Okulda, küçük çocuklarla çalışmak insanı başarının arkasındaki sırrı düşünmeye itiyor, en azından bunu oldukça kuvvetli şekilde düşündürüyor.
İnsan zekası yalnızca matematik problemleri çözerken değil sosyal hayatta, kendi yaşamını idame ettirirken de çok önemli, arkadaşlıklarını yaşarken de...Eskiden algılanan akıldan beş haneli sayıları çarpan bir insana tapınma durumu artık geride kaldı ve cümleler "İnanılmaz beyin ama..."diyerek evrildi.
Hepimizin doğuştan getirdiği, üzerinde düşünmeden yapabildiği, yani çalışmadan iyi hedeflere ulaşabildiği konular var.
Sınıfıma baktığım zaman bunun gibi durumları görmek son derece mümkün. Bu çocuk neden bu konuda bu kadar başarılı? sorusunun arkasındaki yanıt küçükken "Bilmiyorum." "Kendiliğinden oluyor." Ya da "Kafamda cevap öylece beliriyor." veya "Yaparken çok eğleniyorum."
Fakat bir ana konu yeterli mi? Örneğin, matematikte olağanüstü yanıtlar veren bir çocuk en basit bir işlevi yerine getiremiyor. Veya arkadaşlık kurma konusunda son derece başarısız, kiminle nasıl konuşulacağını bilmiyor, oyun oynarken topluluk kurallarına uymuyor. Kıyafetlerini değiştirme, motor becerilerini kullanıp bir kağıdı kesme, yapıştırma, cetvelle düz çizgi çizme veya basitçe komutları anlama ve yerine getirme konusunda son derece geride. Aynı çocuğu yalnızca matematik dehası olarak değerlendirebilir miyiz?
Sınıfımın ve yıllardır gelip giden öğrencilerimin bana öğrettiği şeylerden en önde geleni kimi, hangi kriterlere göre değerlendireceğiz sorusu. Ve cidden cevabı olmayan bir soru bu. İşte yine bu sebepten insanların normal zekası ile duygusal ve hatta motor beceri zekasını bile birbirinden ayırmak lazım.
Bir insanın doğal olarak sahip olduğu yetenek veya fiziksel özellikler diyelim, eğer o insan tarafından yıllar içinde geliştirilmiyor ise, her neye sahipsek, üzerinde bilimsel olarak çalışan ve tekrar eden insandan geride kalıyoruz.
Bu bağlamda yıllardır kendimde sorguladığım sorulardan biri de konuyla ilişkisi yokmuş gibi görünüp direkt bağlantılı olan kilo alma sorunu.
Ben bütün çocukluğumu, üzerinde hiç düşünmeden ve çaba sarfetmeden zayıf geçirdim. Yapılan spor faaliyetleri de seneye bağlı kaldı yani devamlılığı olmadı. Deliler gibi acıktım ve aynı şekilde deliler gibi de yedim. Ve bu konu güdük kaldı. Yıllar içinde vücut yaş aldıkça, doğumlar, hamilelikler yaşandıkça benim yirmi beş yıl aşina olduğum beden bana yabancılaşmaya başladı. Benimle birlikte büyüyüp kilo sorunu yaşayan arkadaşlarım şimdi gayet fit ve zayıf kalabilirken ben hala bunun üzerinde eroinmanın eroinden vazgeçmesi misali uğraşır oldum. Çünkü artık zayıf kalmam için çaba sarfetmem gerekiyor ve bundan da haz almıyorum! Acıkıp da baklava börekleri yutarak doruklara ulaşıyorum.
Bu bağlamda uzun vadede devreye giren en büyük itici güç iradedir. Bir konunun öğrenilmesi ve devamının gelmesi için ise motivasyon gerekir. Motivasyon öğrenilen bir konuda başarı veya ödül olabilir. Aslında basit organizmalara uyarlayacak olursak her organizma gibi haz peşinde koşmamız gayet normaldir ama bu hazzı her haz alınan konu sağlıklıdır ya da yapılmalıdır a uyarlayabilir miyiz?
Eroin almak beynin haz bölgesini uyarıyorsa, eroin mi almalıyız? Çocuklarımız şekerli besin seviyor diye onlara şekeri ödül olarak mı sunmalıyız? Kendimiz kilo aldığımızı, doğru beslenmenin ne olduğunu bile bile yalnızca haz alıyoruz diye mantı, soslu iskender kebaplar, fırından yeni çıkmış dumanı tüten poaçaları mı yutmalıyız?
İşte tüm bu başlıkların toplamı bir yola çıkıyor, iç disiplin!
Bu yüzden şu elimden geçen çocukların hepsinde gördüğüm iç disiplini olup ortalama başarı yakalamış bir çocuğun, disiplinsiz, nerede ne yapacağını bilemeden uyur gezer gibi dolaşan, ayakkabısını bile bağlamayı beceremeyen bir dahiden daha başarılı olacağı aşikardır. Konu bazında konuşmuyoruz, hayatla başetme anlamında, sosyal ilişkileriyle, yalnız kalmadan, mutlu olabilme yetisiyle yaşamdan bahsediyoruz.
Tatminkar bir hayattan...
Okulların öğrencilerine iç disiplinlerini geliştirecekleri, kendi kendilerine yetebilecekleri, aşağıdakilere (!) bahşedilmiş gibi göründüğü için burun kıvırılan çorabını giymek, kıyafetlerini düzgün koymak, kıyafetlerini değiştirebilmek, diğer insanlarla doğru şekilde iletişim kurmayı öğrendikleri ortamlar olmalı bu.
Dolayısıyla ben diyorum ki, insanoğlu hazlarına yenildiği an bir şey yapamaz ama tersi durumda kendini kontrol edebilen bir iç disiplin girer o sahneye ve herşeyi değiştirir.
Bu yüzden dahi veya çok başarılı olmak zor ya! Çünkü onlar bütün bu başarı kalemlerini haz aldıkları işlere dönüştürmüşlerdir. Onlar o yüzden aynı işi tekrar ederler bıkmadan ve usanmadan.
İşte bu profesyonelliği getirir.
İnsan zekası yalnızca matematik problemleri çözerken değil sosyal hayatta, kendi yaşamını idame ettirirken de çok önemli, arkadaşlıklarını yaşarken de...Eskiden algılanan akıldan beş haneli sayıları çarpan bir insana tapınma durumu artık geride kaldı ve cümleler "İnanılmaz beyin ama..."diyerek evrildi.
Hepimizin doğuştan getirdiği, üzerinde düşünmeden yapabildiği, yani çalışmadan iyi hedeflere ulaşabildiği konular var.
Sınıfıma baktığım zaman bunun gibi durumları görmek son derece mümkün. Bu çocuk neden bu konuda bu kadar başarılı? sorusunun arkasındaki yanıt küçükken "Bilmiyorum." "Kendiliğinden oluyor." Ya da "Kafamda cevap öylece beliriyor." veya "Yaparken çok eğleniyorum."
Fakat bir ana konu yeterli mi? Örneğin, matematikte olağanüstü yanıtlar veren bir çocuk en basit bir işlevi yerine getiremiyor. Veya arkadaşlık kurma konusunda son derece başarısız, kiminle nasıl konuşulacağını bilmiyor, oyun oynarken topluluk kurallarına uymuyor. Kıyafetlerini değiştirme, motor becerilerini kullanıp bir kağıdı kesme, yapıştırma, cetvelle düz çizgi çizme veya basitçe komutları anlama ve yerine getirme konusunda son derece geride. Aynı çocuğu yalnızca matematik dehası olarak değerlendirebilir miyiz?
Sınıfımın ve yıllardır gelip giden öğrencilerimin bana öğrettiği şeylerden en önde geleni kimi, hangi kriterlere göre değerlendireceğiz sorusu. Ve cidden cevabı olmayan bir soru bu. İşte yine bu sebepten insanların normal zekası ile duygusal ve hatta motor beceri zekasını bile birbirinden ayırmak lazım.
Bir insanın doğal olarak sahip olduğu yetenek veya fiziksel özellikler diyelim, eğer o insan tarafından yıllar içinde geliştirilmiyor ise, her neye sahipsek, üzerinde bilimsel olarak çalışan ve tekrar eden insandan geride kalıyoruz.
Bu bağlamda yıllardır kendimde sorguladığım sorulardan biri de konuyla ilişkisi yokmuş gibi görünüp direkt bağlantılı olan kilo alma sorunu.
Ben bütün çocukluğumu, üzerinde hiç düşünmeden ve çaba sarfetmeden zayıf geçirdim. Yapılan spor faaliyetleri de seneye bağlı kaldı yani devamlılığı olmadı. Deliler gibi acıktım ve aynı şekilde deliler gibi de yedim. Ve bu konu güdük kaldı. Yıllar içinde vücut yaş aldıkça, doğumlar, hamilelikler yaşandıkça benim yirmi beş yıl aşina olduğum beden bana yabancılaşmaya başladı. Benimle birlikte büyüyüp kilo sorunu yaşayan arkadaşlarım şimdi gayet fit ve zayıf kalabilirken ben hala bunun üzerinde eroinmanın eroinden vazgeçmesi misali uğraşır oldum. Çünkü artık zayıf kalmam için çaba sarfetmem gerekiyor ve bundan da haz almıyorum! Acıkıp da baklava börekleri yutarak doruklara ulaşıyorum.
Bu bağlamda uzun vadede devreye giren en büyük itici güç iradedir. Bir konunun öğrenilmesi ve devamının gelmesi için ise motivasyon gerekir. Motivasyon öğrenilen bir konuda başarı veya ödül olabilir. Aslında basit organizmalara uyarlayacak olursak her organizma gibi haz peşinde koşmamız gayet normaldir ama bu hazzı her haz alınan konu sağlıklıdır ya da yapılmalıdır a uyarlayabilir miyiz?
Eroin almak beynin haz bölgesini uyarıyorsa, eroin mi almalıyız? Çocuklarımız şekerli besin seviyor diye onlara şekeri ödül olarak mı sunmalıyız? Kendimiz kilo aldığımızı, doğru beslenmenin ne olduğunu bile bile yalnızca haz alıyoruz diye mantı, soslu iskender kebaplar, fırından yeni çıkmış dumanı tüten poaçaları mı yutmalıyız?
İşte tüm bu başlıkların toplamı bir yola çıkıyor, iç disiplin!
Bu yüzden şu elimden geçen çocukların hepsinde gördüğüm iç disiplini olup ortalama başarı yakalamış bir çocuğun, disiplinsiz, nerede ne yapacağını bilemeden uyur gezer gibi dolaşan, ayakkabısını bile bağlamayı beceremeyen bir dahiden daha başarılı olacağı aşikardır. Konu bazında konuşmuyoruz, hayatla başetme anlamında, sosyal ilişkileriyle, yalnız kalmadan, mutlu olabilme yetisiyle yaşamdan bahsediyoruz.
Tatminkar bir hayattan...
Okulların öğrencilerine iç disiplinlerini geliştirecekleri, kendi kendilerine yetebilecekleri, aşağıdakilere (!) bahşedilmiş gibi göründüğü için burun kıvırılan çorabını giymek, kıyafetlerini düzgün koymak, kıyafetlerini değiştirebilmek, diğer insanlarla doğru şekilde iletişim kurmayı öğrendikleri ortamlar olmalı bu.
Dolayısıyla ben diyorum ki, insanoğlu hazlarına yenildiği an bir şey yapamaz ama tersi durumda kendini kontrol edebilen bir iç disiplin girer o sahneye ve herşeyi değiştirir.
Bu yüzden dahi veya çok başarılı olmak zor ya! Çünkü onlar bütün bu başarı kalemlerini haz aldıkları işlere dönüştürmüşlerdir. Onlar o yüzden aynı işi tekrar ederler bıkmadan ve usanmadan.
İşte bu profesyonelliği getirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder