Canın istediğinde yemek yapmakla
aileni doyurmak ya da işini aşını yemek yaparak kazanmak arasında öyle çok fark
var ki...
İstediğin an, istediğin için, seni
ateşleyen kişiyle ya da sözle sevişmekle, hayatın boyunca başkasından dirhem
etkilenmeyeceğine söz verdiğin insanla, olması gereken yerde ve zamanda seks
yapmak bir o kadar farklı...
Kendine verilen, sınırları çizilmiş
işi yapmakla bir grubun liderliğini almak ve diğer kişilerin yaptığı işten de
sorumlu olmak, onları denetlemek, dürtmek öylesine ayrı yerlere konulan
durumlar ki...
Bazen derler mesela “Çok güzel yemek
yapıyorsun neden bu işten para kazanmayasın?” Bende akabinde derim ki; “Ne
zaman birine ayın belli bir günü, belli bir vakitte, belli bir yemeği ya da
tatlıyı yapacağıma söz versem o işi yaparken kendimi küfür ediyor buluyorum.”
Ve dikkat ettim ki bu durum ilerleyen
yaşla ciddi bir direnme duygusu yaratıyor. Gitmek istemediğin bir yere bir sürü
sebepten gitmek mi zorundasın? Söylenenlere katlanmak, hiç istemediğin bir
mekanda eğleniyor ya da mutlu gözükmek, yüzünde yalancı bir sırıtma... Bir de
mimikleri yakalayan biriysen yandın ki ne yandın. Direkt kalbi etkileyen bir
durumla karşı karşıyasın.
İşte bu sebeplerden ötürü, hayatı sana
çizilmiş olan format içinde yaşamak ile aşkla deneyimlemek arasında gidip
geliyorsun. Kendince mantıklı bir sürü sebep var, ayağında prangalar...
Para kazanmak zorundasın, hayatında kimse
bile olmasa yaşayabilmek, başının üzerinde bir çatı sağlamakla yükümlüsün.
Çocukların olduğunda ise yaşamı
sürekli bölünmelerle yaşamaya mahkumsun, mesela o an yazma dürtün gelir ve
yaratıcılık duygusu öfkeyle tetiklenir, yazmaya oturduğumda bölünme anı
elektrik kontağının atması gibidir.
Aşkla belki senede o da şanslıysan bir
kere sevişebilirsin ama hayatının rutininde belki bin kere aynı döngüde döner
gidersin.
Aşkla yaptığın elmalı tart ağızlarda
dağılır da söylenen gün ve saate çıkartmaya çalıştığını kafaya atsan kafa
kırılır.
Aşk ın peşinde giderken çok gönül yaralanır,
nefretle anılırsın, bir sürü insanın hayatını alt üst edersin belki...ama
kalbin hep çırpınıp durur.
Ve işte hayat gelip giderken kısa ve
öz budur, yapılması gereken sorumluluklar, otomatiğe bağlanmış hareket
toplulukları, konusunda profesyonelleri yaratırken, aşkın peşinde koşanlar hep
aynı bakireliğe adım atar, çocuklar gibi hoplayıp zıplayan, içi içine sığmayan
duygu ile oturmuş, olgunlaşmış ve stabil olanın farkı...
Birine aşk diyoruz, diğerine sevgi...
Peki, sizce hangisi?
4 yorum:
Zorlama olmuyor ... acısı bir şekilde çıkıyor..
aşk mı sevgi mi.. bilmem... huzur en sevdiğim ve dilediğim
Aşk'ta her zaman huzur çok zor.Keşke ikisi birbiriyle ayrılmaz olsa.Sevgide bu bir nebze daha olası sanki ,ama o da belli olmaz.Sonuçta eninde sonunda bence herkes huzuru seçiyor.Aysel.
evinkedisicim,
ya bırak, ne dellendin ki?..bazen tutuyo bazen tutmuyo işte. bazen oluyo bazen olmuyo. bi olan bi daha olmayabiliyo. isimleri, sıfatları nedir bilemem. salla gitsin.
uzun zamandır gelmiyodum buralara bir ziyaret edeyim dedim sen de boşlamışsın bak
yandaki yerel tohumuna sahip çık komutu güzelmiş. Ben çıkıyom. Adı Deniz :) :)
Keçilerimin çobanı valla ben de aynen yazma ve blog takibi konusunda sınıfta kaldığımı belirtirim...Ama buranın en güzel yanlarından biri de bu değil mi yahu? Kendi başına buyruk olmak...Özlemişim yarın ilk iş senin blogdayım :)
Yorum Gönder