Çoğu zaman hayat göründüğünden çok daha az karmaşıktır, basit
ve yalın bir formül gibi aslında…
Karışıklık duygusu beynimizin yapılan hareketleri anlamlandıramamasından
kaynaklıdır.
Beyin, her zaman sebep ve sonuç ilişkisine odaklı çalıştığından
dolayıdır ki hareketleri anlamlandırmak için ZAMAN gerekir.
Zaman, insanın yaşam içerisinde aldığı bir yol gibidir. Zaman
yaşlanmayı, yaşlanmak, tecrübe edinmeyi, tecrübeler, insana olayların
karşısında olgunlaşmayı ve olgun düşünceyi öğretir.
Birbirimizden durup, düşünmek üzerine farklılaşırız. Aslında
hayatımız yaşanılanlara değil, o yaşanılanlara ve yaşatılanlara yüklediğimiz
anlamlara bağlı olarak şekillenir.
Hayatımızı bir tablo olarak tarif edecek olursak, o resimde
anlatılmak istenenin esası yine, o resmi yapan sanatçının içinde saklıdır.
O yüzden, yapılmak ve anlatılmak istenilen ve onlardan
çıkarılacak oluşumun evrelerinden sonraki noktalar, insanların algılama
farklılıklarına göre değişir.
Kaynaktan, çok iyi niyetlerle yola çıkmış bir düşünce, aynı
yolun sonunda farklı sapaklarda sonlanabilir. O insanın DUYGULARI, eğitim
düzeyi, kişiliği…Kısacası, o insanı kendisi yapan ve diğerlerinden ayıran
özellikleridir bunu farklılaştıran.
Benim kendi yaşamımda, geldiğim şu noktada, vardığım sonuçlar
şunlardır;
Bazı durumlarda sen ne yaparsan yap, karşındaki insan
kafasını ve yüreğini sana kapatmışsa, geriye üzerinde düşünüp, üzünülecek bir
konu kalmamıştır.
Hayatta herkes kendi menfaatleri doğrultusunda planlar yapar.
Bu planlar yetişkin yaşlarda düşünülür, çocukken geldiğin ailede değil. Planı yapan her zaman yetişkindir, uygulaması
ve sonucu daima çocukları etkiler.
İnsanın sosyal primatlardan farkı biyolojik olarak her
organizmaya verilmiş olandan farklı davranabilmek, hak, hukuk, adalet gibi
kavramları yaşamına serpiştirebilme yeteneğidir. Yoksa, fiziksel her türlü
istek o an, nerede olursa olsun karşılanırdı. Dolayısıyla, aklına gelen ve
sapkın olan, başkasının hakkına ve hukuğuna aykırı olan düşünceler daha eyleme
dökülmeden ne kadar ötelenebiliyorsa, o kadar insansın demektir. Yoksa hayat yalnızca
etki ve tepkiden ibaret bir devinimdir.
Zorla asla sevgi olmaz! Bu, aşk hayatında da, aile hayatında
da geçerli bir kuraldır. Bazen, sevgisizliğin sebepleri insanın kendisinin dahi
canını acıtacak kadar yanlıştır, kendine itiraf bile edemezsin ama
değiştirilemez.
Oysaki, sevdiğin varlık öyle midir?
O’nu gelecek tüm olası kötülüklerden korur, gözetir, zaman verir,
ilgi gösterirsin.
Sevdiğin varlığın şimdisini ve geleceğini düşünür, başına
gelebilecek durumlardan elinden geldiğince uzak tutmaya çalışırsın.
Sevdiğin insanın varlığından rahatsız olmaz, O’nu fazlalık
olarak algılamaz, gittiği yerlerde merak eder, özler ve ararsın.
Sevgi, daima dünyaya gelinen ortamda büyükten çocuğa doğru
akar.
İşin başında kanalları tıkanmış bir sevginin sonucunu
sorgulayan dünün çocuğuna artık çocuk muammelesi yapamazsın.
Sevdiğin insana “Beni neden incittin?” diye sorduğu zaman “Sevgisiz”
“Nankör” “Şımarık” gibi yakıştırmalar yapmaz, tersine durup düşünür, kendindeki
hataları sorgularsın.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünü hatırlar ve karşına
gelen ve sana bir şey anlatmaya çalışan küçüğünü susturmaya, bastırmaya
çalışmazsın.
Sevgi söke söke alınmaz, bir de bunu unutma dünün çocuğu.
Verilmeyen ve gösterilmeyen sevgiyi kopara, çeke, ite, kaka alamazsın.
Ve son olarak da;
Yaşamın boyunca saygı göstermediğin birinden her kim olursa
olsun saygı bekleyemezsin. Çünkü o beklemek değil, dilenmek olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder