1 Eylül 2010 Çarşamba

Fil Hafızası Bu Mudur?

Sürekli ve hiç değişmeyen tek his yorgunluk...

Tatile gitmeden yorgundum, tatili dört gözle beklerken ve umut ederken de, tatilde ve tatilden sonra, şu an, burada da yorgunum.

Böylesine bir tekrar zinciri var hayatımda ve bunu asla değiştiremiyorum.

Neden? Bebeğin doğması... Artık herkes kabul ediyor ki sezeryan ciddi bir ameliyat, gereği olmadan yapılmaması gereken bir durum. Ama yapılmış tamam, olması gereken oydu ve uygulandı onu anladık, değiştiremiyoruz.

Lohusa demek ne demektir? Bebeğin birazcık annenin kucağından alınması, o sırada çiçeği burnunda annenin uyuyabilmesi, dinlenebilmesi değil midir? Bir kadının kırkının çıkması ne demektir? Yıllara yayılmıştır lohusanın kırkının çıkması...Nesilden nesile aktarılmamış mıdır? Evde anne veya kayınvalidenin yüzünde sevgi dolu bir gülücükle getirdiği sıcacık demli bir çay ya da dumanı tüten çorba ne anlama gelir?

Peki, ben bunların hangi birini yaşayabildim?

Doğumdan yalnız başıma çıkıp evime geldim, gümbür gümbür olayın orta yerine düşüp bir gün bile yatma dinlenme lüksümü kullanmadan, bakılmadan yalnız bebekle kalakaldım. Başımızdan öylesine büyük olaylar geçmiş ki zaten bu sekiz aylık doğmuş ya çantada keklik diye niteliyoruz...

Yanlış! Normal sağlıklı doğan bir bebeğin bile ailesinden çaldığı uyku 6 aya denk geliyormuş. Düşünsenize! Dünyadaki en bilinen işkence tekniklerinden birini sürekli 6 aya yayılacak şekilde uygulayın bakalım ve neler oluyor görelim.

İngiltere'ye gittim...Çiçekler böcekler kuşlar ve o ülkenin fevkalade olması değil kastettiğim...Verilen değer, acıma duygusu, empati...Hepsi tahmin ettiğim gibi sıfır çıktı.

Bir kadının bir kadına yaptığı en büyük bencillik, en sapkın duygudur üveylik ve sevgisizlik. "Uyumam lazım biraz" cümlesine verilen yanıt " Sen dün gece iyi uyumadın mı?" oldu.

Eşimle konuşup tatilde rahatlama sözü almış olmama rağmen sevgili(!) oğul bile bile, gözüme sokula sokula uykuya yollanıldı.

Bütün bulaşıklar "Sen yıkayacaksın" duygusu verilerek, o an işi çıkarak, yokolarak bana bırakıldı (%80 nini yapmadım o ayrı), oğul sürekli ne kadar harika bir baba, ne fonksiyonel bir koca ve evlat olduğu için pohpohlandı.

Öfke, tanımlamalarda hata, yokluk, sanki hiç varolmamışlık...hisleri bastıra bastıra, kanırta kanırta yaşatıldı. Çocuklarla beraber değişen bu ilişki benim cidden canımı sıkmaya başladı.

Türkiye'de...Bir ay yalnızlık bu sefer. 9 yaşında bu zamana gelinceye kadar tatile aktivite kitaplarıyla çıkarılmış, O'na zaman ayrılan bir çocuktan ne yapacağını bilemeyen, küçük kardeş yüzünden içi çıkmış insanlar kalabalığına dönüşen bir aile...

Büyüğe yetişemediği, hiçbir şeye katlanamayacak bir hale geldiğinden üzüntü içinde olan bir anne...

Kendi hayatımda farkına vardığım en önemli şeylerden biri oldu bu tatil. Ha, güzel yanları yok muydu? Tabi ki vardı ama hayatta pür kötülük veya pür iyilik diye bir şey var mı? Doğa harikaydı, korunmuşluk, bloggerlardan Fatma ile tanışmak, kendi kendime yaptığım tren yolculuğu, bahçede masa ve içki, kaldığımız cottage...

Hala yorgunum, hala hiçbir şeye zaman bulamıyorum çünkü yemek, ev ve çocuklar arasında bölünmüş durumdayım, birisi biraz ara verdiğinde diğer konuyu tamamlamaya çalışıyorum.

Yine her zamanki gibi ben düştüğümde aldığım destek tam bir fiyasko. Bu, kendi ailem açısından bir türlü becerilemiyor, bahane belli çoook isteniyor ama işte yaşlılıklar, yorgunluklar, hastalıklar olarak liste uzayıp gidiyor. Ama en azından ne bileyim görülüyor bir şeyler, "Kızım bu ne hal böyle?! Canın çıkıyor hiç oturmuyorsun." deniliyor, bu da bir şeydir.

Diğer taraf ise istemiyor. Bahane bile üretilmemekle beraber yardım istenildiğinde şöyle deniliyor "Yapamam ben efendim!!" E peki o zaman sormazlar mı zamanı geldiğinde senin için kim yapacak?! Ben değil çünkü asla unutmam, öyle de bok bir huy işte!

İngiltere tayfası toruncuklarını çok özlüyor ya, hani kafalarını okşayıp iki kere öpmek için. Ama bir gün geç yat da bebek ağlarsa duymamazlık etmeyesin denildiğinde bir bakıyorum hiç beklenmedik bir şekilde kayınpeder devrede. Sabah erken kalkılırsa ilk söylenen " Çok erkenden görüşmeyelim" İki kere bebeğe incy mincy spider demek için taaaa o kadar yollar tepiliyor ya, bebek her huysuzluk yaptığında hani anneden bekleniyor uzaklaştırmak ve saatlerce oyalamak ama o sırada kimse istifini bozup " Kızım otur şuraya bir yemeğini yiyemedin" demiyor.

İşte öyle sevgi bana biraz tuhaf geliyor. Yani, boktan işlerin hepsi acınılmayan anaya atılırken, baba biraz devralmaya kalktığında "Zavallı!" damgasına gark ediliyor. Ne kadar da fevkalade bir eş, sen al kocanı da al öp başına koy deniliyor.

Tüm bunların sonunda kim kaybeder kim kazanır bilemiyorum ama bildiğim bir tek şey var evliliğin bu zorunluluklar kısmından bıktım usandım. Kelalaka sana zerre kadar sevgisi olmayan bir kadına anne demek, ne yapılırsa yapılsın söylenilirse söylensin olmamışı oynamak ve taaa bunu bir taraf ölene kadar sürdürmek...

Ben olaya hiç öyle "Bak affet, ölümlü dünya, gelir geçer" falan diye bakamıyorum. Ne tuhaf! Dibine kadar da nefret ediyorum artık ve zamana bırakıyorum ama biliyorum ki zaman bu olayların tekrarlanmasından başka bir boka yaramayacak.

Allah yardımcım olsun, amin!