk toplumu ve polisi iş Müslümanlığa geldi mi sokağa dökülen kalabalığa gaz vermekle meşgul. Diğer tarafa ise korku saçıp sindirmekle...Anlatmak istediğim buydu. Herşeye tepki vereceğiz, Somali'de açlıktan ölenlere de, Gazze'de savaşta gidenlere de, kendi ülkemizde zamanında haksızlığa uğramışlara da üzüleceğiz...Elimizden bir şey gelmese de içimizde bir şeyleri ayırım yapmadan yalnızca Müslüman kardeşlerimiz çığlıklarını atmadan hissetmek bile bir şeydir.
Elif ŞAfak'a gelince...Bana göre çok gerçekleri yazan, korkmayan, akıllı bir kadın O. Şimdi anlaşılıyor niye bir sürü çevrelerce nefret edildiği...
Sevgilerle...
Konuşacak lafım kalmadığından değil, bu susuş öfkeli, intizarlı, hastalıklı, en çok da belalı...İçim acıyor, yüreğime sanki bir bıçak saplanmış, çıkaramıyorum onu ve her ellediğimde kanırtıyorum sadece, fayda yok yani, yokmuş gibi de yapamıyorum durmaksızın acı var çünkü...sağcı, solcu, ateist, hindu, şaman, pagan, deli, akıllı ne farkeder söz konusu masumiyet olunca hele ki çocuksa mağdur..susan vicdan olmasın yeterki, susan evrensel insan hakkı olmasın yeterki...
Ayrıca beynini susturmayan bir kadından daha öte başka ne olur Elif Şafak gibi donanımını doğru yerde kullanan ve zekasını keskinliğini yazdıklarıyla ispatlayan kadın insan takdire şayandır...sevgiler.
Çok güldüm o bokböceği debelenmesine :)))
Yorum Gönder