Sen hiç “Fifty Shades of Grey” veya Azra
Kohen’in Dansçı Duru’sundan etkilenen, çok zekiymiş hissi veren kişilik
tahlilleri yapan ve hatta bunların üzerinde ciddi ciddi düşünen bir erkek
gördün mü?
Kendini kitaplarda peşinden koşulan kadınların
yerine koyup, kafasındaki fantazilerle yine aynı şekilde davranan, tutkuyu
hayat felsefesi haline getirmiş, çirkin bile olsa paralı, güçlü ve azami
derecede çekici! (çirkinlik erkeklerde para ve güç varsa dayanılmaz bir karizma
oluyor da…) olan baş karakterin yine diğer peşinden koşulan karaktere yaptıklarıyla
kendinden geçen…
Oysaki hayatın geneli hep de ortalamalardan
ibaret! Ne acıklı ki bu böyle. O azami derecede çekici, zengin, tutkulu, seni
yataktan uçuracak erkek normal standartlarda yok. Upuzun bacaklı, piti piti
gözlerini kırpıştıran, kendini sana adayan kadın da…(Erkek eşittir kuvvet eşittir
para, kadın o dönemin fiziksel özellikleri, kendini erkeğine adamış, korunmayı
bekleyen, teslim olan genç kız, eşittir tecrübenin karşısında toyluk)
Hayat eksi ve artının, siyah ve beyazın
çekişmesinden ibaret. Bu dünyada para neyse onun karşılığında kendisini bir o
derecede teslim etmeni buyuran bir din motifi var örneğin. Dinin karşısında
duran para güzelliği, fitness salonlarını, estetik ameliyatları, seni iyi
gösteren güzel arabaları ve evleri alır ama huzur getirmez. Para huzursuz bir
yapıdadır, güzellik de öyledir çünkü vadeler içinde solar ve yokolur.
Cinsel çekicilik nesiller boyu gençlikle
özdeşleştirilmiş, neden? Çünkü kadının doğum yapabilme kapasitesi, nesillerin
devam edilmesi aslında altında yatan yegane sebep. Hormonlar yani, öyle karman
çorman pek de bir şey yok ortada. Eskilerin dediği “Nikahta (düzüşmekte) keramet
vardır” mantığı bir cümlede, al sana bir hayat dersi!
Bakıyorsun tarihe, eski masallara, hep bir
“Beauty and the Beast” sendromu var. İşin kötü tarafı da nedir biliyor musun?
Sen de, ben de aynı yolun yolcusuyuz. Yani, anlatmak istediğim, hep kendimize
aşık, peşimizden koşan tutkulu erkeklerle yatak sahnesinden boyut değiştirme
sahnesine geçiyoruz.
Erkekler romantik değil düz varlıklardır
dememizin bir sebebi olmalı. Erkekler bizler gibi salak salak romanlarda veya
filmlerdeki karşı cinsten etkilenip, “Ah böyle bir hayatım olsa, ben de arzulansam.”
demiyor, alt tarafı bunu yapmak için porno izliyor.
Porno ve Fifty Shades of Grey veya Azra
Kohen’in üçlemesi burada kadınlarla erkeklerin hayata bakış açılarındaki
farklılığın birebir göstergesi oluyor bana göre.
Ve günümüzde herşey ama herşey insanlığın
kendi gönüllülüğüyle gerçekleşiyor. Yine eskilerin otokratik düzeninin karşısına
günümüzün beyni çocukluktan itibaren “Beauty and The Beast” ile yıkanmış
gönüllüleri alıyor.
Milliyetçilik insanı gönüllü asker olmaya
ve ölüme götürüyor, dincilik yine “Zorla değil ya efendim!” deniliyor ve bol
bol mesajlar yollanılıyor beyne. Fitness, sağlıklı yaşam, filmler, karakterler
seni ve beni sürekli tüketime yönlendiriyor.
Zorla değil ya canım! diye diye becerilen
insanlarız gibi…Fark etmeden, acımadı ki! Diyerek de ölüp gideceğiz bu
dünyadan.
Eskilerde o yüzden huzur vardı, böyle
sinsi sinsi, ufak ufak bombardımanlarla büyümedi onlar, tombik kadınlar çocuk
doğurduktan sonra göbekleri yüzünden kocaları tarafından arzulanmadıkları üzerine
kafa yormadılar, en fazlası gücü/parası olan erkeklerin daha genç sevgilileri
oldu.
Şimdi yeni yatırım modeli biyonik kadın. Selülitlerin
mi var? Gidersin bir makinaya girersin, bayılırsın bir 5,000-10,000 arası neyse
hoppp! Selülitler bir altı ay yokolmuş, sonra? Yüzüne yaptırırsın bir botoks,
yanında dolgu, hoppp! On yaş attın, gerisi? Seni bir altı ay sonra geri çağırır
o sistem, sen artık gönüllü bir kölesin, bunu değiştiremezsin. Bir incecik
iğnenin ucunda 10 yıl daha genç görünmek var. Cebindeki para alarm verene kadar
seni kemirir bitirir bu düşünce. Alkolizm, eroinman neyse O’sun!
Sana neyi hatırlattı Beauty and The Beast’ten
sonra? Evet, Rapunzel! Saçının bir telinden gelen gençlik iksiri ile Rapunzel’i
kaçırıp annesinin babasının elinden, kaleye kapatan, yalancı ve bencil üvey anne…
Azra Kohen’in yazdıkları işte tüm bu
Rapunzel’lerin, Beauty and The Beast’lerin günümüze uyarlanmış masalları ama
belki bir derece daha samimi çünkü yetişkinlere…
Ve oradaki arzulanan Duru’ya dikkat et ve
diğer kadınlara da…Hepsi fit, zayıf, bakımlı ve iyi giyimli ama savaşı kazanan
yine Duru çünkü 20 li yaşlarının ortasındaki Duru’luğu temsil ediyor ne kadar
hırslı da olsa…
Demek ki neymiş? 20 li yaşlarda ve güzelken
(güzelsen) yaptığın her hareketin cinsel çekicilik uyandırma olasılığı, orta
yaşlarda ve botokslu, dolgulu ve fersah fersah daha pahalı, bakımlı olan
halinden yüksekmiş.
Arka fondan sesler “Sen her yaşta güzelsin.”
“Orta yaş yaşlı bir dönem değil.” “Bakımlı kadın (para harcayan) her zaman güzeldir”
Bla bla bla…
Benim buna kimseyi mutlu etmeyecek bir cevabım
var. Bakımlılık, kokmamak anlamına gelir.
Her sabah duşunu yap ve elindekilerin
değerini bil.
Zaman içinde her türlü tutkunun eriyeceğinin
farkında ol.
Huzurlu ol,
Yürüyüşe çık,
Temiz hava varsa çevrende (o kadar şanslı
isen) onu derin derin içine çek,
Bol bol kitaplar oku,
Güzel müzikler dinle
Eşinle sohbet et,
Çocuklarının evden uçmasından önce onlarla
nitelikli zaman geçir.
Meditasyon yap (bana göre dinlerin dua
etmekten kast ettiği buydu)
VE cinsellik, daha fazlası, daha güzeli,
daha çekicisi, daha daha…diyerek ölme.
Gülümseyerek öl.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder