İnsanların beslenme alışkanlıkları adı üzerinde alışkanlıktan ibaret. Öylesine, düşünmeden yıllar içinde oluşturulmuş ki, Türkiye'nin mutfağı denildi mi üzerine ciddi tartışmalar yaparız, halbuki başka ülkelerde yaşamaya başladıkça bakarız ki bu konu yani yemek yemek hiç de o kadar dünyanın merkezi değil. İnsanlar boğazlarından bir şey geçsin şu canavar mideleri doysun da gerisi ne olursa olsun mantığında...Aaaa ama onlar da beş para etmez canım yemek önemli bir şeydir deriz. Öyle mi? Ne anlamda önemli, karnımızı doyurmak anlamında mı yoksa ağzımızın suyu aka aka bir kebaba yumulmak anlamında mı?
Bizlerin mutfağında çorba başlangıç yemeğidir, zeytinyağlıların dışında patlıcan sos beğendi olarak etin altında servis edilir, e oldukça ciddi bir kebap lahmacun durumlarımız vardır, ıspanaklı börek çaylıktır falan...Ama ben bu aralar eti kesmeye çalışan bir anne olarak bütün bu alışkanlıkları tepetaklak etme alıştırmaları yapıyorum, bana gelen annem ya da babam bundan hiç memnun olmazlar ve benim İngiltere'ye gittiğimde söylediğimi söylerler orası kesin; "Çorbadan da öğün mü olurmuş amma tembel karılarınız var yahu!"
Bütün bu yazdıklarımın aksine sanılmasın ki doğal bir anti etçiyim tam tersine eti çok severim, işin esas zor kısmını da bu noktada atlatmaya çalışıyorum. Bana göre esas zaten etin tadını sevmeyen değil de tam tersi kokusunu aldığında ağzının suları akanın işi çok zor başlarda. Mesela düşünün evden barbekü durumlarını kaldırıyorsunuz (bir anda bayağı bir sosyal aktivite kırıldı değil mi? Tuhaf bir duygu), bizim etli dolma, yaprak sarma, lahana dolması, etli biber dolması gidiyor elden, tavuk şinitsel, tavuk butu, tavuk fırında, salam, sosis, sucuk, kıymalı bütün yemekler (ki Türk mutfağının kurtuluşu gibi bir şeydir onlar)
Şimdi böyle yazılmaya kalkıldığı anda görülüyor ki önümüz arkamız sağımız solumuz etle örülmüş resmen. Çorbalar başlangıç yemeği, makarna, bulgur, patates, pilav yanına destek, zeytinyağlılar bitiş yemeği...Fark ettiniz mi? Yani etli yemek ana yemek, diğerleri zavallı yanda can çekişenler...
Halbuki hepimiz biliyoruz ki bir meze tabağı gelir örneğin yemeklerden önce, bir de yanında dumanı tüten bir pide, ana yemeğe hayatta yer kalmaz arkadan.
Bütün bu anlattıklarım aslında herşeyin kafada başlayıp kafada bittiği. Yani kim demiş illa ki ana yemek olarak adlandırılan yemeklerle doyulur, diğerleri yanına başına ya da sonuna eşlik eder? Kesinlikle sizlere bağlı bir durum bu.
Evde en fazla çocuklarınızla beraber sevip tükettiğiniz, bölgenizde en güzel sonucu alabildiğiniz sebze yemeklerini bir gözden geçirin derim. Salataları, çorbaları ve liste şeklinde yazın, ilk önce kırmızı eti ve tavuğu üç günlüğüne çıkarın listeden, derken bir hafta olsun bu...
Bu yapılan ve sevilen yemekleri sabitleyin, zaten et yemekleri de diğer yemeklerde ahçı falan değilseniz hep döner durur. Bu sefer dönüp duran sevilen sebze yemekleri, bulgur, çorba neden olmasın? Bu olduğu zaman meyve de kendiliğinden sahneye giriyor. Daha çok ne zaman meyvenin devreye girdiği nokta? Evde tatlı, kek yapımı durduğunda. Bunu da deneyin.
Yapabiliriz, çünkü dünya üzerinde belli bir döngüde yaşayan hiçbir organizma duygusuz değil, hayvanlar sıraya girip öldürüleceklerini bilerek yaşıyorlar, kendinizi onların yerine koyun, çoluk çocuğunuzu bir gün bizlerden çok ileri bir uygarlığın bizi yemek için seçtiğini ve varlığımızın konuşmamızın onlar için hiçbir şey ifade etmediğini düşünün. Fabrikada ayakkabı, plastik bir kutu yerine konan ve otomatikleştiği için hiçbir duygu barındırmayan insanların o hayvanları kestiklerini getirin aklınıza, geçmişte koyunların insan yüzündeki ifadeleri anladığını okumuştum, bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İnterneti araştırın, hayvanların dünyasında neler olup bittiğini okuyun. Bu hayvanlar yine birbirlerinin tepesinde tepesinde yaşadıklarından kontrollüler ya bol antibiyotik basılan, hareket edemeyen, en kısa zamanda en çok büyüme sağlanmaya çalışılan varlıklar.
Kanımca, insanlık kendi tatmini için başka bir varlığın acı çekmesine göz yummaması noktasına geldiğinde büyük bir değişiklik yaşanacak. Bu esas devrimlerden birisidir bana göre. Yeme içme alışkanlıkları tamamıyla bizlerin doğrusuna bağlı olan, kimsenin açıp da boğazınıza sokuşturamayacağı bir şey. O yüzden dünya üzerinde seçmen meçmen değil tüketici olduğunda ve bunu bilinçli kullanıp da canını sıkan malı almadığında üreticisine en büyük tokatı patlatıyorsun demektir.
Ben ve bizim aile bu yolda şu anda şu noktada, ilk defa on gün oldu eti eve sokmamayı başardım :) Çocuklarım anne et al demiyorlar ama eğer köfte, sucuk alırsam bayıla ayıla yiyorlar, işin anahtarı eve hiç alıp pişirmemekte yatıyor çünkü çocuklarımız herşeye bizlerden çok daha fazla açık. Alışkanlıkları bizler gibi kemikleşmeden doğaya ve evrene duyarlı insanlar yetiştirmek elimizde. Zaman zaman bu kuralın kırıldığı anlar oluyor, dışarı çıkıldığında ve açlıktan ölünüyor ise. O zamanda belki balık fabrikalaşmış insan için üretilen, yetiştirilen hayvanlar yerine...Onunla da ilgili tartışılacak çok sağlık durumları var elbet.
Düşünün...Çünkü düşünerek çok şey değiştirebilirsiniz. Ve tüketimi her günden haftada bir güne çekseniz bile büyük bir şey başarırsınız, başarırız.
Ha gayret!
Bizlerin mutfağında çorba başlangıç yemeğidir, zeytinyağlıların dışında patlıcan sos beğendi olarak etin altında servis edilir, e oldukça ciddi bir kebap lahmacun durumlarımız vardır, ıspanaklı börek çaylıktır falan...Ama ben bu aralar eti kesmeye çalışan bir anne olarak bütün bu alışkanlıkları tepetaklak etme alıştırmaları yapıyorum, bana gelen annem ya da babam bundan hiç memnun olmazlar ve benim İngiltere'ye gittiğimde söylediğimi söylerler orası kesin; "Çorbadan da öğün mü olurmuş amma tembel karılarınız var yahu!"
Bütün bu yazdıklarımın aksine sanılmasın ki doğal bir anti etçiyim tam tersine eti çok severim, işin esas zor kısmını da bu noktada atlatmaya çalışıyorum. Bana göre esas zaten etin tadını sevmeyen değil de tam tersi kokusunu aldığında ağzının suları akanın işi çok zor başlarda. Mesela düşünün evden barbekü durumlarını kaldırıyorsunuz (bir anda bayağı bir sosyal aktivite kırıldı değil mi? Tuhaf bir duygu), bizim etli dolma, yaprak sarma, lahana dolması, etli biber dolması gidiyor elden, tavuk şinitsel, tavuk butu, tavuk fırında, salam, sosis, sucuk, kıymalı bütün yemekler (ki Türk mutfağının kurtuluşu gibi bir şeydir onlar)
Şimdi böyle yazılmaya kalkıldığı anda görülüyor ki önümüz arkamız sağımız solumuz etle örülmüş resmen. Çorbalar başlangıç yemeği, makarna, bulgur, patates, pilav yanına destek, zeytinyağlılar bitiş yemeği...Fark ettiniz mi? Yani etli yemek ana yemek, diğerleri zavallı yanda can çekişenler...
Halbuki hepimiz biliyoruz ki bir meze tabağı gelir örneğin yemeklerden önce, bir de yanında dumanı tüten bir pide, ana yemeğe hayatta yer kalmaz arkadan.
Bütün bu anlattıklarım aslında herşeyin kafada başlayıp kafada bittiği. Yani kim demiş illa ki ana yemek olarak adlandırılan yemeklerle doyulur, diğerleri yanına başına ya da sonuna eşlik eder? Kesinlikle sizlere bağlı bir durum bu.
Evde en fazla çocuklarınızla beraber sevip tükettiğiniz, bölgenizde en güzel sonucu alabildiğiniz sebze yemeklerini bir gözden geçirin derim. Salataları, çorbaları ve liste şeklinde yazın, ilk önce kırmızı eti ve tavuğu üç günlüğüne çıkarın listeden, derken bir hafta olsun bu...
Bu yapılan ve sevilen yemekleri sabitleyin, zaten et yemekleri de diğer yemeklerde ahçı falan değilseniz hep döner durur. Bu sefer dönüp duran sevilen sebze yemekleri, bulgur, çorba neden olmasın? Bu olduğu zaman meyve de kendiliğinden sahneye giriyor. Daha çok ne zaman meyvenin devreye girdiği nokta? Evde tatlı, kek yapımı durduğunda. Bunu da deneyin.
Yapabiliriz, çünkü dünya üzerinde belli bir döngüde yaşayan hiçbir organizma duygusuz değil, hayvanlar sıraya girip öldürüleceklerini bilerek yaşıyorlar, kendinizi onların yerine koyun, çoluk çocuğunuzu bir gün bizlerden çok ileri bir uygarlığın bizi yemek için seçtiğini ve varlığımızın konuşmamızın onlar için hiçbir şey ifade etmediğini düşünün. Fabrikada ayakkabı, plastik bir kutu yerine konan ve otomatikleştiği için hiçbir duygu barındırmayan insanların o hayvanları kestiklerini getirin aklınıza, geçmişte koyunların insan yüzündeki ifadeleri anladığını okumuştum, bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İnterneti araştırın, hayvanların dünyasında neler olup bittiğini okuyun. Bu hayvanlar yine birbirlerinin tepesinde tepesinde yaşadıklarından kontrollüler ya bol antibiyotik basılan, hareket edemeyen, en kısa zamanda en çok büyüme sağlanmaya çalışılan varlıklar.
Kanımca, insanlık kendi tatmini için başka bir varlığın acı çekmesine göz yummaması noktasına geldiğinde büyük bir değişiklik yaşanacak. Bu esas devrimlerden birisidir bana göre. Yeme içme alışkanlıkları tamamıyla bizlerin doğrusuna bağlı olan, kimsenin açıp da boğazınıza sokuşturamayacağı bir şey. O yüzden dünya üzerinde seçmen meçmen değil tüketici olduğunda ve bunu bilinçli kullanıp da canını sıkan malı almadığında üreticisine en büyük tokatı patlatıyorsun demektir.
Ben ve bizim aile bu yolda şu anda şu noktada, ilk defa on gün oldu eti eve sokmamayı başardım :) Çocuklarım anne et al demiyorlar ama eğer köfte, sucuk alırsam bayıla ayıla yiyorlar, işin anahtarı eve hiç alıp pişirmemekte yatıyor çünkü çocuklarımız herşeye bizlerden çok daha fazla açık. Alışkanlıkları bizler gibi kemikleşmeden doğaya ve evrene duyarlı insanlar yetiştirmek elimizde. Zaman zaman bu kuralın kırıldığı anlar oluyor, dışarı çıkıldığında ve açlıktan ölünüyor ise. O zamanda belki balık fabrikalaşmış insan için üretilen, yetiştirilen hayvanlar yerine...Onunla da ilgili tartışılacak çok sağlık durumları var elbet.
Düşünün...Çünkü düşünerek çok şey değiştirebilirsiniz. Ve tüketimi her günden haftada bir güne çekseniz bile büyük bir şey başarırsınız, başarırız.
Ha gayret!
2 yorum:
ben de azalttım eti, umarım tamamiyle bırakabiliriz ailecek :)
çevreye kabul ettirmek ne zor alaylara maruz kalmakta cabası... :)
İnsan bu anlamda yaşlandıkça demek ki o yüzden kimselerde gidip kalamaz hale geliyor çünkü kendine göre bir düzen oluşturuyorsun, bu noktaya gelene kadar bir sürü aşamadan geçiyorsun. Bu anlamda sana kalmaya gelene de zor...Allahtan artık bu dönemler mazide kalıyor gibi. Alay edenlerle hiç işim olmaz :(
Yorum Gönder