Benim özellikle PMT ( adet öncesi ) ve hamilelik dönemlerimdeki rüyalarım son derece yoğun olur. Bazıları tabi ki etkilendiğim, düşündüğüm olayların etkisiyle yaratılan şeyler ama bazen aklıma gelmeyen insanları da gördüğüm bakidir.
Carlos Castanedo okuyanlarınız varsa bilirler, oradaki kadınların bu dönemlerdeki rüya kontrolleri çok güçlenir ve yine dişilerin " Cadı " ünvanları da regl dönemlerinden aldıkları güce bağlıdır. Erkekler korkuyla karışık bu güce sonsuz bir saygı duyarlar. Falan feşmekan...Kısa ve öz al benden de o kadar! Bir de "ama..." sı var. Bu, sakin bir şekilde uyumanın tam tersi bir durum. Sabah kalkıldığında sanki hiç uyunmamış ve dinlenilmemiş hissi hakim oluyor ki hiç memnun değilim. Yani, ben o saygıyla karışık korkudan falan feragat etme taraftarıyım, huzurlu bir uyku uyumak, en azından uyurken kafayı boşaltmak adına nelerimi vermezdim.
Örneğin, dün akşam rüyamda güya bir şekilde havuzu olan bambaşka bir ortamda bir uyanıyorum ki ( bilinçli bir şekilde uyutulmuşum ) göbeğim inik. Bebek yok!!! Üstelik kızımı da bilerek benden uzak tutuyorlar, ne zaman O'nu sorsam yok arkadaşında, yok şurda, yok burada diyorlar. Sanki, ruh hastalarına özel olarak hazırlanmış bir yer burası ve benim gerçekler söylenilirse delirmemden korkuluyor. Biraz bencil, biraz yalancı gözler çevremde, sürekli gizli bir şekilde gözleniyorum ama soru sorup duruyorum bir yandan " Bebek nerede?!!!" Öldüğünü, benim bulunduğum yerlerde bir şekilde kimyasal bir zehirlenme yaşandığını falan..." Kızım?!" " O arkadaşında..." Nasıl, yine yüreğim kavrularak uyandım. Offff rüyaymış!!!
Bir de hamilelikte, mesela bir gün enerji patlaması yaşanıp da bir sürü iş teyir edildiği için ayların artıkları bir güne biriktiriliyor ise ertesi gün son derece düşük enerji ve hatta bıkkınlık duygusu ile geçebiliyor. Ütülerim hala beklemekte...Üzerine bir de sürekli yeni yıkanıp toplananlar ekleniyor :( Yapılan işlerin arkasından sanki yıllarca ara verilmişlikten sonra gidilmiş spor salonu ertesi yaşanan tutulma ile beraber gelen Kakılmış yürüyüşü de baki. Bu paytak, ayrık bacak, ay ay ay kalkış ve roketsavar şekilde kendini koltuğa atış hallerime hala alışamadım ve alışmak falan da istemiyorum.
Bugün aralı sıralı arka fonda kendini hafifçe hissettiren mide bulantısı bakiydi. Korkunç bir sinir de olaylara eşlik etmekte... "Bebek yeterli derecede hareket etmedi mi?!" yoksa" Ediyor da ben mi farkında değilim?!!!" babındaki korkular ve endişeler de yangına körükle gitmekte...
Dün doktordan döndükten sonra hafta sonuna giriş için enerjim vardı. Bahçedeki hortumu deniz tarafına bakan, köfeke tutmuş pencere ve pencere önlerine tutup sularını da aldıktan sonra, girişe geçtim. Sonra da alt katı hallettim, mutfak, banyo, bir tane çalışma odası, hangar kıvamındaki giriş...Toz almak, halıları özel köpek kılından arındırmak için takılmış aparatla vakum, yerlerin silinmesi...Eşim eve gelir gelmez yemeğe girişti, akşam Christmas yemeğimiz en azından temiz bir evde, güzel bir ortamda geçti. Ama bugün? Yok...Hamileliğin sağlığıyla bitmesini bekliyorum, gerçekten...Bitirdiğim zaman da bu, geride kalmış günlerimi " Ohhh bitti! " diye algılamayı düşünüp, mutlu oluyorum. Ben böyleyim işte, yuvarlanıp, hareket alanım daraldıkça sinir olan bir tipim. Ne yapalım?!
Hormonların ciddi şekilde vücudun heryerini, hatta rüya görme mekanizmasını, uyuma derinliğini, herşeyi ama herşeyi etkilediğini biliyorum. Kişiliğimizi değiştiriyor, algılamalarımızı, beklentilerimizi...Hamileliklerinde ve adet dönemlerinde hormonal değişimlere karşı başkaldırı tarzını benimseyen bedenlerde büyük tufanlar yaşanıyor. Bunun normal halimizle, kişiliğimizle alakası yok.
Hormonlar ayrıca bedenlerimizin bir nevi makina gibi işlediğini de gösteriyor. Etki ve tepki...Herşey dengeliykenki halimiz başka, değişince başka. O yüzden kadınlardaki değişiklikleri anlamayan erkekler şaşkın şaşkın bundan bahseder dururlar ya...
Aslında mesele erkeklerin kadınları anlamaması değil. İnsanın insanı anlamaması...Bu tepkileri vücutları vermeyen kadınlar da pekiala diğer kafayı sıyırmak üzere olan bizler katagorisine karşı son derece anlayışsız ve tepkisiz olabiliyorlar. Tok açın halinden anlamaz misali...
İnsan bencil, yapı olarak kendisinde bile yaşananları unutmaya meyilli. Mesela anne olmak ve anneden anneye ( insandan insana ) değişmesi gereken anlayışın sürekli bir tempoda, yani " Senin için saçımı süpürge ettim!" hallerinde algılatılmaya çalışılması... Kesinlikle doğru değil! Her insan kendi kişiliğinin izin verdiği ölçüde annelik yapabiliyor. Bencil olan anne olduğunda da bencil, verici olan verici, bilgili olan bilgili, cahil kalan yine cahil...Kimsenin kafasına sihirli bir değnekle dokunup onu dokunulmaz, erişilmez, olduğundan başka bir kalıba yalnızca anne olduğu için sokmak ise kadına yalnızca o görevin verilmesinin ve yüceltilmesinin gerekliliğinden kaynaklanıyor.
Oysaki, görüyoruz işte, bir sürü kadın anne olmaya, ev kadınlığına ya da çalışmaya uygun değil. Bunu kadın ya da erkek olarak gruplamak çok yanlış geliyor bana. Kadınlara kakılmış görevler var, erkeklerin yapmak işine gelmiyor, aynı şekilde erkeklere verilmiş görevler de...Hiç bir insana varlığından başka " olması gereken " kalıbı biçilmemeli. Herkes yaptığı iş neyse onda başarılı ve yanında evini, çocuğunu idare ettirecek süper biri var ise kendini şanslı saymalı. Onun da olmadığını görüyorum. En azından benim için yok, üzgünüm.
Mesela, bana göre kadının ya da adamın eve para getirmesi önemli değil. Eşim benim yaptığım performansta iş çıkarmaya elverişli olsun, benim işim O'nun işinde olduğu gibi uygun saatli, uygun tatilli bir meslek olsun. Benim formasyonum O'nda olduğu gibi uluslararası standartlarda verim vermeye uygun bulunsun, O otursun ben de aklım evde, çocuklarımda kalmadan çalışayım. Gerçekten hiç fark etmez.
Bunu, Avrupa ülkelerinde yapanlar var. Baba evde annenin bütün görevlerini en iyi şekilde yükleniyor, kadının tüm iş deneyimleri ve eğitimi devamı gerekli kılıyor, aileyi maaş olarak kadın çekip çevirebileck düzeyde, kimse de dönüp " AAa ne ayıp!" falan demiyor. Biz ilk evlendiğimiz zaman eşim yazdığı kitaba odaklanmak istedi, bense çalışıyordum ve işimde yükselme, kariyer durumum vardı, O bir süreliğine ayrıldı, ben gittim geldim. Hiç de olumsuz etkilenmedim bu durumdan. Ama benim tek derdim var, evime ve çocuklarıma benim gibi bakılacak!
Bir arkadaşım bazı kadınların bu hormonlara yani hamileliğe bağımlı olduklarını, o dönemlerde kendilerini çok mutlu hissettikleri için arka arkaya hamile kalanların olduğunu anlattı. Doğrudur, buna ben de şahidim, o yüzden de " Hamilelik kötüdür aman aman!" falan gibi bir iddiam hiç olmadı. Ama Allah aşkına yahu, kendini kötü hissedenlere de empati denilen bir şey var bari o horgörülmesin! Yok, " Biz de hamile kaldık güzelim!" yok, " Amaaannn şekerim sen de amma büyütüyorsun şu işi " falan filan gibi yorumlar beni çileden çıkarıyor. Herkes farklıdır, her insan ayrıdır ve olayları farklı deneyimler. Genellemeler de ancak odun, taş, kağıt falan gibi cansız malzemeler için yapılabilir. Gruplamayınız, kategorileştirmeyiniz, bir şey deniyorsa saygı duyunuz! En azından acıyınız yahu!
Bence, bu benim kendi kanaatim, hamile değilken ve hastalık öncesinde değilsem demek ki diyorum benim bütün hormonlarım tam olması gerektiği şekildeler. Hayatımda çok zor devirler atlatmama rağmen depresyon falan yaşamadım. Çok üzüldüğüm, sinirden delirdiğim olmuştur. Ancak ve ancak ne zamanki bu döneme giriyorum o zaman başlıyor, bir an dalga dalga gelen mutsuzluk ve kapana kısılmışlık duygusu mesela. Acayip bir sıkıntı, anlatmak mümkün değil, çevrendekilerin başka başka dünyalarda oluşundan duyulan öfkelenmeler...İçe kapanıklık, kimse beni anlayamıyor, duygularımı paylaşmıyor sendromları...Al sana depresyon işte! Hamile olup bunu doktoruna anlatanlara yine güzel bir ilaç pompalaması yapılacağı için, boşver sen bir şey anlatma kendi kendine depresyonunu, dalgalarını falan filan bu dönemin sonuna kadar sık dişini atlat bana göre.
Demek ki, bu durmadan arka arkaya hamile kalma dürtüsü yaşayan, o dönemlerinde çoook mutlu olduklarını iddia eden kadınların normal hayatlarında eksik bazı hormonları bu dönemlerde tamamlanıyor. Bana ve benim gibi dalgalanma yaşayanlara ise fazla ya da az geliyor olması gerekenden. O yüzden de dengelerimiz böyle alt üst oluyor.
Göğüslerde büyümeden kaynaklanan tatlı tatlı bir kaşınma... Pudra imdada yetişiyor bende. Selülit görünümünde çok artış... Allah'tan akşam çişe kalkmalar şu aralar durdu. Balgam da eskiye göre varla yok arası, burun temizlemek daha fazla. Bazılarının burnu tıkanıyormuş, benim ilk hamileliğimde yaşandı, bunda yok. Kanama da diş etlerinde görülebiliyor, Allah'tan tam hamile kalmadan önce gittiğim dişçinin marifeti ile o olay en aza indirgenmiş halde.
Doktorun gösterdiği ultrasonda ufaklık omurilik ve bacağı kesin gördüğünü söyledi. Diğer kısımlarda yüz dediği zaten kafatası şeklinde olduğu için pek de çekici gelmiyor :) 2 numara 400 gr. Ben ise 67 kg! Evet, o ha! Ama canım ne isterse yiyorum ki bu dönemlerde aksini yapmak imkansız. Gece geç vakitte fil gibi acıkma oluyor, öyle yatılmıyor ve en önemli kural ayaklar altına alınıyor. Spor yapmak, enerji olduğu an iş ev işlerine dönük ancak yapılabildiği için bir kere ütopik. O, evinde işlerini yapan, yardımcıları olan kadınlar için bilinçli hamilelik kurslarına falan katılmakla oluyor. Öyle evde bir de şu hareketi yapayım demek herkesin harcı değil.
Şu an mesela yine gözlerim kapanmakta, içimde dalga dalga gelen sıkıntı...Amaaaannnnn! Of ya! Ha, bir de onu da yazmadan edemeyeceğim, cinsellik de hormonlara bağlı ya, gecenin bir vakti abaza gibi uyanma durumları oluyor. Bu da hem hamile hem de seks'i bir araya koymaktan çekinen yıkanmış beyinlerimizin en büyük paradoksu :( Böyle bir döngü anasını sattığımın...
Doktora hastane için ne hazırlamam gerektiğini sordum, hiçbir şey dedi. Heheeeee! Hiç bir şey!!! Düşünebiliyor musunuz? Bebeğin çıkış kıyafetlerinden, benim eve gidene kadar giyeceklerime kadar herşey hastaneden karşılanıyormuş. Ben yine de kırmızı bavulumu hazırlayacağım, o ayrı :) Doğum şeklini 28'inci haftadan sonra konuşabilirmişiz. Ama herşey yolunda giderse o zaman normal doğum da olabilirmiş. Olabilir mi? Ben yapabilir miyim? Bilmiyorum...
Dün akşam Margot'un Düğünü diye bir film seyrettik, Nicole Kidman vardı filmde ve artık bir şey olması gerek, bu kadar potansiyel var biraraya konmuş ama olay yok şeklinde sonuna kadar izledik. Ne mi oldu? Yazmayayım ama bir bok olmadı :))) Bir de filme " Aman çok komik " falan yorumları yapılmış konuya vakıf ( mış ) izlenimi verenler tarafından, filmi seyredip seyretmediklerini sorguladık valla.
Bir de son olarak Penguen'in olay yaratan kapağını ekleyeyim. Süper olmuş süper! Helal olsun diyeyim...
5 yorum:
kitabını okudum :)
:))) Nasıl buldun gibi seni zor durumda bırakacak bir soru sormayayım, zaten edebi bir roman değil, sadece yaşanmışlık...Teşekkür ederim aradığın, bulduğun ve okuduğun için.
Sevgilerle...
Sevindim iyi haberlerinize..
Mutlu yıllar dilerim..
Cümlemize efem :))))
Yok vallahi arayip da bulmadim. Cok yakin bir arkadasim ikizlere hamile, ona almak icin kitap ararken buldum, ama kendim okudum, ona vermedim. (Sinirleri bozulabilir diye vermek istemedim, bana hamileyken biri okutsa uyku uyuyamam herhalde)
Isimlerden ve diger ayrintilardan anladim senin oldugunu, sandigindan cok daha fazla ipucu vermissin ben naapiyim :)
Yazma amacini anliyorum, ama sonunu bildigim halde icim darala darala okudum, insan yine de "bir umit" diyor.
Cok sevgiler
M
Yorum Gönder