İnternet insan davranışının çok ciddi ortalıklara serildiği bir ortam.
Bir kere müthiş ego yapmış bir sürü kişiyle tanışmak mümkün.
Herkes kendini belli ölçülerde ciddiye almalıdır tabi ki, varlığının önemi ve duruşuna yansıyan bir durum bu ama "Doğruyu bir tek ben bilirim senin dediğin külliyen yanlış, şöyle ki..." diye başlayan yorumlar acayip kanımı oynatıyor.
Hayatlarımızı kendi doğrularımızla yaşıyoruz arkadaşlar. Çocuk yapıp çoğalınca da onları kendi küçüklerimize geçiriyoruz. Valla ben bu konuda çok seviniyorum, işden güçten de ayrılmışım çok uzun zamandır ama üzerimdeki bu görevi değerlendirirken bir neşe, bir keramet! Öyleyim yani, yapacak bir şey yok.
Şimdiye kadar bin çeşit insanla tanıştım ve ilginç bir şekilde onlara ters gelen bir duruş varsa şöyle cümlelerle karşılaştım. "Şimdi sen bu konuyu araştırmamışsın, aslında araştırsan bla bla bla..." Ya kardeşim senin karşında duran bir fikre sahipsem, nereden hemen araştırıp soruşturmadığımı çıkardın ki o konuyu?
Oysaki, tersine acayip kafa takıcı bir tipimdir, başlıklara takılırım, meraklıyımdır, içimde bir "Nasıl oluyor da oluyor?" Zihni Sinir Projesi saklıdır. Öyle ne din öğretisine ha ha diye yaklaşırım, ne her okuduğuma inanırım. Acayip, içgüdüsel bir dürtülme hallerim vardır mesela. Eğer okuduklarımdan tatmin olmuyorsam, görüklerimden de altından hep bir şey çıkar. Artık altıncı his mi dersin ne dersen de.
Genelde iddiacı kişiliğimi lise dönemi münazaralarda terk ettiğimi düşündüğümde bile bu tiplerle karşılaştığımda bir kaşınmadır geliyor.
Hayır, işin ilginç gelen kısmı karşımdaki çok etkilenerek anlattığı bir olayı ben "Ya nasıl da bu kazmalığa inanmışsın?" diye bölesim oluyor ama kendimi tutuyorum tabi. Nazikçe dinliyorum (-ler gibi yapıyorum.) Artık hem yaş, hem konum daha nazik görünmemi gerektiriyor. Kültürel değişikliklerle de yoğuruldum azıcık. O Türkiye'de köşeden atlayıp saçını başını yolacak modu geride bırakalı çok yıllar oldu.
Öfkesini de, üzüntüsünü de, inancını da sessizce yaşayan insanı seviyorum artık. "Ay bir kalkıp namazımı kılayım." "Bugün de bütün namazlarım kaldı." falan gibi "Bakın ben ne kadar inançlı bir insanım." ın dolaylı anlatımlarını, ölümlerle gelen durumlarda saç baş yolarak tepki vermeyi, öfkesini dizginlemeden atar damarından akan kanın göründüğü, sinirlenince elin ayağın titrendiği senaryolardan ve o senaryolara eşlik edenlerden kaçasım var.
Türkiye'de değilim ama hani ülkenin her dakika değişen ve lağımı andıran politik arenasını, onları alkışlayan he he he diyen, okumayan, yontulmamış, pijama terlik televizyon hallerini tiksintiyle izlemekteyim.
Bunun "Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin." tarzı, halka inmeyen, herkesi eşit şartlarda kucaklamayan bir bakış açısı olduğunu da biliyorum. Ama hislerim bu yöndeyse o zaman aslında hepimizin o geldiği ezberci, dandik, baskıcı, düz renkli, siyah çoraplı, iki örgülü eğitim sisteminden okuyan, sorgulayan, düşünen ve körü körüne inanmayan insanların çıkmasının da beyin denilen organla bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum.
Nereden nereye geldim yine. Evet, her insan pek bir kendini önemseme, ben biliyorum, ben hastayım, benim zamanım yok, benim ülkemde çok büyük haksızlık var...ve benzeri cümlelerini kurarken bir bakıyorsun ben, ben, bennnnnnn, benimmmm derken gitmiş tahtalı köye.
Hep "Ben" diyen şahıs, sen falan yok arkadaşım! Herkes dünyasını kendi çerçevesinden görüyor. Ne senin dinin doğru din, ne hayat felsefen başkasına uyar, ne tuttuğun politik parti beni bir dakika bağlar, ne öfkeni takarım, ne de ettiğin küfürleri, ne de şöyle ki...diye başlayan cümlelerini.
Bu dünyada O'nunla bununla car car atışacağına, bütün enerjini bokunla kavga ederek harcayacağına zamanını unuttuğun yanıbaşındaki çocuğuna ayırsan inan daha erdemli bir iş yapmış olursun.
Mesela, çevre mi diyorsun? Önce alacaksın eline kendi çantalarını, alışverişe o şekilde çıkacaksın. Öyle tuvalete gidip içini boşaltır gibi ihtiyacın olmadan onun üzerine onu, diğerinin ötekini eklemeyeceksin. Yani bir yandan çok dinime bağlıyım ama öte yandan tüketimin de dibine vururum. Çocuğuna "Sigara içme sağlığa zararlı." diyeceğine sen bırakacaksın önce. Kitap okumak da faydalı değil mi güzel kardeşim? Ama elinde bir tane bile kitap yok, o ne iş?! Vatan elden gidiyor derken ellerin titriyorsa, vicdani red hakkını kullanan bir insanın hapis fotoğrafını gördüğünde hiç hoşuna gitmiyorsa o zaman kendi çocuğunu en önde yollayacaksın askere. Öyle olmuyor zamanı geldiğinde "Ben bu çocuğu ne kadar zorluklarla yetiştirdim kıyamam" demek, e sen değil miydin bir beş altı yıl önce ağzından köpükler çıkartarak beni vatan hainliği ile suçlayan?!...Yani mesela dedik canım :)
Bir hareket bin tane lafa söze kavgaya değer.
Hah! şimdi al eline bir kitap, başla okumaya bak ne kavga edecek vaktin kalır, ne enerjin.
Sakinliğin ve bilgeliğin tadını çıkart.
Bir kere müthiş ego yapmış bir sürü kişiyle tanışmak mümkün.
Herkes kendini belli ölçülerde ciddiye almalıdır tabi ki, varlığının önemi ve duruşuna yansıyan bir durum bu ama "Doğruyu bir tek ben bilirim senin dediğin külliyen yanlış, şöyle ki..." diye başlayan yorumlar acayip kanımı oynatıyor.
Hayatlarımızı kendi doğrularımızla yaşıyoruz arkadaşlar. Çocuk yapıp çoğalınca da onları kendi küçüklerimize geçiriyoruz. Valla ben bu konuda çok seviniyorum, işden güçten de ayrılmışım çok uzun zamandır ama üzerimdeki bu görevi değerlendirirken bir neşe, bir keramet! Öyleyim yani, yapacak bir şey yok.
Şimdiye kadar bin çeşit insanla tanıştım ve ilginç bir şekilde onlara ters gelen bir duruş varsa şöyle cümlelerle karşılaştım. "Şimdi sen bu konuyu araştırmamışsın, aslında araştırsan bla bla bla..." Ya kardeşim senin karşında duran bir fikre sahipsem, nereden hemen araştırıp soruşturmadığımı çıkardın ki o konuyu?
Oysaki, tersine acayip kafa takıcı bir tipimdir, başlıklara takılırım, meraklıyımdır, içimde bir "Nasıl oluyor da oluyor?" Zihni Sinir Projesi saklıdır. Öyle ne din öğretisine ha ha diye yaklaşırım, ne her okuduğuma inanırım. Acayip, içgüdüsel bir dürtülme hallerim vardır mesela. Eğer okuduklarımdan tatmin olmuyorsam, görüklerimden de altından hep bir şey çıkar. Artık altıncı his mi dersin ne dersen de.
Genelde iddiacı kişiliğimi lise dönemi münazaralarda terk ettiğimi düşündüğümde bile bu tiplerle karşılaştığımda bir kaşınmadır geliyor.
Hayır, işin ilginç gelen kısmı karşımdaki çok etkilenerek anlattığı bir olayı ben "Ya nasıl da bu kazmalığa inanmışsın?" diye bölesim oluyor ama kendimi tutuyorum tabi. Nazikçe dinliyorum (-ler gibi yapıyorum.) Artık hem yaş, hem konum daha nazik görünmemi gerektiriyor. Kültürel değişikliklerle de yoğuruldum azıcık. O Türkiye'de köşeden atlayıp saçını başını yolacak modu geride bırakalı çok yıllar oldu.
Öfkesini de, üzüntüsünü de, inancını da sessizce yaşayan insanı seviyorum artık. "Ay bir kalkıp namazımı kılayım." "Bugün de bütün namazlarım kaldı." falan gibi "Bakın ben ne kadar inançlı bir insanım." ın dolaylı anlatımlarını, ölümlerle gelen durumlarda saç baş yolarak tepki vermeyi, öfkesini dizginlemeden atar damarından akan kanın göründüğü, sinirlenince elin ayağın titrendiği senaryolardan ve o senaryolara eşlik edenlerden kaçasım var.
Türkiye'de değilim ama hani ülkenin her dakika değişen ve lağımı andıran politik arenasını, onları alkışlayan he he he diyen, okumayan, yontulmamış, pijama terlik televizyon hallerini tiksintiyle izlemekteyim.
Bunun "Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin." tarzı, halka inmeyen, herkesi eşit şartlarda kucaklamayan bir bakış açısı olduğunu da biliyorum. Ama hislerim bu yöndeyse o zaman aslında hepimizin o geldiği ezberci, dandik, baskıcı, düz renkli, siyah çoraplı, iki örgülü eğitim sisteminden okuyan, sorgulayan, düşünen ve körü körüne inanmayan insanların çıkmasının da beyin denilen organla bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum.
Nereden nereye geldim yine. Evet, her insan pek bir kendini önemseme, ben biliyorum, ben hastayım, benim zamanım yok, benim ülkemde çok büyük haksızlık var...ve benzeri cümlelerini kurarken bir bakıyorsun ben, ben, bennnnnnn, benimmmm derken gitmiş tahtalı köye.
Hep "Ben" diyen şahıs, sen falan yok arkadaşım! Herkes dünyasını kendi çerçevesinden görüyor. Ne senin dinin doğru din, ne hayat felsefen başkasına uyar, ne tuttuğun politik parti beni bir dakika bağlar, ne öfkeni takarım, ne de ettiğin küfürleri, ne de şöyle ki...diye başlayan cümlelerini.
Bu dünyada O'nunla bununla car car atışacağına, bütün enerjini bokunla kavga ederek harcayacağına zamanını unuttuğun yanıbaşındaki çocuğuna ayırsan inan daha erdemli bir iş yapmış olursun.
Mesela, çevre mi diyorsun? Önce alacaksın eline kendi çantalarını, alışverişe o şekilde çıkacaksın. Öyle tuvalete gidip içini boşaltır gibi ihtiyacın olmadan onun üzerine onu, diğerinin ötekini eklemeyeceksin. Yani bir yandan çok dinime bağlıyım ama öte yandan tüketimin de dibine vururum. Çocuğuna "Sigara içme sağlığa zararlı." diyeceğine sen bırakacaksın önce. Kitap okumak da faydalı değil mi güzel kardeşim? Ama elinde bir tane bile kitap yok, o ne iş?! Vatan elden gidiyor derken ellerin titriyorsa, vicdani red hakkını kullanan bir insanın hapis fotoğrafını gördüğünde hiç hoşuna gitmiyorsa o zaman kendi çocuğunu en önde yollayacaksın askere. Öyle olmuyor zamanı geldiğinde "Ben bu çocuğu ne kadar zorluklarla yetiştirdim kıyamam" demek, e sen değil miydin bir beş altı yıl önce ağzından köpükler çıkartarak beni vatan hainliği ile suçlayan?!...Yani mesela dedik canım :)
Bir hareket bin tane lafa söze kavgaya değer.
Hah! şimdi al eline bir kitap, başla okumaya bak ne kavga edecek vaktin kalır, ne enerjin.
Sakinliğin ve bilgeliğin tadını çıkart.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder