“Özgürlükkkk!” diye bağırır Cesur Yürek’deki
Mell Gibson filmin sonunda.
Öylesine insanın yüreğini kıpır kıpır
eden, yerinde durmasını engelleyen bir duygu…
Aşk gibi, itekleyen, sokaklara döken,
koşturan, sevinçten duygusallaşıp ağlatan…
Arabayla trafikteyiz, bir sürü diğer
arabalarla dur kalk ilerlemeye çalıştığımız yolda düşünüyorum…
Her birimiz bir yerlere gidiyoruz, büyük
binaların içinde yaşayıp sabah işe çıkıp, ayın sonunda alacağımız maaşları
düşünüp, küçücük telefonumuzdan İnstagram, Facebook hesabımızdan başkalarının
hayatlarını gözlemleyip, dedikodu yaparak…
Aslında öyle miydi intenet ilk açıldığında
bu dünya?
Ne kadarda özgürdük o zamana kadar hiç
okumadığımız makaleler intenete düştüğünde, hükümetlerin gizli kapaklı sırları
açıklandığında? İlk defa devletlerin kontrolü olmayan, her bireyin istediği
şekilde yazdığı, kendi hikayesini anlattığı, hükümet doktorlarının değil de
gerçek doktorların tehlikeleri dile getirdiği, uyardığı…
Sonra neye dönüştü peki?
Global bazda en büyük kişisel bilgiye
saldırı alanına.
Düşüncelerinden ötürü fişlendiğin yere.
Günümüzün gönüllü ve özgür olduğu
yanılgısı yaşatılarak yaratılan en büyük tehlikeye…
Senin rızanla(!) senden çalınan hayatının,
fotoğraflarının, neyi sevip neyi sevmediğinin, çocuklarının, nerede yaşadığının,
ne kadar para harcadığının datalarının depolandığı bir alana…
Bütün bu bilgiler depolanmasaydı, insanlar
seve seve ve koşarak kendi hayatlarını internette ifşa etmeseydi dünyanın
sonunu getirecek yapay zekaya ulaşmak nasıl mümkün olabilirdi, değil mi?
Yapay zeka bütün dünyanın toplamı orada
hepimiz varız. Ama bir gün O HEPİMİZ olan karşımıza bizi yok edecek bir güce
dönüşmüş olarak dönecek. Şimdi kişisel yardımcı olarak tanıtılan ve seve seve
kullanılan Google, Siri, Amazon üretimleri gibi. Bize hizmet eden, hayatımızı
kolaylaştıran şeyler. Ne de güzeller, değil mi?
Türkiye’de ilk özel kanalların açıldığı döneme
gidin bir de. Artık işin suyunu çıkartacak denli açık saçık, pornoya çalan
filmler bile oynatılır haldeydi.
Devlete boyun eğen değil, karşı durabilene
alkış tutan ve aynı yüce demokrasi duygusunun hissedildiği programların
yapılabildiği zamanlardı.
Peki, ona ne oldu?
Ne olduğunu söyleyeyim;
Her teknolojinin ve gelişimin akıllı,
okumuş, zeki, entelektüel olarak yaratılması, insanlığın gelişimine hizmet ve “İşte
şimdi!” duygusunun yerine, yine sistem yanlısı, baskıcı, “Benim gibi
düşünmüyorsan elenirsin.”, “Benim istediğim oranda ve şekilde bilgiye
ulaşabilirsin ,diğerine engellenirsin.” ci zihniyet yine her zamanki gibi hakim
oldu.
Buna yine algılarla oynayarak “Senin
iyiliğin ve güvenliğin için” “Duygularımızı rencide ediyor.” gibi sebepler
getirildi. Doğrular çoğu zaman duyguları rencide eder. Gerçekler bazılarının
(!) işine hiçbir zaman gelmedi ve gelmeyecek sevgili dostum! Kırmamak üzmemek
lazım. Kimi? Ne için? Doğruları söylemek yalan söyleyeni, aldatanı üzüp de
rencide ediyormuş. Vah vah çok üzüldüm!
Trafiğin içinde giderken düşünüyorum…Özgürlük
onların istediği kadar özgürlük, sağlık, teknoloji ve her şey onların istediği
kadar…
Kendini özgür sanan salakların toplamı da
toplum.
Artık elinin altında haykırabileceği koca
bir dünya ama aynı zamanda global bir hapishane var. Kapısı ardına kadar açık
herkese (gülümseme…)
Sen de kim kiminle ne kadar düzüşmüş le
tatmin olan bir kuklaya dönüştürüldün, farkında bile değilsin.
Arabalar…
Sistem sen giderken ben geliyorum dedi,
biliyordu ki gönüllü becerilince tecavüze girmiyor, o zaman herkesin balıklama
dalacağı sular yaratıp kendi gönüllülükleri ile razı oldukları paylaşımlar için
ortamlar yaratıldı.
Bu yazı yazdığımız yerler bile aynı.
Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz işte!
Öyle de düşünsen böyle de, sistemin
içindesin. (gülümseme…)
Hapırsan da köpürsen de benimsin. J
Sen önemlisin J (Yalnızca konuşup da içini
dökmek için psikiyatriste verdiğin tonlarca paraları düşün, güzel görünmek ve
istenilmek için yaptırdığın ameliyatları, aldığın güzellik ürünlerini…)
Aslında gerçeği söylemek gerekirse senin
hiçbir değerin yok, kendini değerli hissettirmenin değeri aslında senin
değerinden daha önemli çünkü öyle olmazsa sen gönüllü olmazsın becerilmeye.
Ve ben bunu biliyorum (gülümseme)
Yani, aslında başkaları seni, senin
kendini hissettiğin kadar önemli hissetmiyor J
Yaşadığımız bu dünya artık yalnızca bir
intenet ağı ve bizlerin her biri de izin verildiği derecede özgür(!) olan bir
data kaynağı.
Bu filmin sonu da aynı şekilde özgürlük çığlığıyla
değil, aksine insanlığın bunu fark etmesine kadar doğanın insanı katletmesi ile
sonuçlanır çünkü bana göre çok daha adaletli…
Hiç olmazsa doğanın, Tanrı’nın, Allah’ın,
adaletin eli…
İşte O’na ne dersen, nasıl tanımlarsan
öyle…
Dünya yok olsa da makinalar ayakta
kalacaklar mı?
Belki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder