Şimdi şöyle ki...Anlatayım...
Benim internette yazı yazma serüvenim bir internet dergisi ile başladı. 11 yıl önceydi diyebiliriz rahatlıkla.
Ne sıklıkla devam ediyor? Neredeyse sıksız çünkü her zaman özgürlüktür kazanan ve burası da hala ona müsait. Zar, kimse bilemez ne kadar süre? Katıksız olan herşey bozulmaya mahkum ama...
Neyse, konumuza dönelim.
O zamanlar hakikaten internet denilen ortamda yazı yazmanın hiçbir değeri yoktu milletin gözünde. Aile bireyleri tarafından "Ha? O nedir?" "Hı...Evet..." "Ama özel hayatın yazılması hoş mu ki?!" (Hiç hoşlanmadım be Evin Kedisi'nin söylediği şeyden, bizleri anlatıyor olabilir mi? Sahi, neyi karıştırıyor bu kadın yine?) gibi tepkiler verilirdi. Sayfalara reklam almak, yazdıklarından para kazanmak komik, anlamsız ve hatta birazcık Uzay Yolu Star Trek'msi kıvamda bir durumdu.
Blogger'lık serüvenim ise 2007'de başladı. Tamamıyla tesadüfen...İnternette bir şeyler okurken, araştırdığım bir kelimeden blogger diye bir şey geldi, hiç unutmuyorum Fatma'nın İngliltere'den Mektupları...Okudukça sardı, bir blog derken diğerine, öbürüne, hadi neden ben de yazmayayım? Zaten kafada kırk tilki, milletin yakasından paçasından tutup illa ben bunu okudum, bak şunu da öğrendim, ama öyle değil mi sence de?...hallerime de tam bir ilaç oldu.
Yıllar içinde bloggerlık yapanların bu durumu ciddi işlere çevirdiklerini de gördüm. Bazıları cidden sermayedarlar, köşe kapanlar tarafından önleri kapanmış cevher insanlardı, hak ediyorlardı ama bazıları işin suyunu çıkarıp günlük, oturup, aslında hiç ilgilenmedikleri ama bakıp da listelerinde çok fazla insan varsa "Ayyy ben geldim şekeriiiiim." şeklinde hırs yaparak bir yandan da senin onlara bir "tık" yapmalarını bekleyen, ondan sonra da yan sütundan "reklam nasıl alırım?" şeklinde olayı götürenlerdi.
Dibine kadar hırs yapmış elemanlar. Şu her yaptığı işi anormal bir ciddiyet, dünya yıkılmış da altında kalrmış bir surat ifadesi, inanılmaz bir ruhsuzluk ve yalnızca tanınmak, şan, şöhret, ün, en iyisi benim tamam mıııııı??! formatı.
Fakat işin acıklı yanı şu on yıllık kısa dönemde fark ettiğim an itibarıyla iç çekişmelermiş. Yani, en azından... Artık yavaş yavaş o durumlar bile kişisel ve hatta biraz da masumane kalmaya başladı. Çünkü artık eskisi gibi sessiz sedasız okuyup, istediğim kişiye istediğim araçla link göndereyim durumları bile değişime girmiş durumda.
Örneğin, bana bu yazıyı yazdıran biraz önce Facebook'a girip ardından orjinal linke gitmek isteyip bir türlü gidememe durumu oldu.
Olay gittikçe şiddetini arttırıyor, yavaş yavaş hissettirmeden becerilme bunun adı. O kadar sinsice yaşatılıyor ki, offff diyorsun bununla mı uğraşacağım? Ve arkadaşına o linki illa Facebook bağlantısı olmadan (O'nda da Facebook yoksa açamaz değil mi?) yollayamıyorsun.
Kızımın Facebook bağlantısı yok ve gereksiz buluyorum, O da ilgilenmiyor zaten ama Facebook'dan paylaşılan çok güzel videoların ana kaynağına gidip oradan mail adresine yollamak istedim. Sen misin isteyen?! Hayatta da gidilemiyor!
Mesela, bir siteye gidip de bir tekst okuyacaksın ya da bir şey seyretmen gerekiyor, hemen bir reklam filmi beliriyor. Yanda bir yazı "2 sn içinde yönlendirileceksiniz." Ha, istiyor musun o reklamı seyretmek? Yoooo! Kesinlikle hayır ama asla tersi olamaz! Televizyonlardaki beşer, onar dakikalık aralar da gelecek sayın seyirciler. Çünkü bu akbabalar yok mu? Onlar için paranın olduğu, reyting'in tepe yaptığı neresi varsa hemen yapılacak, konulacak bir şeyler de vardır.
Bazı reklamlar ders anlatan bir öğretmenin sayfasında beliriveriyor "Arkadaş ister misin?!" ve kocaman arkasını, kalkık uyuz kaşlarıyla, yandan yandan bakan tuhaf görünüşlü bir kadın... Ne kanalını bulabiliyorsun, ne de silebiliyorsun!
Sayfa açıyorsun bir adam bir anda arka planda bir yerlerde konuşmaya başlıyor. Nasıl keseceksin sesi, nereden geliyor bir süre anlamak için kaç sayfayı araştırmak zorunda kalıyorsun. Bir bakıyorsun ki sayfalardan birine konmuş bir reklam filmi otomatik olarak açılıyor, kapatıyorsun susuyor ama o ana kadar ses kadranı açıksa kalp krizi geçirirsin.
Bir diğer beni deli eden, canımı sıkan durum da birbirinden bağımsız olarak yaptığımız her türlü işlem şimdi birbirine bağlandı. Eskiden istediğimiz kadar adres alırdık ama artık hayır. Adresler, başka bir adrese ve o da telefon numalarımıza...
Google şu anda ısrarla, biz pes edene kadar ve "geç" butonu olsa da (ki bu da zamanla kalkacaktır) şifreni unuttuğunda telefonna yollayayım diyor. Yani, her adres kaynağından artık BİR adres alabilirsin, birden fazla alman bu şekilde önlemiş oluyor.
Blogger olmak için google adresin olmalıydı eskiden, bu yeterliydi. Şimdi google dan adresi olan herkesin bir "Facebook" tarzı "Google artısı" var. Yani, sana isteyip istemediğin sorulmadan, adresini alır almaz sayfa atıyor. Bunu karıştırmazsan, bilgisayardan anlamazsan zaten bilmiyorsun.
Diyelim, Google'dan zamanında iki adres almışsın, olur a birisi özel bir isimde, diğeri ailen arkadaşların için. Onu da ötekine bağlayıveriyor. Haydaaaa, bu sefer özelinde paylaştığın fotoğraflar var diyelim, diğer isminle olan sayfanda görünemez mi? Olabilir. Bugün geriye gidip uzun zamandır es geçtiğim için kişisel google adresimdeki tüm fotoğrafları sildim. Aman dikkat!
Onunla da hızını kesmiyor, "Google artı"'ya "Hang out" ekliyor. Cep telefonunuzdan "Google Chrome" kullanıyorsunuz, "Google" ayarlarını oraya da taşıdığı için (sizden adres soruyor ki sayfayı bilgisayarınız gibi kullanın) bu sefer aaa! bir bakıyorsunuz cepten mesajlar, internet bağlantınız varsa internet bağlantısı olmayan arkadaşınıza bile ücretsiz "Hang Out" yoluyla yollanıyor. Hadi, oluyor muyum ben orada kendim yerine "Evin Kedisi"? de Karşıdaki diyor ki "Evin Kedisi" kim?
Daha bitmedi! "Google artıyı" da "You Tube"'a bağlıyor ve bir de You Tube sayfanız oluyor!
Bize de tek çocuk beklerken üçüz dördüz geldi gibi bir duygu kalıyor. Boğazımızda bir yumru. "Yahu neler olmuş biz yokken abi, hakkaten ne kaçırdık?!" diye etrafa bakınırken kalakalıyoruz.
Elimizde, bir "Google" adresi derken, "Google artımız", "Google talk" desktop alternatifimiz," Blogger", "You Tube" sayfamız...
İnternet ortamı yazmak için yazan, bol bol okuyan, birbirini yazdıklarıyla tanıyan, bunun altından illa ne kadar para kazanırım, Nasıl ünlü olurum diye bakmayan insanlarla dolu.
Burası gönüllülük üzerine kurulu. Kendimizden başka editörümüz, onaylama mekanizmamız, basılacak mı acaba yazım? korkumuz yok.
Al sana işte, yazdım ve şimdi "Yayınla" tuşuna basacağım ve Yallah!
Buraya da o yapışkan, illa satış yapayım hallerinizle gelmeyin ya gözünüzü sevdiğimin!
Benim internette yazı yazma serüvenim bir internet dergisi ile başladı. 11 yıl önceydi diyebiliriz rahatlıkla.
Ne sıklıkla devam ediyor? Neredeyse sıksız çünkü her zaman özgürlüktür kazanan ve burası da hala ona müsait. Zar, kimse bilemez ne kadar süre? Katıksız olan herşey bozulmaya mahkum ama...
Neyse, konumuza dönelim.
O zamanlar hakikaten internet denilen ortamda yazı yazmanın hiçbir değeri yoktu milletin gözünde. Aile bireyleri tarafından "Ha? O nedir?" "Hı...Evet..." "Ama özel hayatın yazılması hoş mu ki?!" (Hiç hoşlanmadım be Evin Kedisi'nin söylediği şeyden, bizleri anlatıyor olabilir mi? Sahi, neyi karıştırıyor bu kadın yine?) gibi tepkiler verilirdi. Sayfalara reklam almak, yazdıklarından para kazanmak komik, anlamsız ve hatta birazcık Uzay Yolu Star Trek'msi kıvamda bir durumdu.
Blogger'lık serüvenim ise 2007'de başladı. Tamamıyla tesadüfen...İnternette bir şeyler okurken, araştırdığım bir kelimeden blogger diye bir şey geldi, hiç unutmuyorum Fatma'nın İngliltere'den Mektupları...Okudukça sardı, bir blog derken diğerine, öbürüne, hadi neden ben de yazmayayım? Zaten kafada kırk tilki, milletin yakasından paçasından tutup illa ben bunu okudum, bak şunu da öğrendim, ama öyle değil mi sence de?...hallerime de tam bir ilaç oldu.
Yıllar içinde bloggerlık yapanların bu durumu ciddi işlere çevirdiklerini de gördüm. Bazıları cidden sermayedarlar, köşe kapanlar tarafından önleri kapanmış cevher insanlardı, hak ediyorlardı ama bazıları işin suyunu çıkarıp günlük, oturup, aslında hiç ilgilenmedikleri ama bakıp da listelerinde çok fazla insan varsa "Ayyy ben geldim şekeriiiiim." şeklinde hırs yaparak bir yandan da senin onlara bir "tık" yapmalarını bekleyen, ondan sonra da yan sütundan "reklam nasıl alırım?" şeklinde olayı götürenlerdi.
Dibine kadar hırs yapmış elemanlar. Şu her yaptığı işi anormal bir ciddiyet, dünya yıkılmış da altında kalrmış bir surat ifadesi, inanılmaz bir ruhsuzluk ve yalnızca tanınmak, şan, şöhret, ün, en iyisi benim tamam mıııııı??! formatı.
Fakat işin acıklı yanı şu on yıllık kısa dönemde fark ettiğim an itibarıyla iç çekişmelermiş. Yani, en azından... Artık yavaş yavaş o durumlar bile kişisel ve hatta biraz da masumane kalmaya başladı. Çünkü artık eskisi gibi sessiz sedasız okuyup, istediğim kişiye istediğim araçla link göndereyim durumları bile değişime girmiş durumda.
Örneğin, bana bu yazıyı yazdıran biraz önce Facebook'a girip ardından orjinal linke gitmek isteyip bir türlü gidememe durumu oldu.
Olay gittikçe şiddetini arttırıyor, yavaş yavaş hissettirmeden becerilme bunun adı. O kadar sinsice yaşatılıyor ki, offff diyorsun bununla mı uğraşacağım? Ve arkadaşına o linki illa Facebook bağlantısı olmadan (O'nda da Facebook yoksa açamaz değil mi?) yollayamıyorsun.
Kızımın Facebook bağlantısı yok ve gereksiz buluyorum, O da ilgilenmiyor zaten ama Facebook'dan paylaşılan çok güzel videoların ana kaynağına gidip oradan mail adresine yollamak istedim. Sen misin isteyen?! Hayatta da gidilemiyor!
Mesela, bir siteye gidip de bir tekst okuyacaksın ya da bir şey seyretmen gerekiyor, hemen bir reklam filmi beliriyor. Yanda bir yazı "2 sn içinde yönlendirileceksiniz." Ha, istiyor musun o reklamı seyretmek? Yoooo! Kesinlikle hayır ama asla tersi olamaz! Televizyonlardaki beşer, onar dakikalık aralar da gelecek sayın seyirciler. Çünkü bu akbabalar yok mu? Onlar için paranın olduğu, reyting'in tepe yaptığı neresi varsa hemen yapılacak, konulacak bir şeyler de vardır.
Bazı reklamlar ders anlatan bir öğretmenin sayfasında beliriveriyor "Arkadaş ister misin?!" ve kocaman arkasını, kalkık uyuz kaşlarıyla, yandan yandan bakan tuhaf görünüşlü bir kadın... Ne kanalını bulabiliyorsun, ne de silebiliyorsun!
Sayfa açıyorsun bir adam bir anda arka planda bir yerlerde konuşmaya başlıyor. Nasıl keseceksin sesi, nereden geliyor bir süre anlamak için kaç sayfayı araştırmak zorunda kalıyorsun. Bir bakıyorsun ki sayfalardan birine konmuş bir reklam filmi otomatik olarak açılıyor, kapatıyorsun susuyor ama o ana kadar ses kadranı açıksa kalp krizi geçirirsin.
Bir diğer beni deli eden, canımı sıkan durum da birbirinden bağımsız olarak yaptığımız her türlü işlem şimdi birbirine bağlandı. Eskiden istediğimiz kadar adres alırdık ama artık hayır. Adresler, başka bir adrese ve o da telefon numalarımıza...
Google şu anda ısrarla, biz pes edene kadar ve "geç" butonu olsa da (ki bu da zamanla kalkacaktır) şifreni unuttuğunda telefonna yollayayım diyor. Yani, her adres kaynağından artık BİR adres alabilirsin, birden fazla alman bu şekilde önlemiş oluyor.
Blogger olmak için google adresin olmalıydı eskiden, bu yeterliydi. Şimdi google dan adresi olan herkesin bir "Facebook" tarzı "Google artısı" var. Yani, sana isteyip istemediğin sorulmadan, adresini alır almaz sayfa atıyor. Bunu karıştırmazsan, bilgisayardan anlamazsan zaten bilmiyorsun.
Diyelim, Google'dan zamanında iki adres almışsın, olur a birisi özel bir isimde, diğeri ailen arkadaşların için. Onu da ötekine bağlayıveriyor. Haydaaaa, bu sefer özelinde paylaştığın fotoğraflar var diyelim, diğer isminle olan sayfanda görünemez mi? Olabilir. Bugün geriye gidip uzun zamandır es geçtiğim için kişisel google adresimdeki tüm fotoğrafları sildim. Aman dikkat!
Onunla da hızını kesmiyor, "Google artı"'ya "Hang out" ekliyor. Cep telefonunuzdan "Google Chrome" kullanıyorsunuz, "Google" ayarlarını oraya da taşıdığı için (sizden adres soruyor ki sayfayı bilgisayarınız gibi kullanın) bu sefer aaa! bir bakıyorsunuz cepten mesajlar, internet bağlantınız varsa internet bağlantısı olmayan arkadaşınıza bile ücretsiz "Hang Out" yoluyla yollanıyor. Hadi, oluyor muyum ben orada kendim yerine "Evin Kedisi"? de Karşıdaki diyor ki "Evin Kedisi" kim?
Daha bitmedi! "Google artıyı" da "You Tube"'a bağlıyor ve bir de You Tube sayfanız oluyor!
Bize de tek çocuk beklerken üçüz dördüz geldi gibi bir duygu kalıyor. Boğazımızda bir yumru. "Yahu neler olmuş biz yokken abi, hakkaten ne kaçırdık?!" diye etrafa bakınırken kalakalıyoruz.
Elimizde, bir "Google" adresi derken, "Google artımız", "Google talk" desktop alternatifimiz," Blogger", "You Tube" sayfamız...
İnternet ortamı yazmak için yazan, bol bol okuyan, birbirini yazdıklarıyla tanıyan, bunun altından illa ne kadar para kazanırım, Nasıl ünlü olurum diye bakmayan insanlarla dolu.
Burası gönüllülük üzerine kurulu. Kendimizden başka editörümüz, onaylama mekanizmamız, basılacak mı acaba yazım? korkumuz yok.
Al sana işte, yazdım ve şimdi "Yayınla" tuşuna basacağım ve Yallah!
Buraya da o yapışkan, illa satış yapayım hallerinizle gelmeyin ya gözünüzü sevdiğimin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder