Arap Emirlikleri'ne taşınmaya karar
verdiğimiz zaman ki bu altı yıl öncesine denk geliyor; "Biz nasıl bir yere
gidiyoruz?!" sorusu kafamı oldukça kurcalıyordu. İnternette araştırma
yaptım yapmasına ama elime pek de bir şey geçti diyemem. O zamanlar blog dünyasıyla
tanışmışlığım yoktu ve dahası bu ortam belki bugünkü halinde bile değildi.
Bu ülkeye ilk ayak basışım kızımla beraber
bir Eylül sabahı saat dört civarı oldu.
Eşim benden ve eşyalarımızdan önce gelmiş,
yere yatak atmış, elindeki sattığımız arabamızın parasıyla 93 model bir Audi
almış, verilen parayla da küçücük bir evden gelmenin yarattığı eksiklikleri
gidermeye çalışmıştı.
O sıralar çok küçük evlerden geldiğimiz için doğru düzgün bir yemek masamız, ayakkabılığımız, yatak oda takımımız (bir buçuk kişilik şu an kızımın yattığı yatak ve sürgülü bir dolap dışında) ve mutfak masamız dahi yoktu.
O sıralar çok küçük evlerden geldiğimiz için doğru düzgün bir yemek masamız, ayakkabılığımız, yatak oda takımımız (bir buçuk kişilik şu an kızımın yattığı yatak ve sürgülü bir dolap dışında) ve mutfak masamız dahi yoktu.
Hayatımda ilk defa Türkiye dışında bir yerde
yaşamaya başlayacak olmanın verdiği endişe, hüzün, sevinç, heyecan gibi
duygulara karışmış bir haldeydim galiba.
Tarabya'da kışın ortasında sahile nazır yatan
çiftlerin olduğu Dubai posterlerinden başka aklımda neredeyse sıfır bilgi, bir
de kayınvalide dediği bir cümle;(uzaktan bir akrabanın Dubai trafiği üzerine
diyaloğu) " Orada trafik keşmekeş bir haldeymiş, dikkatli
olun!"
Bu kadar!
Bu kadar!
Uçaktan indiğimiz anda nefes almayı
durduracak ağırlık ve sıcaklıkta bir hava ile karşılaştım. Abartısız bir
şekilde giydiğim kot pantalonun üzerime yapıştığını, gökyüzüne bakıp sıvılaşan
hava buharını gözlemlediğimi, neredeyse gökyüzü damlalar halinde tepemize
yağacak dediğimi hatırlıyorum. Araba ile eve doğru yol alırken ise sağlı sollu
sarımtrak bir rengin hakimiyetini...
Yaklaşık bir yıl boyunca yürüyüşe çıkamadım.
Sokakların boşluğundan şoklara girdim, Dubai'de son zamanlarda eklenen metro yu
kastetmesem de taksi dışında otobüs, minibüs ne bileyim işte tren gibi toplu
taşıma araçlarının olmamasına hayretler ettim.
Arap Emirlikleri için ilk yanılgıyı düzeltmek
isterim. Basın nasıl Türkiye'yi yabancıların gözünde bir sahil şeritlerine,
güneş ve kumsala bir de İstanbul'a odaklıyorsa burada da Arap Emirlikleri dendi
mi akla ilk ve hatta tek, Dubai geliyor.
Oysaki Arap Emirlikleri yedi tane emirlikten
oluşan bir ülke. Bu emirliklerin herbirinin kendine göre şeyhleri ve kuralları
bulunuyor. Dubai bu konuda kendini en fazla turizm sektörüyle pazarlayan
emirlik. Dolayısıyla yabancıların ve hatta zengin yabancıların yatırım
yapmaları açısından en fazla teşfik gördükleri mekan.
Ancak örnek vermem gerekirse benim yaşadığım
emirlik bu konuda çok daha katı kurallara sahip. Mesela burada yabancı
uyrukluların emlak satın almaları veya yerel sahillerden denize girmeleri
yasak. İçki aynı şekilde...Ancak atıyorum beş dakikalık yola gidilip de girilen
başka bir emirlikte içki yasak değil, denize girmek de serbest...
Arap Emirlikleri'nin kas gücüne bağlı
elemanları çoğunlukla farklı, kendi ülkelerinde iş bulamamış, iç savaşlardan,
evsizlikten kaçan insanlardan oluşmakta.
Kullanılan ve baskın olan dil İngilizce. Bu kadar kültürün anlaşabilmesi için tek yol da bu gibi görünüyor. Ama her daim insanlar kendi kültürdaşlarıyla yalnız kaldıklarında binbir tane dili duymak hayatın normal bir parçası haline dönüşüyor.
Kullanılan ve baskın olan dil İngilizce. Bu kadar kültürün anlaşabilmesi için tek yol da bu gibi görünüyor. Ama her daim insanlar kendi kültürdaşlarıyla yalnız kaldıklarında binbir tane dili duymak hayatın normal bir parçası haline dönüşüyor.
Eğitimli ve maddi kuvveti yerinde Arap
aileler için İngilizce öğrenmek, konuşuyor olmak ve hatta Avrupa'nın
kentlerindeki okullardan, üniversitelerden mezun olma duygusu büyük bir
prestij.
Yeni nesil Arap ailelerinde (Arap Emirlikleri
için konuşuyorum) kızların üniversiteye gitmesi, çalışması genelde doğal
karşılanmakla beraber okullar kız ve erkek ayrı. Kızların ve erkeklerin ayrı
okutulmasına bakmayın çünkü kızların okula gitmesi ve iş hayatına atılması
burada çok da yeni bir devrim aslında.
Okullara gelince...Burada yaşayan
Kanada'lısından Rus'una, İngiliz'inden Filipinli'sine kendi eğitim sisteminin
sunulduğu kendi ülkesine döndüğünde sorun yaşatmayacak şekilde işleyen özel
okullar mevcut. Adı üzerinde ama özel okul. Devlet yalnızca kendi ülkesinin
vatandaşlarına üniversite de dahil parasız eğitim veriyor.
Avrupalı erkekle Asyalı kadın beraberliğinin
çok yaygın görüldüğü bir yer Arap Emirlikleri. Çok uluslu olduğu için rengarenk
de aynı zamanda. Fakat bir yandan kendi vatandaşına uyguladığı pozitif
ayrımcılık da baki...
Ben bu durumu ırkçılıktan ziyade sunulan
sınırlı kaynakların kalitesinin düşmemesi açısından gösterilen özene
bağlıyorum. Arap Emirliği vatandaşı olanlar devlete büyük paralar ödemeden
(yabancı uyruklular buna mecbur) evlerine çeşitli ülkelerden gelen üçe kadar
yardımcı alabilme hakkına sahipler. Elektrik ve su parası ise cüzzi miktarlarda
ödeniyor. Evlenen çiftlere iş, araba ve ev sunuluyor. Eğer bende devlet olarak
kendi vatandaşıma bu imkanları sunabilseydim çoğalmayı ve bu paylaşım arttıkça
kalitesinin düşmesini istemezdim.
Türkiye gibi dört mevsimin yaşandığı bir
ülkeden buraya geldiğinizde sizi en fazla boğacak konulardan biri yaz aylarına
girildiği Hazirandan itibaren camların açılamaması :( Akıllara zarar fakat
yapılacak hiçbir şey yok.
Aslında insan için yaşanması imkansız
çöllerin ortasına şehirler inşa eder, onu da insanın işgalci mantığı ile
yokederseniz olacağı ancak budur. Ama bir beş altı ay gibi pencere açmayı
unutun. Ya da deneyin bakalım bir içeriye nasıl bir ateş topu giriyor.
İlk zamanlarda havanın koktuğunu düşünürdüm.
Ya biz geldiğimizden beridir pozitif yönde değişimler var ya da benim bunları
kanıksamam olabilir. Yaratılmış yeşillikleri sulayan suyun dönüştürülmüş
olması...Nasıl bir koku :( Ama bu aralar sanki o da mı kalmadı?
Trafik...Korkunç bir deneyim. Dümdüz çok
şeritli ana yolların getirdiği hız tutkusu olan insanların yarattığı tehlike
bir felaket! Emniyet şeridinin kullanılması birçok kişi tarafından olası. Siz
yapmaya kalkmayın, yabancı uyruklulara ceza yazılması daha bir olası :))) (Bu
kısma gülünmeli mi ağlanmalı mı bilemedim şimdi)
İki şeritli yolların sağ kısmından
gidiliyorsa önünüze hemen ara yollardan birilerinin atlamasına, u dönüşü yapan
başka birinin çıkmasına karşı hazırlıklı olun. Cep telefonuyla araba kullanırken
mesajlaşanına bol bol rastlamak çokca muhtemel bir diğer şey. Cep telefonu
diyaloğu içinde saatte 20klm yapıp trafiği felç ederekten zigzaglar çizenler de
bolca.
Bu ülkede yapılacak tek şey emniyetli sürüş
tekniklerini bilme, kör noktadan haberdar olup aynalara sürekli bakma gerçeği.
Küçük arabalardan kaçının, ne kadar dikkatli de olsanız dört çekerli saatte 150
yapan birinin çarpmasına karşı hazırlıklı olun. İlk geldiğimizde aldığımız
Pegout ile dikiz aynasından köpek balığı gibi arkaya giren 4 çarpı 4 lerin
yarattığı korkuyu anlatmam çok zor.
Türkiye'de "Çok güzelsin, fıstık
gibisin!" amacıyla yapılan el hareketinin burada "Yavaşla! ben
geçiyorum!" a dönüşmüş olması. Pakistanlıların kafasını konuşurken sürekli
onaylama anlamında sallamaları...
İşçi statüsünde olanların ingilizce anlaşma
seviyelerindeki düşüklük. Sinirlensende gayet sakin " Evet bayım ya da
bayan, sorun en yakın zamanda çözülecektir." diyip uzunca süre ortada
olmamaları. Yapılan işlerde koordinasyon, takip azlığı, iş bitiriciliğin pek
etkin olmaması...(Türkiye'den çoğu konuya hazırlıklı olunabiliyor bu açıdan :))
Çocukların Arap kültüründe çok sevilmesi,
hatta yollarda durulup konuşulması, muhakkak tebessüm...Kendi okullarında genel
erkek baskın yetiştirildiği için disiplin sorunları.
Ortalama yaşam koşullarının yüksek olması.
Büyük aileler ve büyük evler mantığı.
Yaz aylarında havanın sıcağından ötürü net
görüşün kaybolması, sis gibi bir ağırlık.
Arap Emirlikleri'nde beni en fazla rahatsız
eden konulardan birisi bir mal satın aldığınızda ve sorun yaşadığınızda hemen
Dubai'deki servislere yönlendiriliyor olmanız. Herhangi bir parçayı, en
basitinden bir elektrik süpürgesinin filtresi bile olabilir bu, satışı yapan
mağazada bulamıyorsunuz. Tavsiyem aldığınız her türlü üründe özel, yazısı
silinmeyecek bir fiş hazırlatıp saklamanız.
Burada her mevsim dünyanın dört bir yerinden
gelen sebze ve meyveyi tüketmek olağan. Arap Emirlikleri'nde üretim süt ve
yumurta üzerine yoğunlaşmış durumda. En yakın, Umman'ın ürettiği domates yeşillik
karpuz, İran’dan gelen karpuz Türkiye’ye en yakın olanı, iyi karpuz ise
anlaşılmaz pahalılıkta...
Bulunamayacak alışkanlıklara gelince; taze
yufka, taze enginar, küçük körpecik bamya, istavrit, pide, lahmacun (benzerleri
var ama incecik falan değil, içindeki et o şekilde yapılmamış falan...), puaça,
açma, mantı (rusların çok yakın mantısı olsa da hayır aynı değil, gerçi
Türkiye'de dışarıdan alınan fabrikalaşmış mantı da aynı değildir ya neyse)
ezine peyniri, Türk çayı, tarhana çorbası...
Fakat tabi ki bunlara benzer özellikle
Suriye, Rus, İran mutfağından çok şey var. Araplar zeytinyağlı yaprak sarmasını
biliyorlar ama içine konulan malzemeler çok sınırlı, daha çok haşlanmış düz
pirinç o kadar. Arap yaprağı bu yemeği yaptıkları için Amerikan üretimine göre
çok kaliteli. Etli yaprak dolmasına bir kere Dubai’deki bir alışveriş
merkezinde rastladım. Ayran "Laban" adıyla raflarda, cacığımsı da
tüketiliyor, yoğurdunun kıvamı gayet güzel. Döner de aynı şekilde fakat içinde
kullanılan baharatlar oldukça farklı. Türkiye’de yediğimiz lezzetlere en yakın
olan Yunan mutfağı diyebilirim ya da Rumlardan etkilenen ve İstanbul mutfağına
alışkınlar için belki daha uygun bir gözlem bu.
Bizim sigara ve muska böreğimizin ismi samosa
burada. Yufkalar ise genelde kesilmiş ve dondurulmuş daha kalınca satılıyor,
dondurulmamış olanına da Carrefour da rastladım fakat hala kalın ve ince tül
gibi tazecik bir yufka hayal. Simit kesinlikle bilinmiyor. Fırıncıları genelde
Lübnan ağırlıklı. Pastane anlayışı sayılı yerler dışında ortalamalarda kalıyor.
Küçük pizza konusunda çok başarısızlar mesela.
Onun dışında süpermarketlerde Çin, Meksika,
Rus ürünlerine rastlamak oldukça olağan.Türkiye'den gelen Ülker bisküvi,
şekerlemeler, lokum, Pınar'ın kangal ve barbekü sucuğu, beyaz peynirini bulmak
mümkün.
Pasta yapmak ve süslemek Türkiye'dekinden
daha kolay. Ürünler seçenekler çok daha bol. İşin ilginç kısmı Spinneys gibi
Avrupalı müşteriye satışı hedef almış süpermarketlerin bir kısmında domuz
ürünleri bulmak şaşırtıcı bir durum değil. Türkiye'de el sürülemeyecek denli
yüksek fiyatların ve bulunmaması olağanlığının aksine bir sürü seçenek
arasından seçim yapmak zor bile!
Burada çıkan balıklar daha fletoya uygun.
Yerel hamur adında balığı lezzetli ve etli bir balık. Çupra, lüfer gibi
balıklar çiftlik üretimi ve fiyat bakımından oldukça da tuzlu. Karidesin çok
daha büyüğüne yerel balıkçı pazarlarında uygun fiyatla almak gayet imkanlı.
Toplum içindeki hiyerarşik düzen anlaşıldıkça
hareketler daha rahat. Bilinmediği ve kuşkuyla yaklaşıldığında işçi statüsünde
olan kesimin rahatsız etmesi, laf atması, gelip konuşması çok daha yaygın.
Bir şekilde sizden gelen enerjiyi alıyor
insanlar. Ben ilk bir yıl çok rahatsız edildim, sanırım bilmesem de insanlardan
korktuğum için daha fazla etrafımla ilgileniyor, aman nereden ne gelecek şimdi
diye düşünüyordum. Şimdi gündüz yürüyerek gidemediğim sahili bir kenara
bırakalım, akşam köpeği alıp yürüyüşe dahi çıkıyorum.
Ha, bu demek değil ki yüzde yüz güvenli bir
ortamın içindeyiz. Fakat rahatlıkla Türkiye'de İstanbul'un bile bazı
kesimlerinden daha rahat olduğumuz şüphe götürmez.
Ve evet din...Cuma günleri insanların
gösterdiği inanılmaz talebe, her mahalleye bir cami fikrine, günün en az beş
vakti tam çocukların uyuma saatine denk gelen ve işin ciddiyetinden ötürü
ezgisi güftesi olmayan ezan sesine hazırlıklı olun.
Bu ülkeye yaşamak için ilk gelişiniz ise;
Gireceğiniz evin kontratında masraflara ne
kadar ortak olacağınızı (bazı yerlerde tüm masraflar ev sahibine ait,
şaşırdınız değil mi?P)
Evin içinde çalışan AC lerin nasıl bir
sistemi olduğunu (bazısı hiç kapanmadan çalışıyor, bundan kaçının, termostatlı
olup kendiliğinden açılıp kapanan sistem olmalı)
Eğer okula giden çocuklarınız varsa bir
arabanın yetmeyeceğini ve garajın yanyana iki arabayı alabilme kapasitesini
(bazılarında arka arkaya ve her seferinde araba düzeni değiştirmek
gerekebiliyor)
Evin arazlarını giderecek şirketin (burada bu
işler için evin sahibi şirkete her ay ya da yıllık bir ödeme yapıyor ve şirket
evi sigortalamış gibi bakım anlamında üstleniyor. Bu konuda bazıları tembel
bazıları son derece ciddi çalışıyor, komşunuzdan öğrenmeye çalışın) çalışma
temposunu kontrol edin.
İkiden fazla çocuğunuz varsa ve iyi bir
eğitim beklentiniz de bulunuyorsa bu ülkeye gelmeyin. Okullar yalnızca özel,
şirketler genelde üç çocuğa kadar o da maksimum karşılıyor. Geçen sene beş
çocuğuyla gelen bir aile bu sene ülkesine dönüyor, iki çocuk evde eğitim görmek
zorunda kaldı.
Emirlik içindeki telefon konuşmaları
neredeyse sıfır lira. Emirlikler arası da öyle küçük meblağlar ama Türkiye'de
dahil uluslararası görüşmeler gayetten de kazık, dikkat! Skype'ın evi arama
özelliği blokajlı (idi son zamanlarda denemedim)
Türkiye'ye ve Türkiyeli insana sempati büyük.
Dizilerin çoğu burada hastalık halinde izleniyor. Suriyeliler ve İranlılar
özellikle ayırd edilmesi bile imkansız denecek derecede bizlerle aynı. Yerel
Araplar'ın en sevdikleri mekanlardan biri Yalova, çoğu gitmiş kalmış ve çok
memnun.
Futbol, milli günler ve dini konular en fazla
prim yapan, adrenali yükselten, toplulukları sokaklara döken konular burada da.
Beni şaşırtmadı Türkiye'den alışkanlığım var zira. Ha başka bir ülkenin ve
farklı bir kültürün kendi kurtuluş gününde sokaklarda arabalarının kornalarını
öttürüp yarı bellerine kadar sarkarak bağırmaları ise kanımca tırstırıcı. İnsan
demek ki başka bir yerde yaşayınca bu sokaklara dökülme oradaki azınlık için
bir gövde gösterisi gibi algılanabiliyormuş. İlginç bir deneyim...
Benim için ise en önemli yanı yabancı bir
kocayla Türkiye'de on yıl kadar deneyimlediğimiz " Neresinden kazıklasak
herifi?! Yabancı, bunda para da boldur şimdi." mantığının burada olmaması.
Devlet tarafından verilmiş bir işin Türkiye standartlarında ancak bir genel
müdüre sağlanacak olanakları sağlaması.
Ancak Türkiye'deki gibi öyle işler yavaş
yürüyor diye bir devlet dairesinde köpüremezsin burada. Yerel halkın çalıştığı
işten çıkarılması atılması gibi bir durum olmadığı gibi yasak bile!
Medya...Sınırlı ve herdaim kontrol altında.
Öyle olmasına rağmen limitli bir şekilde azıcık azıcık haberler
yansıtılabiliyor ama muhalefet gibi bir anlayış pek tabi ki imkansız olduğu
kadar ihtiyaç da duyulan bir şey gibi durmuyor.
Kısacası insan eliyle değiştirilmiş,
yeşillendirilmiş bir ortamda olabileceğin en iyisi yaratılmaya çalışılmış.
Bunun sonucunda çölün ortasında yaratılan bu medeniyetin ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışırken arıtılan deniz suyu okyanusu birkaç derece bile arttırsa
çevreye zarar vermekte. Çevrecilik anlayışı bu halde bile çalışan ve bu kültürü
buraya taşıyan Avrupalı zihniyetle Türkiye'ye üzgünüm beş basar. Şu son birkaç
yıldır çevre bilinci geliştirilmeye çalışılmakta. İngiltere ile
karşılaştırdığımda emekleme aşamasında olsalar da hiçbir şey yapmamalarından
iyidir.
Ve son olarak elektronik ürünler öyle hep
drenaj yapıldığı derecede ucuz falan değil, Amerikan piyasasına göre hatta,
kazığın ötesi. Farklı yerlerde farklı fiyatlar, hatta çoook farklı etiketler
görmek mümkün. Gardınızı ona göre alın.
Gelmeyi düşünüyorsanız Türkiye’den
denildiğinde tebessüme ve içten bir hoşgeldin’e hazırlıklı olun J
4 yorum:
Sanırım abimler oraya yerleşecekler yazını share edicem o da okusun.Kızları öpüyorum.
Teşekkürler Balanne'cim, bak bir daha gelemem diyordun, nereden nereye gördün mü? Hayırlısı ise olsun diyeyim o zaman, bende seni ve güzel kızlarını öpüyorum.
Hiç bitmesin diye okudum. O taraflar ilgimi çekmiyor ama yine de nerede ne nasıl merak ediyor insan.
Sigara durumları nasıl? İçiliyor mu TR'deki gibi?
Teşekkürler Pippi Haşmet, hayır Türkiye benim gözümde Red Kit karakteri gibi kalmış herzaman, gerçi şu son yapılan denetimlerden sonraki aşamayı bilemiyorum daha iyiye gittiği aşikar ama yine de burada sigara içen çok az, neredeyse yok denecek gibi...
Yorum Gönder