Dini imanı para olmuş dünyada yaşarken görüp de sevinçten kendimi kaybedebileceğim yegane değişim bütün eşitsizliklerin ana kaynağı olan parasızlık ve ikinci olarak alınamayan eğitimin getirdiği geri kalmışlığın bu evren üzerinden hiçbir iz bırakmadan silinip gitmesidir.
Herkesin hayal etme özgürlüğü bile kontrol altına alınacağı güne kadar bunu da saygı ile karşılamak lazım, mümkünse...
Bu noktada "Peki giriş paragrafının su filtresi ile ne alakası var?" denilebilir ama Perşembe
günü telefonda konuştuğum Roxana ve aynı
gün tanışma fırsatı bulduğum Neil, aksine, tam da bunları düşünmemi, ardından bu
yazıyı kaleme almamı sağladılar, sağolsunlar varolsunlar.
Birbirleriyle alakası yokmuş gibi duran herşeyde olduğu gibi aslında bu tip girişimcilerle çevre, doğru yatırım, liderlik tanımlaması doğrudan ilişki içinde. Yani, kısaca şu an mutfağımda takılı olan masa üstü fltre cihazının buradaki işletmecisi Neil bana bunları düşündürdü, ben de yazıp sizlerle paylaşmak istedim.
Birbirleriyle alakası yokmuş gibi duran herşeyde olduğu gibi aslında bu tip girişimcilerle çevre, doğru yatırım, liderlik tanımlaması doğrudan ilişki içinde. Yani, kısaca şu an mutfağımda takılı olan masa üstü fltre cihazının buradaki işletmecisi Neil bana bunları düşündürdü, ben de yazıp sizlerle paylaşmak istedim.
Uzun zamandır görmek ve yaşamak anlamında üç farklı memleketi ama burada yaşarken bir sürü farklı toplumu da gözlemleme olanağı yakaladığımı fark ettim. Örneğin, ülkeden ülkeye imkanları olmayanların duruşu bile farklılık gösterebiliyor ve birçoğunluğun ırkçılık, milliyetçilik olarak tanımladığı aslında o toplumların ortak gözlenen özellikleri de olabiliyor. Bu anlamda biraz karışık...Bizlerde eğitimsiz ve işsiz olanın yüklendiği bir agresiflik, asilik var. Burada yaşayanın ise hep üzerinde gördüğü ve hizmet ettiğine duyduğu samimi ya da samimi olmayan saygı bir zorunluluktan geliyor.
Çünkü Arap Emirlikleri'nde eğer saygı duymuyorsa yer edinemiyor, ülkeden atılıyor ama bunlar mı olmadı zaten iş bulması, buralarda barınması imkansız.
İngiltere’ye gidip gördüğüm ise hangi işin arkasında kimin
olduğunu hiçbir zaman bilememek... Hiyerarşik anlamda sert, kesin, korkutucu
bir duruş yok. Bir bakarsın taksi şöförü masterını yapmak için geceleri bu işi
ek gelir elde etmek için yapar, bir diğeri işin sahibidir ama olayın tam göbeğinde
tornavida sallar Neil gibi...
Bu noktadan yola çıkarak bir de her ülkenin farklı bir duruşu var
diyebilir miyiz?
Türkiye; “Ne olursan ol
yine gel.” Toplumun talepkarlığının bilinçli olmaması, plansızlık, kontrol
mekanizmalarının iyi işlememesi.
İngiltere; “Aman gelme,
yerinde kal mümkünse.” Halkın az olan işe talebi, aynı işe daha ucuz elemanın
alınması mantığına karşı çıkışı, pastayı paylaşma konusundaki yabancı ucuz
işçiyi istememe, işsizlik sigortasının çalışanın cebinden vergi olarak talebine
karşı duyulan tepki.
Arap Emirlikleri; “Gelirsin
ama burada işe yaradığın müddetçe, bizim kurallarımız ve sana verdiklerimizle
yaşayacaksın.” Kanıksanmış bir yukardakiler aşağıdakiler mantığı, işlerin her
zaman yerel halk arasında paylaşılması, yabancı olanın bazı konularda
kesinlikle hak sahibi olamaması sebebiyle pasta paylaşma korkusunun
yaşanmaması, her zaman kendi vatandaşına öncelikler veren bir devlet (keşke her
ülkenin yapabileceği bir imkan olsaydı) gibi bir durumu.
Buraya gelen Avrupalı, iyi eğitimli insanlar her zaman konularında
meslek bilgisi verirler. Yerel halkın da eğitimli olan ve yönetimde yeralan
kısmı Avrupalı okullarda, üniversitelerde bir dili sorunsuz konuşacak, okuyup
yazacak kıvamda dönmüşlerdir ülkelerine.
Aslında tüm dünya üzerinde oluşan sınıfsal farkların, anlayışların
özü bu, Arap Emirlikleri ya da Türkiye...Bahane.
Parasızlığa mahkum edilmiş nüfuslar, parasızlıkla doğru orantılı
olarak gelen ve alınamayan bir eğitim sorunu ve hiyerarşi...
Dinle gelen kısmı ayrı, kodumu oturtturan baba figürü, ceza veren
Allah sembolü, cehennemde yanmalar eşliğinde anlatılanlar, toplumu
sömürmek amaçlı kullanılan korku öğesi ayrı.
Hepsi birbirini tetikliyor, içiçe giriyor ve dalga dalga
yayılıyor.
Bu tür toplumlarda korku çekirdek
ailede babadan gelip yetişkin oldukça işyerindeki patrona uzanıyor.
O patronun kapısı hep kapalı, herkesden uzak ve yukarda,
çalışanlar ise her zaman izole edilmiş, söz hakkı tanınmadan “Salla başını al
maaşını!” mantığı ile güdümlenen insancıklar. Hiç hak tanınmamış, hiç imkan
verilmemiş, İbrahim Tatlıses’inm dediği gibi “ Urfa’da Oxford vardı da biz mi
gitmedik?”
Gelelim su filtresine...Neil söylediği gibi Perşembe günü akşama
doğru gelirken burada alışkın olmadığımız yollar kullandı.
Herşeyden önce evin olduğu yeri tarif ederken elinde harita
olduğunu söyledi.
Randevudan bir saat önce arayıp söylediği saatte kapıya geldiğinde
kotu ve tshirtuyle bir üniversite öğrencisini andırıyordu.
İşin tuhafı gerek burada gerekse Türkiye’de su filtresi takmak
için değil de daha çok belki ana dili ingilizce olanların yoğunlukla yaptıkları
iş ingilizce öğretmenliği olduğundan özel ders vermeye gelen biri gibiydi. Konuştukça gözlemlerimde yanılmamışım, bilgisayar konusunda eğitim almış, masterını
tamamlamış ve buraya gelip kendi işini kurmuş olduğu ortaya çıktı.
Filtreye dönelim yine. Ne yazık ki mutfak tezgahının altına
takılamadı, oraları boşalttığım ve bir sürü iş çıkarttığımla kalmışım. Bir
şekilde boruların ek yapılacağı sistem duvarın içinde yer alıyormuş bizim evde.
Dolayısıyla, tezgah altı filtre sistemi masa üstü dispenser’a terfi etmiş oldu.
Bu kararda hiçbir baskı, sorgulama, dayatma uygulanmadığı gibi,
tam tersine filtre en az maliyetle tezgah altına konulamadığı için ortamda bir
sessizlik oldu, alternatifi biz sorduk o şekilde yanıt verildi, sanki ürünü
satan ile satın alan değil de üç arkadaş katalogdan bakıp ne yapacağız ı
konuşuyor gibiydik ve bu harika bir duyguydu.
Masa üstü dispenser altı kişilik bir aileye yetecek
büyüklükteymiş. Kendinde ısıtma ve soğutma ünitesi olduğu için aslında yılın
beş altı ayı soğuk su musluğundan kaynar su akan Arap Emirlikleri için belki de
en iyi çözümdü.
Roxana ve Neil fiyatın farklılığından dolayı son derece dürüst bir
şekilde zaten evlere ilk aşamada tezgah altı filtre sistemini öneriyorlar ve benim
için en güvenilir yolu izliyorlar. Müşteri ürünü pazarlayan insana güven
duyarsa en büyük kapı açılmış oluyor ve bu fiyatta da kendini gösteriyor (demek
istediğim bir önce görüştüğümüz firmanın üç aşağı beş yukarı aynı ürünü 3000
dirhem fazla pazarlamasına bakacak olursak)
Bugün, mutfağımda bulaşık makinasının musluğuna bağlanmış olan
masa üstü dispenser'ın çalışma sisteminde üç tane filtre bulunuyor.
Bunların bir tanesi neredeyse kloru sıfırlıyor, bir diğeri aktifleştirilmiş
karbon denilen, virüs ve bakterileri yokediyor, diğeri ise suda yeralan
parçaları (partikülleri) süzüyor. Ayrıca en çok hoşuma giden kısım suyun
filtrelerden geçerek paslanmaz çelik kısımda toplanması. Bu anlamda suyun
plastik bir şişe içerisinde nakliyatları yapılırken, müşterinin kapısı önünde
ya da satılmayı beklerkenki yüksek sıcaklıklara maruz kalması durumunu da
elimine etmiş oluyoruz. Hoşçakal BPA!
Taşınırken her yere götürüp kurmak, hangi ülkede olursa olsun
filtrelerini standart olduğu için bulup değiştirmek mümkün ama firma burası
için her sene container'ın içini dışındaki ince boruyu, filtrelerin tümünü
değiştirme garantisini fiyat sabitleyerek yapıyor.
Roxana ile ancak telefonda konuşmuş olsam da Neil’in verdiği
enerjiden yola çıkarak söyleyebileceğim hepimizin bu tür liderliğe ihtiyaç
duyduğudur ve tanımında kendilerini ulaşılmaz derece önemli
gören, aman bir espri yapsalar ya da gülümseyiverseler bütün ellerindeki
kuvvetin eriyip gideceğinden korkan, sopa yutmuş, sevimsiz halleriyle
çalışılması beter insan tiplemesinden öte ve sevilmeyen, ortak olmayan,
yalnızlığa mahkum karakterlerin aksine, böylesine aydın, doğal, destekleyici,
doğa ve çevresinden kendini sorumlu tutan, ekip çalışmasına uygun insani
liderler vardır, olmalıdır.
Genele bakıyorsun demokratik toplumlardan bu tanımlamaya uygun
insan çıkıyor. Oysaki korkuyla yönetilen kalabalıklarda yönetmek için tek bir negatif
güç devreye giriyor. Devreden çıktığı an geldi mi herşey allak bullak!
İnsanlar geliştikçe korkunun yalnızca nefret yarattığını, saygının
ise sevgiyle beslendiğini anlayacaklar.
Ekip çalışmasını, bir iş çıkartmayı el ele vererek, eşitlik
düşüncesini paylaşarak, her bir yerinden bir kişinin tuttuğu, katkı sağladığı
projelere dönüştürecekler.
Yalnızca iş yapıp para kazanmayı değil, Neil’in de yaptığı gibi
dünyaya pozitif bir fayda sağlayan düşünce sistemlerini, ürünleri desteklemeyi
isteyecekler, bunlara yatırım yapacaklar.
Ve bence en önemlisi, bu tip anlayışların desteklenmesi. O yüzden
hepimiz kendi bölgemizde bulunan bu tip ürünleri araştıralım, hayata geçirelim
derim.
Dubai ve çevresinde yaşayanlar için Liquid Of Life’ın adresi
belli. Facebook’da da oldukça güzel paylaşımları var.
Hoşçakal plastik, elden geldiğince hayatımızdan çıkman
dileğiyle...J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder